• Haberler
  • Kültür
  • Doç. Dr. Kaan Yılmaz: 'Kastamonu'da Çekirdek Şive Korunuyor'

Doç. Dr. Kaan Yılmaz: 'Kastamonu'da Çekirdek Şive Korunuyor'

Kastamonu Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimler Fakültesi Bölümü Doçent Doktor Kaan Yılmaz Kastamonu şivesinin özellikleri ve yapısı hakkında bilgiler verdi. Toplum tarafından sıkça kullanılan şiveleri yorumladı.

Kastamonu Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimler Fakültesi Bölümü Doçent Doktor Kaan Yılmaz; “Kastamonu şivesinin kendine has bir özelliğinden söz edilebilir ama öncelikle bizim bu konuda şöyle bir yanlış kabulümüz var veya yöntem olarak kullandığımız ama diğer taraftan sorgulanması gereken bir bakış açımız var. Biz şiveye akademik olarak ağız diyoruz. Ağız en küçük birim; şive, onun bir üst basamağı; onun bir üst basamağı lehçe sonra genel olarak hepsini kapsayan bir dilden bahsetmek mümkün. Bizim akademik olarak ağız dediğimiz şeye halk arasında çoğunlukla şive deniyor. Tanımlanırken Kastamonu ağzı veya Kastamonu şivesi deniyor. Mülkî/idarî sınırları esas alarak ağıza da sınır çizmiş oluyoruz ama bir Sinop'a, Bartın'a, Karabük'e geçsek hatta Bolu'ya kadar gitsek ciddi anlamda söyleyiş benzerlikleri ile karşılaşmak mümkün. Bu da çoğu kez yakın çevresinden bağımsız bir Kastamonu şivesi olmadığını bize gösteriyor. Yani bu yönüyle çok daha geniş yayılma alanları olan bir şiveden bahsetmek mümkün. Onunla beraber şöyle bir durum da var; her bir yerleşim biriminin kendi iç birimlerine indiğinizde bu sefer merkezden farklılaşan birtakım ağızlarla karşılaşmanız da mümkün. Bunun da birtakım tarihî sebepleri var. Bunu da biz akademik olarak tabakalaşmayla ifade ediyoruz. Mesela çoğu kez bir bölgede o bölgenin yerlileri vardır. Ayrıca oraya sonradan göç edenler veya göç ettirilenler olabilir; bunların hepsi bir tabaka oluştururlar. Birileri başkalarıyla karışarak gelmişse onlar da bir tabaka oluştururlar. Böyle baktığınızda dar kapsamlı bir yerleşim yerinde birden fazla ağız özelliğiyle karşılaşılabilir. Bu bakımdan Kastamonu merkezi ile Tosya veya sahil hattının ağız farklarından söz edildiğini söyleyebiliriz” dedi.Doç. Dr. Kaan Yılmaz: 'Kastamonu'da Çekirdek Şive Korunuyor'

‘Kastamonu'da Çekirdek Şive Ana Hatlarıyla Korunuyor’

