Saadet Partisi Ankara Milletvekili Doğan: 'Kastamonu'nun Nüfusu 1 Milyon Olmalıdır'
Saadet Partisi (SP) İl Başkanlığı'nca Kuzeykent Aşçı İhsan Usta Salonu'nda düzenlenen 'Millet Vekiliyle Buluşuyor' isimli toplantıya Sivil Topum Kuruluşları ve Ankara Saadet Partisi Milletvekili Mesut Doğan katıldı.
Saadet Partisi (SP) İl Başkanlığı'nca Kuzeykent Aşçı İhsan Usta Salonu'nda düzenlenen 'Millet Vekiliyle Buluşuyor' isimli toplantıya Sivil Topum Kuruluşları ve Ankara Saadet Partisi Milletvekili Mesut Doğan katıldı.
Saadet Partisi Ankara Milletvekili Mesut Doğan çeşitli makam ziyaretlerinde bulundu, esnafları da ziyaret ederek bilgi alışverişinde bulundu. Düzenlenen toplantı da açılış konuşması yapan SP İl Başkanı Kadir Yalçın, 'Genel merkezimizin çalışmaları kapsamında 'Millet Vekiliyle buluşuyor' programında bir araya geldik. Sayın Ankara Milletvekilimiz Mesut Doğan aramızda. Burada hem sohbet hem soru cevap hem de ülkemizin, şehrimizin bugünkü durumunu, geleceğini İnşallah birlikte istişare edeceğiz' ifadelerine yer verdi.
'Kritik Bir Süreçten Geçiyoruz'
Saadet Partisi Milletvekili Mesut Doğan, düzenlenen toplantıda yaptığı konuşmada; 'İl başkanımızın da ifade ettiği gibi, yılın belli dönemlerinde Saadet Partisi olarak milletvekili arkadaşlarımızla Türkiye'deki tüm illeri paylaşıyor ve o illeri ziyaret etme gayreti içerisinde oluyoruz. Bu dönemde yine dokuz milletvekili olarak bütün illerimizi paylaştık. Bugüne kadar Adana'mızı, Zonguldak'ımızı ve Bartın ilimizi ziyaret ettik. Bugün de o vesileyle Kastamonu'dayız. Sözlerime başlarken böylesine güzel bir ortamda bir araya gelmemize vesile olan il teşkilatımıza ve davete iştirak eden siz değerli misafirlerimize teşekkür ediyorum. Allah hepinizden razı olsun. Genel olarak ülkemize, bölgemize, coğrafyamıza ve dünyamıza baktığımızda, gerçekten çok karanlık, çok karışık ve çok kritik bir süreçten geçiyoruz. Belki de son yüzyıla baktığımızda, ülke olarak tarihimizin en dağınık, en sahipsiz ve en kontrolsüz dönemini yaşıyoruz. Bunun oluşturduğu sorun ve sıkıntılar artık ciddi manada ülkedeki problemleri birleştirmiş durumda. 20, 30, 40, 50 yıl önce Kastamonu'nun kendine özgü özel sorunları ön plandaydı. Aynı şekilde Adana'nın da kendi özel sorunları vardı. Fakat bugün Türkiye'nin neresine giderseniz gidin, hepimiz aynı sorunları konuşuyor, aynı sıkıntıları dile getiriyoruz. Artık bütün sorunlarımız, birbirini etkileyen ve tetikleyen ortak bir ana sorun etrafında birleşmiş durumda. Biliyoruz ki yer altı kaynakları, coğrafi özellikleri, tarihi geçmişi ve genç nüfusu bakımından dünyanın en zengin potansiyeline sahip bir ülkede yaşıyoruz. Ancak böyle bir ülkede birinci sorun olarak hl işsizliği, ekonomiyi ve geçim sıkıntısını konuşuyorsak, bu büyük bir derdimiz olduğu anlamına gelir' dedi.
