Şifa Kaynağı Sarı Kantaron
Anatolion Natural Cure Tıbbi Aromatik Uçucu Yağ ve Hidrosol Üretim İşletme Sahibi Orman Yüksek Mühendisi Şahin İncedemiroğlu, Kastamonu ve Türkiye'de sıklıkla kullanılan Sarı Kantaron bitkisi ve uçucu yağlar hakkında önemli açıklamalarda bulundu.
Anatolion Natural Cure Tıbbi Aromatik Uçucu Yağ ve Hidrosol Üretim İşletme Sahibi Orman Yüksek Mühendisi Şahin İncedemiroğlu, Kastamonu ve Türkiye'de sıklıkla kullanılan Sarı Kantaron bitkisi ve uçucu yağlar hakkında önemli açıklamalarda bulundu.
Sarı kantaron bitkisinin ilk kayıtları hakkında bilgi veren, Orman Yüksek Mühendisi Şahin İncedemiroğlu; 'Kantaron bitkisinin kullanımının M.Ö. 2000'li yıllara kadar dayandığı bilinmektedir. Hypericum ismi, Antik Yunan döneminde kötü ruhları uzaklaştırmak amacıyla yüksek yerlere asılan dini figürlere verilen isim olan 'upereikon' (uper: yukarı,eikon: ikon) kelimesinden gelmektedir. Bu dönemde, bitki kutsal kabul edildiğinden kötü ruhları kovmak amacıyla dekorasyonda kullanılmıştır. Bu inanış, o dönemde depresyon veya benzer ruhsal hastalıkların, kötü yaratıkların hasta kişinin ruhunu ele geçirmesi sonucu oluştuğunun düşünülmesi ve bu kişilere Hypericum türlerinden verildiğinde rahatsızlıklarında iyileşme olduğu görülmesi üzerine yaygınlaşmıştır. 'Perforatum' ise Latince 'sık ve küçük delikli' anlamına gelen bir sözcük olup, bitkinin üzerinde bulunan glandların neden olduğu delikli görüntüden ileri gelmektedir. H. perforatum bitkisinin tüm dünyada en çok bilinen ve yaygın olarak kullanılan ismi olan St. John's wort ise bu ismi Hristiyanlıkta aziz kabul edilen John the Baptist (VaftizciYahya)'ten alır. Bu durum, bitkinin çiçeklenme döneminin Baptist John Günü olarak bilinen 24 Haziran'a denk gelmesiyle ilişkilendirilir ve diğer pek çok dildeki karşılığı da aynı kökenden gelmektedir. Hypericum kelimesine tarihte ilk kez Nikander'in Theriaca et Alexipharmaca (MÖ II. yüzyıl) adlı eserinde rastlanır. Tedavi edici etkilerinden bahseden ilk kişi ise I. yüzyılda yaşamış, tarihte Yaşlı Plinius olarak bilinen Antik tarihçi ve Roma komutanı Gaius Plinius Secundus'tur. O dönemde bitkinin antidepresan etkisi nedeni ile kullanımının halk arasında yaygın olmasına karşın, Plinius ilginç bir şekilde bu etkiden bahsetmemiş ve diyarede kullanılabileceğini, şarapla birlikte alındığında ise mesane sorunlarında ve idrar atılımını artırmada etkili olduğunu belirtmiştir. Aynı dönemde Pedanius Dioscorides, dünyanın bilinen en eski sistematik tıp ve eczacılık kitaplarından biri olan eseri 'De Materia Medica'da H. perforatum bitkisine yer vermiştir. Dioscorides, bitkinin birtakım sıvılarla karıştırılarak kullanıldığında dhilen kolereik diyare tedavisinde kullanılabileceğini belirtmiştir. XVI. yüzyılın en önemli bilim insanlarından ve modern tıbbın kurucularından kabul edilen İsviçreli hekim ve kimyager Paracelsus (1493-1541), H. perforatum bitkisinin kaynatılarak sterilize edildiği takdirde dhilen psikiyatrik rahatsızlıklarda kullanılabileceğini kayıt altına alan ilk kişi olması açısından oldukça önemlidir. Paracelsus, öfke sorunu ve anksiyete problemi olan kişilere H. perforatum kullanmayı tavsiye etmiştir' dedi.