Kastamonu halkının dil özelliklerini koruduğunu ve göçlere rağmen Kastamonu ağzının has özellikleri olduğundan söz eden Doç. Dr. Kaan Yılmaz; “Kastamonu halkının kendi dil özelliklerini korumasına imkan sağlayan tarihi, coğrafi dayanaklardan söz edilebilir. Mesela Sakarya'da benim köyümde muhacirler ve Karadenizliler nüfus olarak çoğunluktadır. Bunun tarihi sebepleri var. Bir yan köye geçersiniz, orası Kürt köyüdür; daha sonra bir ana yol vardır; oradan karşıya geçersiniz orada Abaza köyü vardır. Birkaç köy öteye gidersiniz, orada Çerkez köyü vardır. Sakarya tarih boyunca önemli bir geçiş noktası olmuş; coğrafya açısından yaşamaya bayağı elverişli ve gelenler bir şekilde orada kalmışlar. Bu tarihî ve coğrafî zeminde çok göç almış ama diğer taraftan Sakarya'nın Manav denen yerlileri de var. Bunların mevcudiyeti çok daha eskiye dayanıyor ve Manavların çekirdek Sakarya ağzını temsil ettiklerini söyleyebiliriz. Böylelikle bir yerleşim bölgesinde birden fazla tabaka karşımıza çıkıyor. Kastamonu ise bu anlamda çok fazla karışmamış bir yer. Çok fazla göç almamış daha çok göç vermiş; bu bakımdan tarihi kaynaklarda ‘Türkmen'in kaidesi’ diye yorumlanan bir yer. Biraz daha yalıtılmış, korunaklı bir ortam gibi görünüyor. Dışarıya göç vermiş, ilçelerden merkeze doğru göç almış olsa da Kastamonu'da çekirdek şivenin ana hatlarıyla korunduğundan söz edilebilir. Kastamonu ağzına has özelliklerden bahsedecek olursak şimdiki zaman ekinin standart biçimindeki ‘yor’un yanı sıra Kastamonu'da geniş ünlülü biçimin kullanımı dikkat çeker: ‘geli-ya, çıkı-ya’. Kelime başında standart Türkçeden farklı olarak ötümlü ünsüzlerin hakim olduğu görülür. Şehrin adından örnek verecek olursak ‘Gastamonu’ denilecektir. Taş >daş, taban >daban gibi kelime başı ötümlüleşmeleri görülür” dedi.

‘Türkçede Göremediğimiz Birçok Kelimeyi Kastamonu Ağzında Bulabiliyoruz’

Kastamonu’daki ses olaylarına değinen Doç. Dr. Kaan Yılmaz; “Bu ve benzeri ses olaylarının çoğunun tarihî bir zemini olduğunu söylemek mümkündür. Kastamonu'da bugün gözlenen bazı ses olaylarıyla tarihî metinlerimizde de karşılaşabiliyoruz. Ancak işin tarihî arka planını açıklayabilmek için tarihçilerin kullandığı kaynaklara da müracaat etmek gerekiyor. Zamansal olarak geriye doğru gittikçe bugünkü gibi ayrıntılı nüfus dağılımı bilgileriyle karşılaşmıyoruz. Bu da bizim bir bölgede yerleşik halkın diliyle tarihi arasındaki ilişkiyi yorumlamamızı zorlaştırıyor. Biz dilci olarak çoğunlukla tarihi metinlerdeki yazı üzerinden birtakım söyleyiş özelliklerini tespit etmeye çalışıyoruz ama bu yöntem her zaman kesin sonuçlar vermeyebiliyor. Çünkü yazı her zaman söyleyişi birebir yansıtmıyor. Yazı üzerinden yöresel özellikleri çok fazla ayrıntılarıyla gözlemleyemiyoruz. Yine de yukarıda bahsettiğimiz ötümlüleşme gibi örneklerin geçmişini 13-14’üncü asırlara kadar dayandırmak mümkündür. Bu bakımdan bugünkü birtakım ağız özelliklerinin tarihini oldukça eskilere götürebiliriz. Söz varlığı bakımından ise Kastamonu ağzının neredeyse bin yıllık bir geçmişi vardır desek yanlış söylemiş olmayız. Bunun için Kaşgarlı Mahmud’un Dîvânu Lugâti't-Türk adlı eserine baktığımızda aradan bin yıl geçmiş olmasına rağmen bugün standart Türkçede göremediğimiz birçok kelimeyi Kastamonu ağzında bulabiliyoruz. Kelime bilgisi bakımından Kastamonu ağzının geçmişi bin yıllık bir zaman dilimini kapsıyor diyebilirim. Söyleyişi belirlemek için kullandığımız en sağlıklı yöntem ses kaydına dayanıyor. Söyleyişi tespit etmek üzere köy köy, ilçe ilçe gezdiğimizde yani sahaya çıktığımızda oralardan sağlıklı birtakım derlemeler yaparız. Derleme yapılan bölge dilin değişimi ya da gelişimi kaçınılmaz olarak işleyecektirdeki ağız özellikleri bu yöntemle tespit ve takip edilir. Ayrıca meraklı bir dinleyici iseniz çarşıya pazara çıktığınızda halkın konuşma biçimine şahit olursunuz. Hasbelkader karşılaşılan insanlarla sohbet ederken birçok yeni kelime işitilir. Çalışma alanım dil üzerine olunca ben de özellikle bunları takip edip kaydediyorum” dedi.