'Ülkede Sosyal Hayattaki Çürümüşlüğü Konuşuyorsak Büyük Bir Problemdir'
Saadet Partisi Milletvekili Mesut Doğan, ülkenin mevcut durumuna dikkat çekerek; 'Bin yıl boyunca dünyaya liderlik yapmış bir medeniyetin varisi olan bu ülke, bugün Amerika'ya ya da Avrupa'ya sormadan adım atamayacak hale geldiyse, bu da çok ciddi bir sorundur. Örf, adet, gelenek ve inanç bakımından muhteşem bir altyapıya sahip bir ülkede sosyal hayattaki çürümüşlüğü konuşuyorsak, bu da büyük bir problemdir. Bugün 19-29 yaş aralığında bulunan üniversite mezunu gençlerimizin yüzde 80'i, bir fırsat bulduklarında Türkiye dışında yaşamak istediklerini söylüyorsa büyük bir sıkıntımız var demektir. 30-40 yıl boyunca kamuda veya özel sektörde emek sarf etmiş emeklilerimiz torunlarına harçlık veremeyecek duruma geldiyse, bu da çok ciddi bir sorundur. Kastamonu'nun nüfusu yüz yıldır değişmiyorsa, bu da büyük bir sıkıntı göstergesidir. Bu sorunları çözmek için önce temeli doğru okumamız gerekir. Temeli doğru anlamadığımız sürece, iktidarda kim olursa olsun, bu sorunların çözülmesi mümkün olmaz. Bu noktada şunu vurgulamak isterim; akıl, ne halde olduğumuzu görmek; neden bu halde olduğumuzu sorgulamak; bu durumdan nasıl çıkacağımızı bilmek ve bunun için çaba göstermektir. Bugün iş adamından işçiye, memurdan emekliye kadar herkesin yarına dair büyük endişeleri varsa, oturup konuşmamız, tartışmamız ve dikkatle üzerinde durmamız gereken önemli meseleler var demektir. Ben bu meselelerin her birini teferruatıyla anlatıp sizi yormayacağım. Ancak yaşadığımız bütün sorunların ana nedenine değinmek isterim. Hem bugünü doğru okumak hem geçmişi anlamak hem de geleceğe doğru bir bakış açısı kazanmak için bu konuyu özellikle vurgulamak istiyorum' ifadelerini kullandı.
'Bütçe Demek Aslında Siyasetin Tamamı Demektir'
Saadet Partisi Milletvekili Mesut Doğan, konuşmasının devamında Türkiye ekonomisine ve bütçe politikalarına ilişkin önemli değerlendirmelerde bulunarak; 'Türkiye Büyük Millet Meclisi, hepinizin malumu olduğu üzere açıldı. Tahminen bir ay sonra bütçe görüşmelerine başlayacağız. Bütçe demek aslında siyasetin tamamı demektir. Bütçe, meclis çalışmalarının ana damarıdır. Bu bütçe görüşmelerinde tüm bakanlıkları, kurumları konuşacağız. Özetle 2026 yılında Türkiye'yi bekleyen ekonomik tabloyu ele alacağız. Ben şimdiden söylüyorum: 2026 yılı bütçesi, yüzde yüz ihtimalle yine açık bütçe olacaktır. Çünkü son 23-24 yıldır bütçemiz hep açık veriyor. Açık bütçe, bir ülke için en tehlikeli bataklıktır. Bütçede iki başlık vardır: Gelirler ve giderler. Gelirler bir ülkenin imknlarını, giderler ise o ülkenin temel ihtiyaçlarını ifade eder. Bütçenin açık olması, ülkenin imknlarının ihtiyaçlarını karşılamadığı anlamına gelir. Oysa Türkiye gibi bir ülkenin imknları, ihtiyaçlarını karşılamıyorsa, dünyada hiçbir ülke ayakta duramaz. Peki neden Türkiye'de tarih boyunca bütçeler hep açık yapılmıştır? Çünkü bütçeyi denk yapmak bağımsızlığını ilan etmektir. Denk bütçe yapmak; dünyaya, Amerika'ya, Avrupa'ya ve küresel güçlere meydan okumaktır. Açık bütçe yapmak ise bu güçlere 'bana dokunmayın, ben de sizin ihtiyaçlarınıza hizmet edeceğim' demektir. Oysa Türkiye'nin denk bütçe yapamaması mümkün değildir. Ancak iktidarlar, küresel güçlerle kavga etmemek ve kendi siyasi iktidarlarını korumak için bütçeyi sürekli açık yapmıştır. Ve bu yanlışın bedelini bugün Türkiye'de gençlerimiz, emeklilerimiz hatta Gazze'deki mazlum çocuklar ödemektedir. Bakın arkadaşlar, 2025 yılı bütçemiz 14 trilyon 950 milyar liraydı. Açığımız ise 1 trilyon 930 milyar liraydı, yani yaklaşık 2 trilyon. Sadece bugün değil, son 20 küsur yıldır açık bütçeyle çalışıyoruz. Bunun sonucunda yaşadığımız tablo şudur: Şu anda Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin toplam borcu 44 trilyon liradır. Bu borç, yıllardır bütçe açıklarını kapatmak için alınan borçların sonucudur. Bu 44 trilyonun içinde dört ana kalem vardır. Devletin iç borcu, dış borcu, özel sektör borcu ve hane halkı borcu.Hane halkı borcundan kastım, ev ve araba kredileridir. Yani toplam borcumuz 44 trilyon' dedi.