'Tedavi Edici Bir Bitki'
Angelo Sala ve Nicholas Culpeper gibi bilim insanlarının bitkinin depresyon ve melankoli tedavisindeki etkilerini nasıl kayda geçirdiğini anlatan, Orman Yüksek Mühendisi Şahin İncedemiroğlu; 'İtalyan doktor ve kimyager Angelo Sala, Paracelsus'un bu önerisini pratikte uygulayan ve sonuçlarını kayıt altına alan ilk bilim insanıdır. 1630'da yazdığı eserde şöyle demiştir: 'Melankoli, aslında kişiliklerinin bir parçası olmadığı hlde bazı dönemlerde özellikle zeki insanları etkileyen ve hayal dünyalarında bazı sorunlara yol açabilen bir durumdur. Sarı kantaron, bu ruh hlinde bulunan kişilere verildiğinde, hastalar deta yıldırım hızıyla iyileşmektedir. Öyle ki, deta bir tam gün içinde bu kişiler sağlığa kavuşmuştur. Sarı kantaron bitkisinin bu amaçla kullanılan diğer tüm bitkiler ve ilaçlara kıyasla çok daha üstün olduğunu ve saygıyı hak ettiğini söylemek zorundayım.' Angelo Sala, H. Perforatum için en doğru ve etkili uygulama şeklinin, taze petal ve yaprakların brendi adı verilen içkiyle tentürünün hazırlanarak hastaya verilmesi olduğunu belirtmiş, tentürün hafifçe ısıtılması ve kapağının sıkıca kapatılarak ışıktan uzak bir yerde saklanması gerektiğini de eklemiştir. Günümüzde H. perforatum bitkisinin içeriğinde bulunan etken bileşikler olan hiperforin ve adhiperforinin, suda iyi çözünmeyen ve ışıktan etkilenen maddeler olduğu birçok çalışma ile gösterilmiş olup, Sala'nın o dönemde bu durumu gözlemleyip not etmesi oldukça ilgi çekicidir. H. perforatum, 1618'de tedavi edici bir bitki olarak Londra Farmakopesi'nde yer almıştır. Dönemin ünlü botanikçisi Nicholas Culpeper (1616-1654)'ın da çabalarıyla o yıllarda İngiltere'de oldukça popüler hle gelmiştir. Daha sonra İngiltere, Fransa ve Almanya gibi ülkelerden Amerika'ya göç eden kişiler, bitkinin bu kıtada da bilinmesini sağlamışlar. Yine bu dönemlerde bitkinin antidepresan etkinliği de tüm dünyada bilinir hle gelmiştir. Amerikalı botanikçi Charles Frederick Millspaugh (1854-1923), 'Amerika'nın Tıbbi Bitkileri' adlı eserinde bitkiden hazırlanan tentürün mani durumunda, histeri ve hipokondriyaziste kullanıldığını belirtmiştir' ifadelerine yer verdi.
'Uyum Bozukluklarında Kullanıldığı Belirtilmektedir'
Orman Yüksek Mühendisi Şahin İncedemiroğlu, sarı kantaronun tarihsel olarak depresyon tedavisinde kullanımını anlatarak; 'İngiliz herbalist Sophie Grieve (1858-1941) ise 1931'de yazdığı kitabında, bitkinin, depresyon belirtilerini hafiflettiğinden bahsetmektedir. Şaşırtıcı bir şekilde, H. perforatum bitkisinin en az popüler olduğu dönem XX. yüzyıldır. 1900'lü yılların başında Opium, barbitüratlar ve diğer bazı sedatiflerin tedavide kullanımı ile H. perforatum daha az akla gelir olmuştur. Bu döneme dair son kayıt, Alman hekim K. Daniel'ın uygulamalarını içerir. Daniel, H. perforatum ile hem bazı hayvan deneyleri yapmış hem de depresyon şikyeti bulunan 20 hastasında bitkiyi denemiştir. Ne yazık ki II. Dünya Savaşı'nın yaşandığı bu dönemde çalışmaları çok fazla ilgi çekmemiştir. H. perforatum ekstrelerinin, 1984 yılında Almanya'da Komisyon E monograflarında yer almaya başlaması oldukça önemlidir ve bitkinin yeniden ilgi çekici hle gelmesine neden olmuştur. Almanya Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan Komisyon E monograflarında, H. perforatum ekstresinin psiko-vejetatif bozukluklarda, depresif bozukluklarda, anksiyete ve/veya ajitasyon durumlarında, bazı somatoform bozukluklarda, yani kişide bedensel (somatik) şikyetlerin ortaya çıkması ve belirtilerin tıbbi bir açıklamasının bulunamaması ile karakterize bir ruhsal rahatsızlıktık, nöroasteni de yani Nevrasteni, sinirsel yorgunluk ve tükenmişlik hali ve uyum bozukluklarında kullanıldığı belirtilmektedir. Bu monograflardaki bilgiler bitkinin geleneksel kullanımına dayanarak hazırlanmış olsa da pozitif etkileri ile birçok firmanın ilgisini çekmiş ve bitki üzerinde klinik çalışmaların yapılmasını sağlamıştır. Plasebo ve sentetik antidepresanlara karşı yapılan bu kontrollü klinik çalışmalar, depresyon tedavisinde H. perforatum bitkisinin güvenle kullanılabileceğine dair kanıtlar ortaya koymuş ve deta yepyeni bir dönemin başlangıcı olmuştur' değerlendirmesinde bulundu.
'Depresyon Tedavisindeki Etkinliğine Bağlanabilir'
Sarı kantaronun depresyon tedavisindeki rolüne değinen, Orman Yüksek Mühendisi Şahin İncedemiroğlu; 'Journal of Geriatric Psychiatry and Neurology'nin Ekim 1994 sayısında bu çalışmaları kapsayan bir derleme yayımlanması, bitkinin sentetik antidepresanlara karşı kullanımının psikiyatri çevrelerince kabul edilmesini kolaylaştırmış ve 1990'lı yılların sonunda Alman psikiyatristler tarafından depresyon hastalarının yüzde 25'ine sadece H. Perforatum reçete edilmesini sağlamıştır. Bitkinin bu artan popülaritesinin ardından üzerinde birçok biyokimyasal, farmakolojik, farmako-kinetik ve klinik çalışma yapılmıştır. Günümüzde başta H. perforatum olmak üzere birçok Hypericum türü üzerinde çalışmalar tüm dünyada hızla devam etmektedir. Ayrıca yaralarda ve paraziter hastalıklarda da kullanımını önermiştir. Geçmişten günümüze yanıklarda yara iyileşmesi, mide ülseri, safra bozuklukları, bronş, cinsel organ sistem iltihabı, soğuk algınlığı, migren, baş ağrısı, şeker hastalığı ve obezite gibi cilt sorunlarının tedavisi de dahil olmak üzere geniş uygulama yelpazesi ile kullanılmıştır. Bununla birlikte, popülerliğinin nedeni, bu bitkinin hafif-orta dereceli depresyon tedavisindeki etkinliğine bağlanabilir. Geleneksel tıpta kullanımına bakıldığında; Hypericum perforatum, geleneksel Çin tıbbı, İslam tıbbı ve Yunan tıbbı dahil olmak üzere farklı geleneksel tıp sistemlerinde yaygın olarak kullanılmaktadır' değerlendirmesinde bulundu.