‘Dilin Değişimi ya da Gelişimi Kaçınılmaz Olarak İşleyecektir’

Dilin gelişme ve değişme süreçlerine değinen Doç. Dr. Kaan Yılmaz; “Günümüz kitle iletişim araçları ağız özelliklerimizi, yöre kültürüne has özelliklerimizi hızla kaybetmemize sebep olabilir ancak ağız özellikleri aynı zamanda standart Türkçeden bağımsız olarak, öğrenilen değil de edinilen bir iletişim dilini de yansıttığı için daha uzun süreler kendini koruyabilir. Yani kişi bir köyde doğuyor orada kendi ağzını atasından, anasından doğal bir biçimde edinmiş oluyor ve nereye giderse gitsin ne kadar eğitim alırsa alsın; Türkiye'nin herhangi bir yerinde standart Türkçe ile konuşsa da yaşadığı köyden telefon geldiğinde kendisini arayanlarla kendi ağzıyla, şivesiyle iletişime geçebiliyor. Bu duruma birçok kez şahit olmuşuzdur. O bakımdan insanın bu niteliğini değiştirmesi, unutması pek de kolay değil. Çünkü daha küçük yaşta kazanılan bu özellik sonradan unutulması hiç de kolay olmayan genetik bir koda dönüşüyor. Kastamonu'dan örnek verecek olursam okulda, kitaplarda kelime ‘kaçmak’ olarak yazılı iken Kastamonu'nun yerlisi olan bir ailenin çocuğu ‘gaçmak’ demeyi tercih ediyor veya bütün eğitim materyallerinde ‘bakmak’ yazılı iken aynı çocuk ‘bahmak’ diyor. Bu durum teknoloji ne kadar hızlı ilerlese de birtakım söyleyiş özelliklerinin daha erken yaşlarda fiziksel özellik gibi insan ile bütünleşebildiğini göstermektedir. İnsan konuşurken bunu gayri ihtiyarı bilinçsiz bir şekilde yapıyor çünkü bu dilin edinilen bir şey olduğunu gösteriyor. Öğrenme kısmına sonradan geçiyoruz, önce bir anadan doğduğumuz için dili ediniyoruz. Yöresel özellikler de edinilen bir şey olduğu için atalar bunları muhafaza ettikleri sürece arkadan gelen nesiller de korumaya devam ediyor. Diğer taraftan dilin değişimi ya da gelişimi kaçınılmaz olarak işleyecektir. Dil nerede olursa olsun etrafı duvarlarla örülüp etrafı sarılmadığı sürece değişir. Duvarlarla örülüp sarılsa bile değişir; kendi içinde değişir. Dışarıdan hiç etkiye maruz kalmasa bile kendi içinde de değişebilir. Dilin temel bir ilkesi var bu ilke dilde değişime sebep olur: ‘Ekonomi kanunu’ bir diğer adla ‘tasarruf kanunu’. İnsanlar dili icat ettikleri günden bugüne kadar sahip oldukları düşünce dünyasını yansıtan kelimeleri daha az çaba harcayarak ifade etme endişesi taşımışlardır. Bugün ‘tahta’ yerine hecenin sonundaki h harfi eritilerek ‘dāta’ denilebiliyor; Yarın da bazı ağızlarda daha kolay daha kısa bir şekilde ‘tahta’ kelimesi anılacaktır. Ses kayboluyor, ses biraz daha yumuşuyor ve daha kolay söylenir hale geliyor. Bu evrensel bir gerçektir. Bütün dillerde evrensel biçimde insanlar daha az çaba harcayarak aynı şeyi söylemeye çalışırlar” ifadelerine yer verdi.

Özel Haber

Bakmadan Geçme