Eğitim-Sen, Öğretim Yılını Değerlendirdi

Eğitim-Sen Yürütme Kurulu, öğretim yılını değerlendirerek açıklamada bulundu.

Eğitim-Sen Yürütme Kurulu, öğretim yılını değerlendirerek açıklamada bulundu.

Eğitim-Sen Yürütme Kurulu’ndan yapılan açıklamada; “2024/25 eğitim-öğretim yılı 20 Haziran Cuma günü sona ermiştir. 2024/25 Eğitim-öğretim yılında Türkiye’de örgün eğitimde toplam 18 milyon 710 bin öğrenci bulunmaktadır. Bu öğrencilerin yaklaşık 15 milyon 849 bini devlet okullarında, 1 milyon 631 bini özel okullarda, 1 milyon 229 bini ise açık öğretim kurumlarında öğrenim görmektedir. Türkiye genelindeki toplam okul sayısı 75 bin 467’dir. Bu kurumların 61 bin 111’i devlet, 14 bin 352’si özel okul statüsündedir. Devlet ve özel okullarda görev yapan toplam öğretmen sayısı 1 milyon 168 bin 896 kişidir. Bunların 993 bin 397’si devlet okullarında, 175 bin 499’u ise özel okullarda görev yapmaktadır. Ayrıca yaklaşık 100 bin ücretli öğretmen, düşük ücretlerle ve sosyal güvenceden yoksun biçimde çalıştırılmaktadır. Millî Eğitim Bakanlığı verilerine göre, devlet okullarında görevli 143 bin 355 temizlik personelinin sadece 49 bin 578’i kadroludur. Geri kalanlar İŞKUR’un TYP (30 bin kişi) ve İUP (63 bin 777 kişi) programları kapsamında geçici ve düşük ücretlerle çalışmaktadır. Haftada sadece üç gün görev yapan bu personelin yetersizliği okul hijyenini olumsuz etkilemektedir. Türkiye’de eğitim sistemi, yıllardır sürdürülen piyasacı, rekabete dayalı ve sınav odaklı politikalar nedeniyle uzun süredir derin ve çok katmanlı bir krizle karşı karşıyadır. 2024-25 Eğitim öğretim yılında okul öncesinden yükseköğretime kadar eğitimin tüm kademelerinde yaşanan sorunlar, sistemin temel işlevlerini yerine getiremez hale geldiğini bir kez daha göstermiştir. Bu yapısal tıkanıklık, eğitimin niteliğinde ciddi bir gerilemeyi beraberinde getirmiştir. Okulların fiziki altyapı eksiklikleri, donanımsızlık, kalabalık sınıflar ve ikili öğretim uygulamaları gibi temel problemler bu eğitim yılında da çözüme kavuşturulamamıştır. Özellikle kırsal bölgelerde sürdürülen taşımalı eğitim modeli, eğitime erişimi kolaylaştırmaktan çok çocukların sosyal, fiziksel ve pedagojik gelişimlerini olumsuz etkilemektedir. Özellikle dikkat çeken bir diğer konu ise çocukların dini cemaat ve vakıfların kontrolündeki yurtlara, kreşlere yönlendirilmesi ve bu yapılarda ortaya çıkan istismar vakalarının süreklilik kazanmasıdır. Eğitim kurumları ile bu tür yapılar arasında imzalanan protokoller, kamu eliyle eğitimin laiklik ilkesinden uzaklaştırılmasına yol açmaktadır. Öğretmen açığı sorunu bu yıl da giderilememiş; nitelikli, güvenceli öğretmen istihdamı yerine, sözleşmeli, ücretli ve mülakata dayalı atama uygulamaları devam etmiştir. Bu politikalar, öğretmenler arasında adaletsizliği derinleştirmiş, mesleki saygınlığı zedelemiş ve eğitimde niteliği olumsuz etkilemiştir. Öğretmenlik Meslek Kanunu, ‘eşit işe eşit ücret’ ilkesine aykırı yapısıyla var olan eşitsizlikleri kurumsallaştırmıştır. KPSS’de yüksek puan alan on binlerce öğretmen, atama beklemeye devam etmektedir. Ataması yapılmayan yüz binlerce öğretmen ise hâlâ görev beklemekte, kamuda öğretmen ihtiyacı olmasına rağmen görevlendirilmemektedir. Öğretmen ihtiyacına rağmen atama yapılmaması, eğitimde nitelik kaybına yol açmaktadır. MEB’in açıkladığı ve 2024-2025 itibarıyla kademeli olarak uygulamaya koyduğu yeni müfredat, bilimsel içerikten uzaklaşmış, eleştirel düşünceyi baskılayan, dini referanslı bir yapıdadır. Laiklik, eleştirel düşünce, bilimsel yöntem gibi temel ilkeler müfredatta giderek daha az yer bulmakta; yerini dogmatik, tekçi ve ideolojik öğelere bırakmaktadır. Özellikle emekçi ailelerin çocukları, kız çocukları ve kırsal bölgelerde yaşayan öğrenciler açısından eğitime erişim, bu yıl da ciddi sorun alanlarından biri olmuştur. Eğitim sisteminde kamusal nitelik giderek zayıflarken, piyasalaşma eğitimi her geçen yıl daha da eşitsiz bir yapıya büründürmektedir. Devlet ve özel okul ayrımı, eğitimde nitelik uçurumunu derinleştirmektedir. Özel okullara erişim sadece üst gelir grubuna açıkken, devlet okulları kaynak yetersizliği ile mücadele etmektedir” denildi. 