'Altı Ana Kümeden Meydana Gelir'
Orman Yüksek Mühendisi Şahin İncedemiroğlu, bitkinin hem geleneksel hem de farmakolojik önemine dikkat çekerek; 'Sarı kantaron (Hypericum perforatum L.), Hyperaceae familyasından bir bitki olup dünyada ılıman ve tropik iklimde doğal olarak yetişen, çok yıllık bir bitkidir. Kökeni Asya, Avrupa, Avustralya ve ABD'nin bir bölümü olan Hypericum cinsinin yeryüzünde 400, Avrupa'da 10, Türkiye'de de 96 türü bulunmaktadır. Ülkemizin başta Akdeniz ve Ege Bölgesi olmak üzere hemen hemen her bölgesinde yetişen bu bitki türlerinin 46'sı endemiktir. Sarı kantaron bitkisinin toprak üstünde kalan kısımlarında hidroalkolik ekstreleri; yüzde 60 etanol veya yüzde 80 metanol bulunur ve altı ana kümeden meydana gelir. Bu kümeler; naftodiantron, floroglusinoller, flavonoidler, biflavonlar, fenilpropanlar ve proantosiyanidinlerdir. Bunlara ilave olarak daha az oranlarda, taninler, ksanton, uçucu yağlar ve amino asitler de bulunur. Bitkinin yapısındaki amentoflavon, hiperforin ve hiperisin gibi maddelerin bitkiye antiinflamatuar, antibakteriyel ve antiviral özellikler sağlamaktadır. Sarı kantarona; binbirdelikotu, koyunkıran, kuzukıran, yara otu, kan otu, kılıç otu, mayasıl otu, çay çiçeği, çay otu, püren, sarı püren de denilmektedir. Kantaronun halk arasında birçok kullanım türü vardır. Bunlar; kantaron yağı, kantaron çayı, kantaron dekoksiyonu, kantaron tentürü, kantaron ekstresidir. Yüzyıllardan beri halk hekimliğinde çok farklı tedavi yöntemleri için kullanılmış olan kantaron bitkisi son zamanlarda yapılan çalışmalar ile de yararlılığı kanıtlanmış ve farmakolojik olarak da ilaç yapımında kullanılan bir bitki haline gelmiştir. Antioksidan, antiinflammatuar, anti-ülserojenik ve antidepresan etkileri nedeniyle kantaron bitkisi ve bileşikleri üzerinde yapılan araştırmalar gün geçtikçe artmaktadır. Bu çalışmada, birçok faydası kanıtlanmış olan kantaron bitkisinin özellikleri, kullanım alanları derlenmiş ve bu bitkinin mutfakta kullanım olanakları tartışılmıştır. Tüm bu özellikler incelendiğinde kantaron bitkisinden kantaron jeli, kremleri, yağı, gıda takviyeleri, antidepresant ilaçlar, yara kremleri gibi pek çok sağlık ve gıda ürünleri üretilmektedir. Etnobotanik çalışmalar, bu bitkinin çin tıbbında hematemez(kanlı kusma), hemoptizi (kanlı balgam), metroraji(vajinal kanama), düzensiz adet kanaması, travmatik kanama, sarılık, akut mastit(memede hassasiyet), boğaz ağrısı, idrar yolu enfeksiyonu, göz şişmesi ve ağrısı, çıban, yanık, romatizmal artrit, yara ve çürükler için kullanıldığını göstermektedir. Kantaron, Avrupa'da bu amaçla uzun bir üne sahip olmasına rağmen, geleneksel Çin tıbbında antidepresan olarak kullanılmamıştır' dedi.
'Bitki Acı Ve Buruk Bir Tada Ve Nötr Bir Yapıya Sahiptir'
Bitkinin tarihsel tıptaki önemine dikkat çeken, Orman Yüksek Mühendisi Şahin İncedemiroğlu; 'Geleneksel ders kitaplarına göre, bitki acı ve buruk bir tada ve nötr bir yapıya sahiptir. İslami geleneksel tıp: İbn-i Sina, Razi (Rhazes), Anṭki, Herawi, Ansari Shirazi, Ghassani, İbn Beyṭar ve Aqili gibi geleneksel İslam tıbbının tanınmış hekimleri sarı kantaron için çeşitli terapötik uygulamalardan bahsetmişlerdir. Geleneksel İslam tıbbının referans kitaplarında yazılan içeriklere göre, kantaron lapası bulaşıcı yaraları, yanıkları ve çürükleri iyileştirmek için kullanılmıştır. Kantaron tohumlarının laksatif etkilerinden de çeşitli kaynaklarda bahsedilmiştir. Bu bitkinin diğer kullanım alanları arasında siyatiğin iyileştirilmesi de bulunmaktadır. İbn-i Sina (Avicenna) bu bitkinin şarapta kaynatılmasını hazırlamış ve bu hastalığı hafifletmek için kırk gün üst üste reçete etmiştir. Ayrıca, zeytinyağı ile kombine lapasının topikal uygulaması, boyun arkası eğriliği ile felç tedavisinde kullanılmıştır. Genel olarak, sarı kantaronun İslam geleneksel tıbbındaki diğer yaygın kullanımları arasında diüretik, emmenagog, antipiretik (özellikle sıtma ateşi), antispazmodik, anti-gut ve anti-hemoroidal etkiler bulunmaktadır. Önceki durumlara ek olarak, sarılık, polidipsi, şiddetli şişlik, idrar taşları ve hatta kürtaj indüksiyonu tedavisinde kullanılmıştır. Kantaron bitkisinin günümüzde yapılmış klinik çalışmaları incelendiğinde bitkinin farmakolojik etkileri aşağıda özetlenmiştir; Anti-depresan etkiler: Hiperisin, olası ana aktif bileşiklerden biri olarak tanıtılmıştır. Monoamin oksidaz enziminin inhibe edilmesi, hiperisin için olası bir etki mekanizmasıdır. Kantaron ayrıca sinir terminallerinde dopamin, serotonin, noradrenalin, L-glutamat ve γ-aminobütirik asidin yeniden emilimini engelleyebilmektedir. Ayrıca, kuersetin, luteolin ve kaempferol gibi çeşitli flavonoidler anti-depresan etkiler göstermiştir. Analjezik etkiler: Kantaronun terapötik etkileri üzerine yapılan bir derleme çalışmasında, bitkinin kuru ekstraktının düşük dozları analjezik etkiler sergilemiş ve akut ve kronik hayvan ağrı modellerinde opioidlerin etkisini güçlendirmiştir. In vitro ve in vivo çalışmalar, hiperisin ve hiperforin bileşiklerinin bu etkilerden sorumlu olduğunu göstermektedir' ifadelerine yer verdi.