'Borcumuz Bütçenin Üç Katıdır'
Türkiye'nin borç yüküne ve faiz politikalarına dikkat çeken, Saadet Partisi Milletvekili Mesut Doğan; '2025 yılı bütçemiz 14 trilyon 830 milyar olduğu düşünüldüğünde, borcumuz bütçenin üç katıdır. Bu borç büyük müdür? Evet, gerçekten çok büyük bir borçtur. Ama buna rağmen bu borcu halletmek mümkündür. Asıl sıkıntı şu ki; borçlarımız her geçen yıl artmakla birlikte, sadece son 22 yılda faize ödediğimiz para 28 trilyondur. 28 trilyonu Türkiye'nin üzerinden uçakla serpseniz, aile başına 1 milyon 100 bin lira düşer. Böyle bir ülkenin iflah olması mümkün olmaz. Böyle bir ülkenin gençlerine iş bulması mümkün olmaz. Böyle bir ülkenin Kastamonu'ya yatırım yapması mümkün olmaz. Böyle bir ülkenin dünyada küresel güçlerle mücadele etmesi mümkün olmaz. Bu kadar faiz ödemesi ve borcu olan bir ülkenin, Gazze'de 350 bin insan katledilirken Amerika'ya ve İsrail'e ses çıkarması da mümkün olmaz. Şimdi biz bunun sorunlarını ve sıkıntılarını yaşıyoruz. Bu büyüklüğü anlamanız için sadece bir örnek vereceğim arkadaşlar. 2025 yılı bütçesiyle ilgili bir veri paylaşmak istiyorum. Kastamonu, İstanbul, Ankara, Tunceli, Siirt, Bitlis… 81 ilin 2025 yılı bütçelerinin toplamı 1 trilyon 650 milyar lira. Lütfen rakama dikkat edin. 81 il belediyesinin bir yıllık bütçesi toplam 1 trilyon 650 milyar. Ancak Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin sadece bu yıl faize ayırdığı para 1 trilyon 950 milyar lira. Böyle bir ülke nasıl kalkınacak, nasıl sorunlarını çözecek? Şimdi Kastamonu'dayız. Aranızda Kastamonu'nun 2025 yılı belediye bütçesini bilen var mı? Kastamonu Belediyesi'nin 2025 yılı toplam bütçesi 2 milyar 655 milyon lira. Yani Türkiye'nin 11 saatlik faiz ödemesi demektir. Sadece 11 saatlik faiz! Bu bile ülke olarak bize günah, bela, sorun ve sıkıntı olarak yeter. Dünyanın en güzel özelliklerine sahip bir ülkede yaşıyoruz ama biz bugün elektrik faturalarını, geçim sıkıntısını konuşuyoruz. Oysa gençlerimizin imrendiği Almanya, Hollanda, Fransa ve İngiltere; imkan ve özellik bakımından Türkiye'nin yüzde biri etmez' bilgisini paylaştı.