‘Eğitim Sistemini Yap Boz Haline Getirmekten Vazgeçin’

Eğitim-Sen Yürütme Kurulu’ndan yapılan açıklamanın devamında; “Millî Eğitim Bakanlığı’nın kamuoyuna sunduğu ‘Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’ kapsamında, lise eğitiminin ders yükünün azaltılması ve eğitimin daha ‘esnek’ bir yapıya kavuşturulması yönündeki planlar hükümete yakın medya aracılığıyla kamuoyu ile paylaşılmaya başlanmıştır. Pedagojik açıdan ciddi sakıncalar taşımaktadır. Örgün eğitimde lise eğitiminin zorunlu olmaktan çıkarılması ya da eğitim süresinin azaltılması üzerinden tartışılan ve pedagojik açıdan ciddi sakıncalar içeren düzenleme sadece yüzeysel bir ‘hafifletme’ değil, genç kuşakların bilimsel, eleştirel ve kamusal nitelikli bir eğitim hakkının budanması anlamına gelmektedir.  Lise eğitiminin süre olarak kısaltılması veya ders sayılarının azaltılması, öğrencilerin temel akademik ve entelektüel yeterlilikleri edinmesini zorlaştıracaktır. Bu tür bir uygulama öncelikle öğrencilerin bilimsel düşünce, tarihsel bilinç, felsefi sorgulama ve sanatsal ifade gibi temel alanlardaki gelişimini olumsuz etkileyecek, lise sonrası yükseköğretime ve toplumsal yaşama hazırlıklarını zayıflatacaktır. MEB’in eğitim sisteminde siyasal-ideolojik bakış açısında göre yapmaya çalıştığı değişikliklerin sosyoekonomik eşitsizlikleri derinleştirmesi, özel okullar ve kurslar üzerinden daha fazla piyasalaşmaya yol açması kaçınılmazdır.  2024-25 Eğitim öğretim yılı başından itibaren 1., 5. ve 9. sınıflarda başlatılan yeni müfredatta öne çıkarılan ‘değerler eğitimi’ ve ‘manevi gelişim’ başlıkları, eğitimi nesnel, bilimsel ve çoğulcu bir zemin yerine dini-ideolojik bir kalıba sokmayı amaçlamaktadır. Bu yaklaşım, Anayasa’da güvence altına alınan laiklik ilkesine temelden aykırıdır. Müfredat değişikliği sürecinde eğitim ve bilim emekçilerinin, sendikaların, eğitim fakültelerinin ve bilim insanlarının dışlanması, alınan kararların meşruiyetini tartışmalı hale getirmiştir. Eğitim Sen olarak MEB’e çağrımız eğitim sistemini yap boz haline getirmekten vazgeçin. Eğitimde ihtiyaç olan nicel hafifletme değil, niteliksel derinliğin esas alınmasıdır. Lise eğitiminin süre olarak kısaltılması ya da içerik olarak daraltılması Türkiye’nin geleceği olan gençleri donanımsız bırakmayı hedefleyen tehlikeli bir adımdır. Tüm eğitim bileşenlerinin katılımıyla, bilimsel, laik, demokratik ve kamusal bir müfredat yeniden inşa edilmeli, eğitim sistemi siyasi-ideolojik müdahalelerden bir an önce kurtarılmalıdır. Proje okulları uygulaması, ilk başta belirli alanlarda akademik, kültürel ve bilimsel başarıyı artırmak amacıyla başlatılmış görünse de bugün gelinen noktada bu okullar Millî Eğitim Bakanlığı’nın merkeziyetçi ve siyasal kadrolaşma politikalarının açık bir aracı hâline gelmiştir. Son günlerde yaşanan gelişmeler, bu okullarda büyük bir tasfiye operasyonunun devreye sokulduğunu ve binlerce nitelikli öğretmenin hiçbir bilimsel, pedagojik veya hukuki gerekçe olmaksızın görevlerinden uzaklaştırıldığını göstermektedir” ifadelerine yer verildi.