'Toplam Kolesterolü Azaltabilir'
Şahin İncedemiroğlu, sarı kantaronun metabolik sendrom üzerindeki olumlu etkilerinin yanı sıra antibakteriyel, antifungal ve antimikrobiyal özellikleriyle de dikkat çektiğini belirterek; 'Metabolik sendrom iyileştirici etkiler: Diyetle indüklenen obezite ve metabolik sendrom hayvan modelinde, ekstraktının uygulanması glikoz ve yağ metabolizmasını ve insülin direncini iyileştirebilir. Ayrıca, hiperlipidemi hayvan modelinde yapılan bir çalışmada, bu bitkinin ekstresi trigliseritleri ve HDL-CH'yi etkilemeden LDL-CH ve toplam kolesterolü azaltabilir, karaciğer parametrelerini iyileştirebilir ve malondialdehit, aspartat aminotransferaz ve alanın aminotransferaz dahil olmak üzere oksidatif hasarı azaltabilir. Antimikrobiyal etkiler: Bu bitkinin bileşenleri için antimikrobiyal etkiler de bildirilmiştir. Örneğin, hiperforin Staphylococcus aureus suşlarına karşı önemli antimikrobiyal etki göstermiştir. Bitki sadece antibakteriyel değil aynı zamanda anti-fungal ve anti-maya aktiviteleri de göstermiştir. Hiperisin gibi aromatik poliketidler.Trichophytoon rubrum, Fusarium oxysporum, Microsporum canis, Pichia fermentans, Exophiala dermatitidis, Kluyveromyces marxianus, Candida albicans ve Saccharomyces cerevisiae gibi patojenik mantar ve mayalara karşı aktivite göstermiştir. Ayrıca, çalışmalar hiperisin ve hiperforinin sıtma ve leishmaniosis parazitlerine karşı antiparazitik etkileri olduğunu bildirmiştir. Hiperisin ayrıca herpes simpleks, bronşit, influenza A ve insan bağışıklığı gibi çeşitli virüslere karşı aktivitesiyle iyi bilinen viral proteaza karşı da etkilidir. Antineoplastik etkiler: Hiperisinin, kantarondan izole edilen tüm bileşikler arasında dikkate değer anti-neoplastik etkilere sahip olduğu bildirilmektedir. Son zamanlarda, kanser tedavisine yardımcı olan bir fitoterapi ilacı olarak uygulanmaktadır. Hiperisinin ışığa duyarlılığı esas olarak mitokondri veya endoplazmik retikulum-Golgi kompleksini etkileyerek hücre apoptozuna yol açmaktadır. Hiperisinin melanom ve meme kanserli hücreler de dahil olmak üzere bir dizi hücre hattına karşı aktiviteleri olduğu gösterilmiştir. Fosfatidilserinlerin pul pul dökülmesi, hücre büzülmesi, hücre zarı bütünlüğünün kaybı ve kaspaz bağımlı ve bağımsız apoptotik modlar, bazı etki mekanizmalarıdır. Ayrıca, bu bitkiden elde edilen bir başka fitokimyasal bileşen olan hiperosidin, apoptozu indükleyerek ve hücre çoğalmasını baskılayarak kanserli hücre hatlarına karşı inhibitör etkileri olduğu gösterilmiştir. Yara iyileştirici etkiler: Bitki içeren topikal ürünler üzerine yapılan bir incelemede, araştırmacılar hafif yaralar, yanıklar, güneş yanığı, çizikler, çürükler, ısı yanıkları, yangın, kas ağrıları ve diğer sorunların tedavisi için bitkinin yağını ve tentürünü içeren kantaron ürünlerini önermişlerdir' dedi.
