
Rabbin Seni Çağırırken Sen Bunun Farkında Mısın?
Halime Korkmaz
İnsan, her gün zamanı belirlenmiş vakitlerde yüce yaratıcının huzuruna davet edilir. Kimi büyük bir aşkla bu davete icabet eder, kimi üşenerek de olsa kalkar yerinden davete icabet eder karınca misali yavaş yavaş ve ağır ağır, kimi de bu daveti ne duyar ne de görür. Ve insan, bu çağrıyı kendisi istemediği için görüp duymadığını zanneder. Halbuki onun nasibi elinden alınmıştır, Rabbinin huzuruna çıkma lütfundan mahrum kalmıştır yani başka bir ifade ile nasipsizdir de farkında değildir. Müslüman bir düşünse bu davetin onun için ne büyük bir nimet olduğunu, bir düşünse namazın gözün nuru olduğunu ama düşünemez. Rabbinin davetine kabul edilmek, mümin için nimetten başka nedir ki? Namaz, Rabbin kuluna gel demesi ve kuluna karşı rahmet kapılarını açmasıdır hem de her gün. Namaz, Allah’ın kuluna bahşettiği ömür sermayesini Allah’a tahsis etmekten başka nedir ki? Namaz, aslında
O’na ait olanı O’nun için ayırmaktır.
Namaz, modern insanın düşüncesiyle acaba insanın vaktini kısıtlayan bir ibadet midir? Namaz, kulun miracı yani huzur-u ilâhiye kabul edilmesi iken neden günümüzde insan bunu bir engel olarak telakki etmekte? Namaz, kulu şeytandan uzaklaştırıp onu yüceleştiren bir ibadettir. Namaz, yerine getirilmediği takdirde Allah’ın verdiği miraç hediyesini bizatihi insanın kendisinden çalmasıdır. Ve namaz, “Bana kulluk et; beni anmak için namaz kıl.” (Taha 20/14) şeklinde emredilen Rabbin anılmasıdır. O zaman kul(lar), gün içerisinde bu ibadeti yerine getirmeyerek Allah’ı anmaktan imtina mı ediyor(lar)? Kullar, Rabbini anmamak için kendileriyle neden bu kadar mücadele etmekteler? Ah insan! Oysa sen namazını terk ettiğinde şeytanın secdeden kaçındığı gibi kibrine yenik mi düşmeyi tercih ediyorsun? Sorular ve sorular…
Rabbimiz katında namazın bu kadar değerli olduğunu bilen Müslümanın namaz kılmak için adeta koşması hatta birbiriyle yarış etmesi gerekir. Çünkü namaz, insanı kötü olmaktan ve kötü işler yapmaktan kurtarıp ona edep ve haya çizgisinde hayat sürdürmeyi hedeflerken bunu hatırdan çıkarmaması gerekir. Namaz kılan mümin, kötülüğe adım atmaması gerektiğinin farkına varmalıdır. Çünkü kötü olan veya kötülük yapan bir kişinin günde beş defa Allah’ın huzuruna hangi yüzle çıkacağını düşünmesi gerekir. Namazın kulu kötülükten arındırması gerekir. Çünkü Yüce Allah, “Gerçekten namaz, kişiyi hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar.” (Ankebut 29/45) buyurur. O zaman şu sorular önemlidir: Namaz kılanların kötülük yapması imkan dahilinde değilse insana dokunan bu kötülükleri kim yapıyor? Çağımızda hayadan mahrumiyet durumunun sebebi nedir? Namaz kılanlar mı yok veya namaz kılanların kıldığı namaz Rabbimizin istediği namaz mı değil? Bilmiyorum…
Tekrar namaz nedir sorusuna geri dönelim ve cevap olarak şu hadis-i şerife dikkat kesilelim: “Muhakkak ki sizden biri namaz kılarken (aslında) Rabbiyle özel olarak konuşmaktadır...” (Buhârî, Salât, 36) O zaman kim Rabbiyle konuşmak istemez ki? Veya Rabbimiz bizim gibi aciz ve günahkar kullarına bu kadar değer veriyorken insan, namaza kör ve sağır olarak neden kendisini değersiz kılıyor? Bilmiyorum…
Namaz kılanın Rabbi huzurundaki hediyeleri ve mükafatları nelerdir? Hiç şüphesiz en büyük hediye Rabbin huzuruna kabul edilmektedir. Bunun yanında yüce Kitapta sayısız şekilde nimetler zikredilir. Mesela; “İman edip iyi işler yapan, namaz kılan ve zekât verenler var ya, onların mükâfatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur, onlar üzüntü de çekmezler.” (Bakara 2/277) Çünkü Rabbine giden Müslümanı Rabbi neden üzsün ki? O zaman müminlerin kendilerini sorgulamaları ve namazlarıyla alakalı kesin kararlar almaları vakti gelmedi mi? Henüz nefes alıyorken, henüz dünya denilen handa konuk olarak yaşıyorken kulun namaz ile ilgili düşünüp karar vermesi elzemdir.
Burada namaz ibadetiyle alakalı olarak bir konuya daha temas etmek istiyorum. Namaz, kulun sorumluluklarını yerine getirmesidir. Bu sebeple namaz kılan kişi, öncelikle Rabbine karşı sorumlu olduğunu bilerek hayattaki sorumluluklardan da kaçınmamayı kendisine düstur etmesi gerekir. Bu konuyla alakalı olarak Hz. Ömer’in valilerine yazdığı şu tavsiyelere dikkat kesilelim: “Bana göre en önemli vazifeniz namazdır. Onu vaktinde kılan dinin korumuş olur. Namazlarını ihmal eden, diğer vazifelerini de ihmal eder.” (Muvatta’, Vukut, 1) Sahiden insan, kendisini yaratana karşı görev ve sorumluluklarını tam olarak yerine getirmiyorsa herhangi bir kişiye karşı sorumluluklarını tam olarak yapar mı sizce? O halde namaz, Müslümana sorumluluğu öğreten bir ibadettir desek yanılma payımız olur mu? Kanaatimce olmaz zannediyorum.
Namaz ile ilgili benim dikkatimi çeken bir ayet de İbrahim Peygamber’e ait olan dua ayetidir. İbrahim (as), hem kendisine hem de nesline şöyle dua etmekte: “Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazı devamlı kılanlardan eyle.” (İbrahim 14/40) Belki de biz bu duayı unuttuk. Sanki kendimiz son nefesimize kadar namaz kılmaya hak sahibiyiz, öyle bir becerimiz var zannederek başkalarına laf söyleme derdine düştük. Oysa bir Peygamber önce kendisine sonra nesline namaz konusunda Rabbine yalvarıyor. Hayatta ne olacağı belli olmazken bizim de kendimiz ve neslimiz için bu duayı dilimize pelesenk yapmamız gerekmez mi?
Gelelim günümüze… Bu konuda söz söylemek tabi ki bana düşmez. Ben sadece Meryem Suresi’ndeki şu ayeti hatırlatmak istiyorum: “Nihayet onların (Nuh, İbrahim, Yakup) ardından öyle bir nesil geldi ki, bunlar namazı bıraktılar, nefislerinin arzularına uydular. Bu yüzden ileride sapıklıklarının cezasını çekecekler.” (Meryem 19/59)