'Bütçeyi Açık Yapmak, Ülkeye Yapılabilecek En Büyük Kötülüktür'
Saadet Partisi Milletvekili Mesut Doğan, ekonomik sorunların toplumsal yapıya ve ahlaki değerlere etkisine dikkat çekerek; 'Peki bu hale nasıl geldik? Buna dikkat çekmek için bütçeden bahsettim. Kastamonu Belediyesi'nin bile 2025 yılında faize ayırdığı miktar 40 milyon lira. Bilin ki Saadet Partisi de, MHP de, CHP de iktidara gelse, olağanüstü bir durum olmadıkça bütçeyi açık yapmak, ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüktür. Bütçe açık verilmez. Açık verirseniz dünyaya, zenginlere, dolar babalarına gebe kalırsınız. Sonrasında da bunun bedelini millet öder. Ekonomideki sorunlar, sosyal hayatı da insanımızın yaşamını da, değer yargılarını da etkiliyor. Bakın, bir rakam paylaşayım: Saadet Partisi olarak bu konuda bir çalışma yaptık. Türkiye'de 10 milyon gencimiz madde bağımlısı. İsrail'in nüfusu 9,5 milyon. Yani Türkiye'de sadece madde bağımlısı sayısı 10 milyon. Üstelik bunun içinde sigara, içki, kumar veya sanal kumar yok. 15-20 yıl önce sadece Amerikan filmlerinde gördüğümüz olayları artık Kastamonu'nun ilçelerinde, sokaklarında, hatta köylerinde görüyoruz. Bütün sorunlar birbiriyle bağlantılıdır. Ekonomide sorun olduğunda, ahlaki çöküşü de beraberinde getirir. Şimdi bu bataklığı zirvede yaşıyoruz. Güçlü bir ülkenin olmazsa olmazı güçlü ailelerdir. Aile, devletin çekirdeğidir. Ancak son 20 yılda Türkiye'de boşanan aile sayısı 3 milyonu geçti. Yapılan araştırmalarda bu boşanmaların ana nedenleri olarak iki şey öne çıkıyor: geçim sıkıntısı ve ahlaki sorunlar. Toplum olarak adeta cinnet geçiriyoruz. Milyonlarca lira yatırım yaptığımız üniversitelerden mezun gençlerimiz artık Türkiye'de yaşamak istemiyor. Son raporlarda gençlerin yüzde 80'i 'fırsat verilse yurtdışında yaşamak isterim' diyor. Daha da acısı, 'Bir daha Türkiye'ye dönemem' şartıyla bu fırsat verilse bile gençlerin yüzde 67'si 'yine de giderim' diyor. Bu durumda yetki sahibi herkesin başını iki elinin arasına alıp düşünmesi gerekmez mi? Ama biz 'ne halleri varsa görsünler' demekle yetindik. Doktorlarımız gitti, mühendislerimiz gidiyor, hukukçularımız gidiyor. Böyle bir tabloyu kabul etmemiz mümkün değil' değerlendirmesinde bulundu.
'Bugün Ekonomimiz Çökmüş, Sosyal Yapımız Sarsılmış Durumda'
Saadet Partisi Milletvekili Mesut Doğan, konuşmasının sonunda hem Türkiye'nin dış politikadaki risklerine hem de toplumsal dayanışmanın önemine vurgu yaparak; 'Bugün ekonomimiz çökmüş, sosyal yapımız sarsılmış durumda. Üstelik çevremiz de tehlikelerle çevrili. Suriye fiilen işgal edilmiş, İsrail'in kontrolüne girmiş durumda. İsrail, sapık inancının gereği olarak Gazze'de 350 bin insanı–kadın, çocuk, yaşlı demeden katletti. Kimse sesini çıkaramadı. Dün barıştan, ateşkesten bahsediyorlar ama altını çizerek söylüyorum: Sakın inanmayın, hiçbir şey olmayacak. Çünkü İsrail inancının gereğini yerine getirmek için asla durmayacak. Bu süreç başladığında Sayın Devlet Bahçeli 'Türkiye'nin güvenliği Gazze'den başlar' demişti. Bu çok önemli bir tespitti. Çünkü çoğu insan bilmez ama Filistin meselesi Türkiye için milli bir meseledir. İsrail'in 