'Çok Yıllık Bir Bitkidir'
Şahin İncedemiroğlu, sarı kantaronun kimyasal içeriği, geleneksel tıptaki kullanımı ve dünya genelindeki yayılış alanlarına dikkat çekerek; 'Hiperisin, isoquercitrin, rutin, hyperoside ve epicatechin'in sinerjik etkileri bu bitkinin yara iyileştirici etkilerine neden olabilir. In vitro çalışmalar, yara iyileşmesinin olası mekanizmasının fibroblast kolajen hücrelerinin üretimini ve aktivasyonunu arttırmak olduğunu göstermektedir. Türkiye'de yöresel olarak Bin bir delik otu, Kan otu, Kılıç otu, Mayasıl otu, Yara otu, Kuzu kıran ve İngilizcede St. John's wort adıyla bilinen Hypericum perforatum L., Hypericaceae familyasına dahil ve Avrupa, Asya, Kuzey Afrika ve Amerika Birleşik Devletlerinde yetişen çok yıllık bir bitkidir. Geleneksel tıpta antidepresan etkili tıbbi bitki olarak kullanılmaktadır. Çeşitli Avrupa ülkelerinde fitoterapi sahasında yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Ekvator kuşağından kuzeyde İskandinav ülkelerine kadar dünyanın farklı coğrafyalarında yayılış gösteren 482 Hypericum türü bulunmaktadır. Sarı kantaron doğal olarak ülkemizde yetişmektedir. Bu türler yönünden önemli bir merkez olan ülkemizde mevcut 96 türün 46'sı endemiktir. Hypericum perforatum L.'nin ihtiva ettiği sekonder metabolitlerin en önemlisi olan hiperisinin fotodinamik, antidepresan, antiviral, antifungal, antibakteriyel, antiretroviral, (uzun süreli etki eden virüs salgınları) antipsoriatik (sedef hastalığı) ve antitümör etkileri bulunmaktadır. Özellikle Avrupa ülkelerinde ve dünyada fitoterapi uygulamalarında yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Sarı kantaronun drog olarak çiçekli dalları kullanılmakta ve bileşiminde tanen, uçucu yağ, flavon türevleri ve hipericin taşımaktadır. Dhilen antispazmolitik, yatıştırıcı ve kurt düşürücü, haricen ise antiseptik ve yara iyi edici olarak kullanılır. Bilhassa yanık tedavisinde çok etkilidir. Dhilen yüzde 1'lik infüzyon, haricen ise binbirdelik otu yağı halinde kullanılır. H. empetrifolium Willd. kumaşları sarıya boyamak için kullanılmaktadır. H. scabrum L. infüzyonu dhilen hemoroid ve kabızlıkta kullanılır. Halk hekimliğinde yüzyıllardan beri yanık yaralarında ve melankolide kullanılmıştır. Günümüzde halen gastrit ve hazımsızlık şikyetlerinde, safra yolları rahatsızlıklarında yağı yara ve yanıklarda kullanılmaktadır. Türkiye Hypericum türleri bakımından bir merkez konumundadır. Tıp alanında bu kadar önemi olan şifa kaynağı bu bitkinin dünya literatürünün aksine ülkemiz şartlarında yürütülen çalışmalarının sayıca az olması üzücü bir durumdur. Özellikle son 20 yıldır bu bitkiler tür ayrımı gözetmeksizin doğal floradan ihracat amacıyla yoğun bir şekilde toplanmaktadır' ifadelerini kullandı.
'Glandüler Doku Noktalarına Sahiptir'
Hypericum perforatum'un (sarı kantaron) morfolojik özelliklerini anlatan İncedemiroğlu; 'Hypericum perforatum, tüysüz gövde ve yaprakları olan çok yıllık otsu bir bitkidir. Her bitkinin kökü ince ve odunsu olup, birçok küçük, lifli küçük yan köklere ve ayrıca geniş, sürünen rizomlara sahiptir. Merkezi kök, koşullara bağlı olarak toprakta 0.6-1.5 metre derinliğe kadar büyür. Gövdeleri dik ve üst kısımda dallıdır ve genellikle yükseklikleri 0.3 metre ile 1 metre arasında değişir. Gövdelerin tabanlarına yakın kısmı odunsu ve yapraklar düştükten sonra geride kalan yara izlerinden parçalı eklemlere sahip gibi görünüyorlar. H. Perforatum'un gövdeleri paslı-sarı ila pembe renktedir ve iki ayrı kenarı vardır ve genellikle tabana yakın bir yerde dökülen kabuklara sahiptir. Saplar kış boyunca varlığını sürdürür ve ertesi yıl çiçek tomurcuklarıyla birlikte yeni sürgünler verir; ilk yıl büyümesi çiçek üretmez. Sapsız (sapsız) sapların karşıt taraflarına bağlanan yaprakları vardır. Yaprakların şekli çok dar ve neredeyse çimen benzeri (doğrusal), tabanda biraz daha geniş, yuvarlak uçlu veya çok az uçlu (eliptik) veya hatta en geniş kısmı yan tarafa doğru olacak şekilde dar olan yuvarlak bir ovale kadar değişir. Yaprağın ucu ters bir mızrak ucuna benzer, ancak yine de uzun ve dardır. Ana yaprakların uzunluğu 0.8 ila 3.5 santimetre ve genişliği 0.31 ila 1.6 santimetre arasında değişir. Dallarda taşınan yapraklar, kısaltılmış dalcıklara uzanır. Yapraklar sarı-yeşil renkte olup, dağınık yarı saydam glandüler doku noktalarına sahiptir. Işığa tutulduğunda noktalar açıkça görülebiliyor ve yapraklara delikli bir görünüm kazandırılıyor. Yaprakların kenarlarında (kenar boşluklarında) genellikle koyu renkli bezler olarak adlandırılan dağınık siyah noktalar bulunur, ancak bazen kenarlardan uzakta görünürler. Bitkinin kokusu soluk fakat aromatik olup, balzam gibi reçinelerin kokusuna