Oyma Sanatında Bir Ömür
Sanatkâr Mustafa Özeflani, evinin bir köşesinde kurduğu atölyede geleneksel el oymacılığı sanatını yaşatmaya devam ediyor. Ceviz ağacına eski hattatların yazılarını üç boyutlu olarak işleyen Mustafa Özeflani, dini temalı tabloları titizlikle hazırlıyor.
Sanatkr Mustafa Özeflani, evinin bir köşesinde kurduğu atölyede geleneksel el oymacılığı sanatını yaşatmaya devam ediyor. Ceviz ağacına eski hattatların yazılarını üç boyutlu olarak işleyen Mustafa Özeflani, dini temalı tabloları titizlikle hazırlıyor.
Eski hattatların yaptığı eserlerden oyma işi yaptığını söyleyen Mustafa Özeflani; '1958 yılında Kastamonu Merkez'de doğdum. Bu binada eski evimiz vardı, orada dünyaya geldim. Bu tablolar, eski hattatlarımızın eserlerinden esinlenerek ceviz ağacına oyma tekniğiyle üç boyutlu hale getirilmiş çalışmalardır. Öncelikle tabloyu yaparken el oyması tekniğiyle çalışıyorum. Hattatların, özellikle usta hattatların güzel eserlerini tahta üzerine çiziyor ve ardından oyma işlemine başlıyorum. Eseri üç boyutlu hale getirdikten sonra etrafına çerçevesini yapıyorum. Daha sonra da vernik (Veni) aşamasına geçiyoruz. Bu sanat, bize atalarımızdan miras kalan oyma ustalığının bir devamı niteliğindedir. Biz de elimizden geldiğince bu geleneği yaşatmaya çalışıyoruz. Ancak ne yazık ki günümüzde eskisi gibi bir itibar görmüyor. Tabii ki, yaptığımız iş eserin büyüklüğüne göre değişiyor. Ben daha önce cami işleriyle uğraşıyordum; minber, mihrap, vaaz kürsüsü ve cami kapıları üzerinde çalıştım. Cami işlerinde, caminin büyüklüğüne göre minberin tek taraflı ya da çift taraflı olmasına bağlı olarak işin süresi değişiyordu. En az 7-8 aydan başlayıp 1,5-2 yıla kadar süren işler yapıyorduk. Şimdi ise sadece tablo işine yöneldim, minber işlerini bıraktım. Bu işi daha çok hobi amaçlı yapıyorum' dedi.
'Bu Yetenek Dedemden Geliyor'
Küçük ve büyük tabloların yapım süresinden söz eden Mustafa Özeflani; 'Bir tabloyu hazırlamak da boyutuna göre değişiyor. Küçük veya büyük oluşuna göre süre uzayıp kısalabiliyor. Örneğin, şu küçük tablodan günde en fazla iki tane çıkar. Çok yoğun çalışsanız bile sekiz-on saatte ancak iki tanesi tamamlanabilir. Arka tarafta gördüğünüz büyük tablo ise en az 25 gün, bazen bir ay sürer. İşin sıklığına, hattın detayına göre bu süre değişiklik gösterir. Şablonlarımız genellikle aynıdır ama kullandığımız ahşap farklılık gösterebilir. Aynı işi birebir yapmak mümkün değil; dolayısıyla ufak tefek farklar olur. Arap harfleri başlı başına bir sanattır. Onlarla ilgilenmeye başladığınızda deta şık oluyorsunuz. Bu harflerle vakit geçirmek, onları incelemek çok değerli bir deneyimdir. Aslında bu yetenek dedemden geliyor. Oymacılığı ondan öğrendim. Marangozluk kısmını ise babamdan öğrendim. İlk yaptığım eserler cami işleri üzerindeydi. Camilerde halen bazı eserlerim duruyor. Ancak burada, lafzı üzerine yaptığım ilk eser yok. Evimde bir tane var, o da ilk çalışmam' ifadelerine yer verdi.
'Türkiye'nin Birçok Yerinde Eserim Var'
Türkiye'de pek çok eseri olduğunu söyleyen Mustafa Özeflani; 'Dini temalı çalışmalar beni ruhen rahatlatıyor. Bu harflerle çalışmak, onları detaylarıyla ele almak bana büyük keyif veriyor. Vakit geçirmek için başka bir uğraş aramıyorum. Bu işten zevk alıyorum. Ayrıca yaptığımız yazıların çoğu ayet-i kerimelerden oluştuğu için manevi yönü de benim için çok önemli. Bu nedenle yazılarımıza abdestsiz dokunmuyoruz. Eskiden cami işleri yaptığım için Türkiye'nin birçok yerinde eserim var. Adıyaman, Adana-Ceyhan, Nevşehir-Ürgüp, Kayseri, Ankara, Rize gibi pek çok ilde çalışmalarım bulunuyor. O zamanlar daha çok tanınıyordum. Şimdi sadece lafzı üzerine çalışınca, tanınırlığımız daha çok çevresel düzeyde kaldı. Bu tabloları genelde evine asmak isteyen, Arap harflerine ilgisi olan, dini yazılara aşina kişiler tercih ediyor. Evinin bir köşesinde besmeleyi, tevhidi hatırlamak isteyenler alıyor. Yurt dışına da çok sayıda eser gönderdik. Büyük boyutlu işler gitmiyor tabii, çünkü onları taşımak zor. Maddi olarak bir beklentim yok, bu işi sadece vakit geçirmek ve manevi tatmin için yapıyorum. Şu anki tempom, piyasadaki ustalarla kıyaslandığında bir işçiden bile daha az yoğunlukta. Eskiden 10'dan fazla çırağım vardı ama şimdi bu işi yapan hiç kalmadı. Talep az olunca gençler bu sanatı tercih etmiyor. Günümüzde herkes masa başı iş arıyor, kimse el emeğiyle uğraşmak istemiyor. Bizim çocukluğumuz ağaçla geçti diyebilirim. Bir ormandan geçerken aldığımız ağaç kokusu bile bize çok şey ifade ediyor. Bu nedenle bu sanatı bırakmak kolay değil. Ama ileride bu sanat ne hale gelir, gerçekten kestiremiyoruz' şeklinde konuştu.