Eğitim Sen’in Talepleri

Taleplerini sıralayan Eğitim-Sen Yürütme Kurulu; “Eğitim Sen olarak, taşımalı eğitimin kaldırılmasının yarattığı sorunlara dikkat çekiyor ve şu talepleri kamuoyuyla paylaşıyoruz; taşımalı eğitim uygulaması, özellikle dezavantajlı bölgelerde kesintisiz biçimde devam ettirilmelidir. Alternatif olarak, kapatılan köy okulları yeniden açılmalı, çok sınıflı eğitime uygun modeller hayata geçirilmelidir. Ailelerin ulaşım yükü azaltılmalı, ulaşım devlet eliyle ücretsiz sağlanmalıdır. Kız çocuklarının okullaşmasını teşvik edecek özel programlar kırsal bölgelerde yaygınlaştırılmalıdır. Taşımalı eğitimin kaldırılması, sadece bir uygulamanın sona erdirilmesi değil, aynı zamanda eğitimde kamusal sorumluluğun terk edilmesi anlamına gelmektedir.  2024-2025 Eğitim öğretim yılı, eğitim hakkına erişim konusunda yaşanan çok yönlü engellerin derinleştiği bir dönem olmuştur. Eğitim, her çocuğun temel bir anayasal ve evrensel insan hakkıdır. Bu hakkın eşit, parasız ve nitelikli biçimde hayata geçirilmesi devletin temel yükümlülüğü olmasına rağmen, mevcut politikalarla bu sorumluluk giderek kamu dışında bırakılmaktadır. Tüm öğrencilerin eşit şartlarda, ücretsiz ve nitelikli eğitime erişimi için kamusal politikalar hayata geçirilmelidir. Eğitimde yaşanan eşitsizlikleri derinleştiren piyasacı anlayış derhal terk edilmeli, eğitimin bütün kademelerinde kamusal hizmet anlayışı güçlendirilmelidir. Özellikle dar gelirli ailelerin çocukları için okul ve kırtasiye masrafları devlet tarafından karşılanmalı; ücretsiz kırtasiye desteği ilköğretim düzeyinden itibaren her öğrenciye sağlanmalıdır. Yoksullaşmanın derinleştiği günümüz koşullarında, öğrencilerin yeterli ve dengeli beslenmeleri her zamankinden daha kritik hale gelmiştir. Tüm eğitim kademelerinde öğrencilere günde en az bir öğün ücretsiz, sağlıklı yemek ve temiz su sağlanmalıdır.  Kamusal, nitelikli ve eşitlikçi eğitimin sağlanabilmesi için eğitim bütçesi en az iki kat artırılmalı, kaynaklar doğrudan okullara ve öğrencilere yönlendirilmelidir. Okul alanlarının ticari işletmelere kiralanması gibi uygulamalara son verilmeli; eğitim alanları kamusal niteliğini korumalıdır. Bu bütçe artışı, sadece bir eğitim politikası tercihi değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluktur. Eğitim, ticari bir faaliyet değil, toplumsal bir hak olarak yeniden tanımlanmalı; bu anlayış eğitim politikalarının temeline yerleştirilmelidir. Kamusal eğitim; eğitim hizmetinin herkes için eşit, parasız, nitelikli ve ulaşılabilir olmasını sağlayacak temel zemindir. Eğitimin fiziksel, ekonomik ve dilsel tüm engelleri kaldırılmalıdır. Eğitim hakkı; herkesi kapsayan, yaşam boyu ulaşılabilir, parasız, laik, bilimsel ve çağdaş bir içerikle sunulmalıdır. Okullarda verilen eğitim dini değil, bilimsel esaslara dayalı olmalı; eğitim gerçek anlamda laik ve demokratik bir temelde örgütlenmelidir. Siyasal iktidarın dini cemaat ve vakıflarla iş birliği üzerinden yürüttüğü politikalar, eğitim sistemini ideolojik kuşatma altına almış, laiklik ilkesini zedelemiştir. Eğitim içerikleri bilimsel, eleştirel, sorgulayıcı ve evrensel değerlere dayalı biçimde yeniden düzenlenmelidir” dedi. 

                                    
 

Bakmadan Geçme