benzemektedir. Bitkinin tadı acı ve buruktur. Çiçekler dikkat çekici ve gösterişlidir, çapı yaklaşık 1.5-2.5 cm'dir ve yaprakların kenarları boyunca siyah noktalarla birlikte parlak sarı renktedir. Çiçeklerin her birinin normalde beş büyük yaprağı ve bunların altında da beş küçük yaprak benzeri çanak yaprağı bulunur. Yapraklar yaklaşık 4-5 mm uzunluğunda, yeşil renkli, sivri uçlu bir mızrak başı şeklinde (mızrak şeklinde) ve yapraklarla aynı şeffaf ve siyah bezlere sahiptir. Yapraklar önemli ölçüde daha uzundur, 8-12 mm uzunluğundadır ve dikdörtgen bir şekle sahiptir. Sepalleri çiçeğin ön yüzünden tamamen gizlerler. Pek çok parlak sarı stamen tabanda üç demet halinde birleştirilmiştir. Stamenlerin sap kısmının, yani filamentlerin uzunlukları değişir ve çiçeğin merkezinden itibaren her yöne doğru çıkıntı yapar. Polen taneleri soluk kahverengi ila turuncu renktedir. Çiçekler, ilkbaharın sonlarından yaz ortasına kadar, üst dalların uçlarındaki her düğümde iki çiçek (helikoid sim) olacak şekilde her çiçekli sapın bir tarafı boyunca düzenlenir. Her çiçekli sapta 25 ile 100 arasında çok sayıda çiçek bulunur ve oldukça yapraklıdır. Hypericum perforatum'un meyvesi, üç valfli bölmede tohumları içeren 7-8 mm uzunluğunda bir kapsüldür. Kapsüllerden ayrılan tohumlar, kapsülün kendisinde bulunan engelleyici bir faktör nedeniyle çok daha yüksek çimlenme oranına sahiptir. Siyah ve parlak tohumlar kabadır ve iri oluklarla bağlanmıştır. Her bir tohum yaklaşık 1 milimetre boyutundadır. Her bitki ortalama 15bin ila 34 bin tohum üretebilir' değerlendirmesinde bulundu.
'Nötr Veya Alkalı Toprakları Tercih Eder'
Şahin İncedemiroğlu, kantaron bitkisinin sağlık alanındaki kullanımına değinerek; 'Bitki içeren topikal ürünler üzerine yapılan bir incelemede, araştırmacılar hafif yaralar, yanıklar, güneş yanığı, çizikler, çürükler, ısı yanıkları, yangın, kas ağrıları ve diğer sorunların tedavisi için bitkinin yağını ve tentürünü içeren SJW ürünlerini önermişlerdir. Hiperisin, isoquercitrin, rutin, hyperoside ve epicatechin'in sinerjik etkileri bu bitkinin yara iyileştirici etkilerine neden olabilir. In vitro çalışmalar, yara iyileşmesinin olası mekanizmasının fibroblast kolajen hücrelerinin üretimini ve aktivasyonunu arttırmak olduğunu göstermektedir. Tüm bu özellikler incelendiğinde kantaron bitkisinden kantaron jeli, kremleri, yağı, gıda takviyeleri, antidepresant ilaçlar, yara kremleri gibi pek çok sağlık ve gıda ürünleri üretilmektedir. Kantaron fakir topraklarda da gelişebilmektedir, ancak yabancı ot problemi olmayan, humus bakımından zengin, nötr veya alkali toprakları tercih eder. Orta veya ağır topraklarda pH 6.5'in üzerinde olmalıdır. Hafif topraklarda pH 6.0'dan başlayabilir. Sarı kantaron, özellikle bünyesinde toksik bir ağır metal olan kadmiyum elementini biriktiren bir bitkidir. Bu nedenle kadmiyum bakımından fakir topraklar tercih edilmelidir. Topraktan alınan kadmiyum bitkinin daha çok üst kısımlarında birikmektedir. Bitkideki kadmiyum miktarında sınır 0,5 mg/kg'dır' dedi.
'Kantaron Bitkisi Ilıman İklimlere Özgüdür'
Şahin İncedemiroğlu kantaron bitkisinin iklim isteğine ilişkin bilgiler paylaşarak; 'Kantaron bitkisi ılıman iklimlere özgüdür ve optimum büyüme için 5 ila 35 derecenin arasındaki sıcaklıkları gerektirir. Kış aylarında, hasarı önlemek için sıcaklığın 5°C'nin üzerinde tutulması tavsiye edilirken, sıcak yaz aylarında biraz gölge sağlamak ve sulama yapmak bitkinin daha yüksek sıcaklıklara uyum sağlamasına yardımcı olabilir. Kantaronun soğuğa karşı güçlü bir direnci vardır, bu nedenle kış aylarında genellikle donmaya karşı özel koruma önlemleri gerekli değildir. Bu, bitkinin toprak veya saman gibi malzemelerle kaplanmasıyla sağlanabilir. Sonbahardaki ilk donmadan önce bitkinin bol sulanması, toprağın nemli kalması ve donmuş duruma geçmesi önerilir. Bu, kış aylarında ve ilkbahar başlarında bitki için kuraklığın ve su kıtlığının önlenmesine yardımcı olur. Kantaron soğuğa dayanıklıdır ve sıcaklık 5 derecenin üzerinde olduğunda en iyi şekilde gelişir. Kış aylarında -25 derecenin üzerinde tutulmalıdır. Sıcaklık -30 derecenin altına düştüğünde, kış aylarında gözle görülür bir değişiklik olmasada, ilkbaharda sürgünlerde azalma, hatta hiç filizlenme olmayabilir. Diğer taraftan kantaron yaz aylarında sıcaklığı 35 derenin altında olan yerlerde yetiştirilmelidir. Sıcaklık 38 dereceyi aştığında bitkinin yapraklarının rengi açılabilir, kıvrılmaya yatkın hale gelebilir, güneş yanığına duyarlı hale gelebilir ve ciddi durumlarda bitkinin tamamı solup kuruyabilir. Yukarıda da belirtildiğine göre kantaron bitkisi birçok farklı iklim tipine uyum sağlayabileceğini anlaşılmaktadır' şeklinde konuştu.