'Tanrı'nın vaat ettiği topraklar' inancı, Türkiye'nin 22 ilini de kapsıyor. Bugün İsrailli askerler, gazeteciler ve siyasetçiler Türkiye ile savaşmayı göze alabileceklerini söylüyor. İsrail 30-40 yıl önce Türkiye ile savaşmayı hayal etse korkusundan ölürdü. Ama bugün bu noktaya geldik. Türkiye Cumhuriyeti'nin milletvekillerine el koyabiliyor, tutuklayabiliyorlar ve biz bunu normal karşılıyoruz. Bu kabul edilemez. Türkiye olarak silkelenmek, kendimize gelmek ve bu tehlikeleri görmek zorundayız. Hiçbir sorun görmezden gelinerek ortadan kalkmaz. Ekonomide, sosyal hayatta, dış politikada sorunlarımız var ve bunları hep birlikte çözmek zorundayız. Saadet Partisi olarak tek amacımız; bu ülkede yaşayan herkesin her konuda kendini güvende hissettiği bir Türkiye inşa etmektir. Ekonomik olarak bağımsız, sosyal olarak kardeşliği temel alan, herkesin eşit derecede güvende olduğu bir Türkiye… AK Partili de, CHP'li de, MHP'li de, DEM Partili de, zengin de, fakir de, Müslüman da, Hristiyan da aynı oranda huzur hissetmelidir. Bunu başardığımızda yönlendirilen değil, yön veren; etkilenen değil, etkileyen bir ülke oluruz. Tarihimiz boyunca biz vagon değil, hep lokomotif olduk. Ancak bugün birilerinin nefes alamayacak hale getirdiği bir ülkeyiz. Bu durumdan kurtulmak için herkesin sorumluluğunu yerine getirmesi gerekiyor. Biz de bu yönde çalışıyoruz. Elbette sabah kahvaltısının ardından böyle derin konuları konuşmak kolay değil ama bu sorunları her gün ekranlarda, hayatın içinde iliklerimize kadar yaşıyoruz. Bu sorunları çözecek olan biziz. Uzaydan kimse gelip çözmeyecek. Bu yüzden konuşmak, düşünmek ve harekete geçmek zorundayız. Böylesine güzel bir ortamda buluşmamıza vesile olan il teşkilatımıza teşekkür ediyor, davete icabet eden siz değerli misafirlere de saygılarımı sunuyorum' şeklinde konuştu.
'Kastamonu'nun Nüfusu 1 Milyon Olmalıdır'
Saadet Partisi Milletvekili Mesut Doğan, Kastamonu özelinde tren yoluna değinerek; 'Kastamonu'ya hızlı tren gelirse, Kastamonu'nun nüfusu; şu an 380 bin civarında; herhalde 150 bine düşer. Yani şunu demeye çalışıyorum Türkiye'de öncelikle bu konuştuğumuz sorunların ortadan kaldırılabilmesi için hedef şu olmalıdır; İstanbul'un nüfusu 10 milyon, Kastamonu'nun nüfusu ise 1 milyon olmalıdır. Türkiye genelinde nüfusu dengeli bir şekilde yaymadığımız takdirde sorunlar çözülmez. Ancak bu yayılmanın da bazı şartları vardır. İnsanların evine helal lokma götürebilecekleri kazanç kapılarını oluşturmak gerekir. Bunu yapmadığımız sürece sorunların çözülmesi mümkün değildir. Bakın, tersinden bir örnek vereyim: Türkiye'de devlet, devlet olma refleksini de kaybetti. Artık önem sırasını bile kaçırdı. Mesela devlet ev yapıyor. Elbette imknı varsa ekstra yapabilir ama devletin öncelikli görevi ev yapmak değildir; insanını iş sahibi yapmaktır. Sen Kastamonu'da yaşayan insanı iş sahibi yaparsan, evini zaten kendisi yapar. At arabayı çekmez, araba atı çekmez; at arabayı çeker. Türkiye'de illerimizin boşalmasının, şehirlerimizde sıkıntıların zirveye çıkmasının ana nedeni hem ekonomik sorunlardır hem de önceliklerimizin yanlış belirlenmesidir' dedi.