'Çelikle Vejetatif Üretim Yapılabilir'
Sağlıklı bir tarla tesisi için dikkat edilmesi gereken noktaları aktaran Orman Yüksek Mühendisi Şahin İncedemiroğlu; 'Kantaron tarımında tohumla generatif ve çelikle vejetatif üretim yapılabilir. Generatif üretimde ya tohumlar direk tarlaya ekilebilir veya fide yataklarında çimlendirildikten sonra fide elde edilerek tarlaya şaşırtılabilir. Direk tarlaya ekimde iyi bir tohum yatağı hazırlığına ihtiyaç bulunmaktadır. Diğer taraftan çıkışı garantiye almak için fazla miktarda tohum kullanılması (150-250 g) gereklidir. Tohumdan fide üretimi direk tarlaya ekime göre daha başarılı bir yöntem olabilir. Genellikle Kasım ve Aralık aylarında fide yataklarına tohum ekimi yapılarak çimlenen fideleri tarlaya şaşırtılması ile sağlıklı bir tarla tesisi garanti altına alınabilir. Kantaron bitkisinde dormansi süresi 1-12 ay sürebilmektedir. Dikimden bir ay sonra çıkışlar gözlenebilmekte ve bu fideler Mart Nisan aylarına kadar tarlaya şaşırtılma olgunluğuna ulaşabilmektedir. Fide yataklarında yeterli ışıklanma ve 20-25 oC sıcaklık sağlandığında yaklaşık bir hafta sonra fide çıkışları görülebilmektedir. Mart-Nisan aylarında uygun iklim koşullarında fideler tarlaya şaşırtılabilir. Dikim sıklığı mekanizasyona göre değişmekle birlikte 40-50 cm sıra arası ve 20-30 cm sıra üzeri mesafe ile dikim yapılabilir. Bir dekar kantaron tarlası tesisi üretimi için 8 bin-10 bin adet fide gereklidir' ifadelerine yer verdi.
'Gübreleme Programı Değişmektedir'
Kantaron bitkisinde gübreleme programı ve yabancı ot kontrolüne ilişkin önemli bilgiler paylaşan İncedemiroğlu; 'Kantaron bitkisi çok yıllık bir bitki olduğu için gübreleme programı topraktaki besin elementi içeriğine bitkinin yaşına, gelişim dönemine, gübrenin cinsine bağlı olarak değişmektedir. Kantaron bitkisinde hiperisin oranı gübreleme programına göre değişiklik göstermektedir. Fosforlu içerikli gübreler hiperisin oranını arttırırken, azot içerikli gübre uygulaması azaltmaktadır. Kantaronda ekonomik bir verim alınabilmesi için 6 kg saf azot ve 6 kg saf fosfor uygulaması yeterlidir. Azotlu gübre miktarının fazla olması bitkilerde yatma, çiçeklenmeyi geciktirme ve bitkilerde hızlı büyümesine bağlı olarak su içeriğinin artması ve fungal etmenlerin bulaşma riskini arttırması gibi nedenler ile önerilmemektedir. Yabancı Ot Kontrolü. Kantaron tarımında dikim yılında yabancı otlar ile mücadele önemlidir. Dikimden sonra kantaron fideleri yavaş gelişeceğinden dolayı dikimden sonra yabancı otlar ile birkaç defa yabancı ot mücadelesi yapılmalıdır. Sonraki yıllarda bitki kök sistemini geliştireceği ve kardeşleneceği için daha az yabancı ot mücadelesi yapılacaktır. Kantaron bitkisinde kimyasal olarak yabancı ot mücadelesi önerilmemektedir. Kantaron bitkisi yoğun yeşil aksam ürettiğinden dolayı özellikle bitkilerin alt kısımlarında nem oluşacağı için fungal hastalıklara karşı mukavemet yeteneği zayıftır. Kantaron bitkisi üretimi için ön bitki seçiminde tahıl grubu bitkilerin ekilmesi hastalık riskini azaltacaktır. Hasat Zamanı ve Tarımına Etki Eden Faktörler. Kantaron bitkisinde uzun bir hasat periyodu (haziran ayından eylül ayına kadar) bulunmaktadır. Ancak bu hasat periyodu boyunca bitkide hiperisin oranı değişkenlik gösterir. Bu nedenle uygun hasat zamanının belirlenmesi gereklidir. Avrupa Farmakopesi'ne göre bitkinin bütün veya parçalanmış ve kurutulmuş çiçekli üst kısımları kullanılır ve en uygun hasat zamanı çiçeklenme döneminde ve çiçeklerin yüzde 70'inin açtığı dönem olarak belirtilmiştir. Kantaron bitkisinde yetiştirme uygulamalarına göre ve iklim koşullarına göre tesis yılında bir biçim sonraki yıllarda iki biçim alınabilmektedir. Kantaron bitkisinde yüksek kalitede bir drog üretiminde bitkilerin üstten 3:1'lik kısmının hasat edilmesi gereklidir. Yine Avrupa Farmakopesi'ne göre etanol (yüzde 50-80 V/V) veya metanol (yüzde 50- 80 V/V) kullanılarak elde edilen kahverengimsi gri toz ekstraktlarda hiperisin (C30H16O) yüzde 0.10-0.30 (kuru ekstrakt), rutosid (C27H30O16) minimum yüzde 6.0 (kuru ekstrakt) ve hiperforin (C35H52O4) maksimum yüzde 6.0 (kuru ekstrakt) olması gereklidir. Kantaron hasadı küçük işletmelerde elle yapılabilirken, orta ve büyük işletmelerde biçim makinaları ile yapılmaktadır. Hasat sonrasında bitkiler yığın halinde uzun süre bekletilmemelidir. Diğer taraftan bitkilerin kurutma sıcaklığının 40 derecenin üzerinde olmaması gerekmektedir. Birim alandaki verim toprak yapısına, iklime özelliklerine, bitkini yaşına, hasat şekli ve zamanına göre değişiklik gösterebilir. İzmir ekolojik koşullarında kantaron bitkisinde drog herba verimi 115.4-460.5 kg/da arasında değişiklik göstermiştir. İki yaşındaki bitkilerde birinci hasatta drog herba verimi 369.7 kg/da iken, ikinci hasatta 55.0 kg/da olarak tespit edilmiştir. Bitkilerden elde edilen tohum verimi ise 20-80 kg/da arasında ölçülmüştür' bilgisini paylaştı.
'Sarı Kantaron Yoğun Miktarlarda Doğadan Toplanmaktadır'
Şahin İncedemiroğlu, tıbbi ve aromatik bitkilerin doğadan toplanmasında bilinçli ve sürdürülebilir yöntemlerin önemine dikkat çekerek; 'Avrupa'da tıbbi ve aromatik bitkilerin ticaretinde doğadan toplamalar hala önemli bir rol oynamaktadır. Doğadan toplama özellikle Arnavutluk, Türkiye, Macaristan ve İspanya'da öne çıkmaktadır. Ülkemiz de sarı kantaron yoğun miktarlarda halen doğadan toplanmaktadır. Doğadan bitki toplamaların bilinçli ve sürdürülebilir olarak yapılması için eğitim çalışmalarına ağırlık verilmesi, bunun düzenli olarak devam ettirilmesi, elde edilen materyalin kalitesi ve kırsal kalkınma açısından da çok önemlidir. Tıbbi ve aromatik bitkilerin işlenmesi ve gıda güvenliği kapsamında nitelikli ürünlerin ortaya çıkartılabilmesi için ürün standartlarının arttırılması gerekmektedir. Pazar tercihlerini de içeren standartların ortaya konmasıyla üreticiler belli bir hedefe doğru yöneleceklerdir. Bir üretici hangi özelliklere talebin fazla ve nelerin daha tercih edilebilir olduğunu algıladığında, ona uygun üretim tekniği uygulayarak, amaca uygun ürün elde etme gayreti içinde olacaktır. Bu yüzden talep eğilimleri sürekli güncellenerek, üretim sisteminin belli bir hedefe yönlendirilmesi gerekmektedir. Çiftçi Kayıt Sistemi verilerine göre; 2012 yılında 3 üretici tarafından 6.45 dekar alanda yapılan kantaron ekilişi yapılırken, 2019 yılında 25 üretici ile 534 dekara üretim alanına ulaşılmıştır. Diğer taraftan 2013 yılında 8 üretici ile 1.12 ton organik kantaron üretimi yapılırken, 2019 yılında 11 üretici ile 3.113 ton kantaron bitkisi üretilmiştir. Kantaron bitkisi ülkemizde en çok Sinop ili yüzde 91'lik üretim ile en fazla üretim alanının sahip il olmuştur. Bu ili Gümüşhane ve İzmir illeri takip etmiştir' diye konuştu.
'Asla Köklerinden Sökülmemelidir'
Şahin İncedemiroğlu, bitkinin hem Türkiye genelindeki yayılış alanlarını hem de Kastamonu'daki potansiyel üretim miktarını değerlendirerek; 'Orman Genel Müdürlüğü verilerine göre; 2023 yılında 1 ton kantaron bitkisi toplanmıştır. Sarı kantaron, 12 Orman Bölge Müdürlüğü (OBM) sınırları içerisinde 8 bin 713 hektar alanda yayılış göstermiş olup, üretim zamanında 6.4 ton toplanılacak miktarda potansiyel servete sahiptir. Orman Genel Müdürlüğü Envanter çalışmalarına göre Kastamonu İlimizde 457 hektar potansiyel alanda 245 bin kg sarı kantaron toplanabileceği bildirilmektedir. Sarı kantaron bitkisini doğadan toplarken asla köklerinden sökülmemelidir. Bitkinin1/3 lük kısmı hasat edilmelidir. Anatolian Natural Cure Gıda İşletmemizde Temmuz-Ağustos aylarında yüksek orijinlerden egzoz gazına ve hava kirliliğine maruz kalmamış mevkilerden topladığımız yaş ve taze halde bitkisel materyalleri soğuk sıkım zeytinyağı ile 1,5 kg cam kavanozlar içerisinde yaklaşık 200 gr sarı kantaron bitkisini yapraklarıyla birlikte zeytinyağına daldırıyoruz. Kavanozun ağzını sıkıca kapatarak 40gün güneş ışığı altında bekletiyoruz. 2-3 gün arayla kavanozu ters çevirip zeytinyağıyla homojen temas etmesini sağlıyoruz. Ayrıca Kastamonu Üniversitesi Teknokent AR-GE işletmesi olarak buharlı distilasyon yoluyla uçucu yağ ve kantaron suyu elde ediyoruz. Elde edilen hidrosol, içilebilir. Mide ağrılarına, yaralarına, kalınbağırsak yaralarına iyi geldiği bilinmektedir. Ayrıca, hidrosol ile güneş yanıklarına, pişiklere müdahale edilebilmektedir. Kantaron yağı ve hidrosolü cilde sürüldükten sonra direkt güneş ışığına maruz kalmamak gerekir. Aksi halde cilt lekelerine neden olabilmektedir' ifadelerine yer verdi.