• Haberler
  • Genel
  • 'Etik Sınırları' Koruyabilenler İçin Güçlü Bir Meslek

'Etik Sınırları' Koruyabilenler İçin Güçlü Bir Meslek

Uzm. Arb. Avukat Seda Aydın, hukuk sisteminin toplumsal ihtiyaçlara duyarlı, adalet ve eşitliği sağlayan bir yapıda sürekli gelişmesi gerektiğine vurgu yaparak, hukuk ve avukatlık mesleğinin güçlü yanları ve toplum üzerindeki etkileri hakkında bilgi verdi.

Uzm. Arb. Avukat Seda Aydın, hukuk sisteminin toplumsal ihtiyaçlara duyarlı, adalet ve eşitliği sağlayan bir yapıda sürekli gelişmesi gerektiğini söyleyerek, Türkiye’de hukuk ve avukatlık mesleğinin güçlü yanları ve toplum üzerindeki etkileri hakkında bilgi verdi.

Hukuk sisteminin toplumsal ihtiyaçlara duyarlı biçimde sürekli gelişmesi gerektiğini ifade eden Uzm. Arb. Avukat Seda Aydın; “2006 yılından beri hukuk camiası içindeyim. 2019 yılında İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü ve yine aynı yıl Anadolu Üniversitesi Sosyoloji Bölümlerine başladım. Bu sene Sosyolog olarak mezun olacağım inşallah. Alternatif çözüm olarak arabuluculuk eğitimlerimi ve uzmanlıklarını aldım. Halen daha serbest avukat olarak çalışmaktayım. Hukuk kavaramı hakkındaki düşüncem ise biliyoruz ki hukuk, toplumun düzenini ve bireylerin haklarını korumak için vazgeçilmez bir sistemdir. İyi işleyen bir hukuk düzeni, keyfiliği engeller, güçlünün değil haklının yanında durur ve toplumun her kesimine güven verir. Bu yönüyle hukuk, sadece kurallar bütünü değil; aynı zamanda adaletin, eşitliğin ve özgürlüğün de teminatıdır. Ama hukuk her zaman ideal şekilde işlemez. Uygulamadaki eksiklikler, yasa boşlukları, yargının tarafsızlığına dair endişeler ya da ekonomik-siyasal baskılar, hukukun adalet sağlamadaki rolünü zayıflatabilir. Bu da ‘hukuk’ ile ‘adalet’ arasındaki farkın zaman zaman keskinleşmesine neden olur. O nedenle hukuk sisteminin sürekli eleştiriye, gelişime ve toplumsal ihtiyaçlara duyarlı olmaya açık olması gerekir” dedi.

‘Avukatlık Mesleği, İnsan İlişkileri Yönetimi Gerektiren Bir Alan’

Uzm. Arb. Av. mesleğinin hem yüksek sorumluluk hem de yoğun emek gerektirdiğini belirten Avukat Seda Aydın; “Avukatlık mesleği, yoğun emek, bilgi birikimi ve insan ilişkileri yönetimi gerektiren bir alan. Bu yüzden hem en zor hem de en tatmin edici yönleri genellikle birbirine oldukça bağlı. En zor yönleri bir kişinin, kurumun ya da ailenin kaderi sana emanet ediliyor. Hataların doğrudan hak kaybına, hatta bazen bir hayatın mahvolmasına neden olabilir. ‘Yapabileceğimin en iyisi bu muydu?’ sorusu bizi sık sık zihinsel baskı altında bırakır. Bunların dışında süreçler uzun, evrak yükü fazla, süreler uzun ve müvekkil beklentileri yüksek. Özellikle mahkeme ve dilekçe trafiği arasında tükenmişlik duygusu yaşayabiliyoruz. Bir başka zorluğu herkes adaletin kendi lehine işlemesini bekler. Müvekkilin gerçeklikten kopuk beklentileri, bizi hem duygusal hem profesyonel anlamda zorlayabiliyor. Anlamadığı bir süreçte senden ‘mucize’ bekleyebiliyor. Bazı davalarda olayın ağırlığına rağmen soğukkanlı kalmak gerekir. Bu da zamanla insanı yoruyor ve mesleki deformasyona neden olabiliyor. Son olarak ise özellikle genç avukatlar için düşük ücretler, fazla mesai ve ‘emek sömürüsü’ ciddi bir sorun. Aynı zamanda mesleğin itibarı, bazı çevrelerde maalesef hızla erozyona uğradı” ifadelerine yer verdi.

‘Bir Dava Sadece Bireysel Değil, Bazen İlkesel Sonuçlar Da Doğurabilir’

Hukukun en tatmin edici yönlerinden birinin haksızlığa uğrayan bir kişinin hakkını savunmak olduğunu söyleyen Uzm. Arb. Av. Seda Aydın; “Hukukun tatmin edici yönlerini düşündüğümüzde, ilk aklıma gelen haksızlığa uğramış bir kişinin hakkını almasına yardım etmek; suçsuz birini kurtarmak ya da mağdurun yanında olmak bize çok güçlü bir manevi tatmin sağlar. Bazen yazdığın bir dilekçe ya da yaptığın bir savunma, dosyanın yönünü değiştirir. O anda bilgi, strateji ve emeğin gücünü hissetmek mesleğin zirve anıdır. Hukuk statik değil; sürekli değişiyor. Her dosya yeni bir dünya, her uyuşmazlık yeni bir çözüm biçimi demek. Bu da zihni canlı tutar. Yürütülen bir dava sadece bireysel değil, bazen ilkesel sonuçlar da doğurabilir. Bir yargı kararı, benzer durumdakilere örnek olur, hatta yasal değişikliklerin önünü açabilir. Güne erken başlarım çünkü adliyelerde duruşmalar genelde 09.00’da başlar. Evden çıkmadan önce gelen e-maillere, mesajlara kısaca göz atıp duruşmaya hazırlanırım ve dosyayı son kez kontrol ederim. Gerekliyse büroya uğrar eksik varsa tamamlarım. Aynı gün içinde birden fazla mahkemede duruşmaya girilebilir. Mahkemeler arası mekik dokunur. Müvekkil görüşmeleri olabilir, ya adliyede ya da büroda. İcra Dairelerine ya da savcılığa gitme gibi işler de varsa bitiririm ve ofise dönerim. Dilekçeler yazılır (cevap, itiraz, temyiz, vs.), UYAP kontrol edilir. Tebligatlar ve süreler takip edilir. Yeni dosyalar incelenir, hukukî araştırmalar yapılır. Müvekkil ile yazışmalar, raporlamalar yapılır. Genelde akşama doğru yoğun konsantrasyon isteyen yazı işlerine ayrılır. Sonrasında telefon trafiği artar. Müvekkiller işten çıkmıştır ve bizi aramaya başlarlar. Gün içinde aksayan işlerin toparlanması yapılır. Ve ‘mesai bitince iş biter’ durumu pek yoktur” değerlendirmesinde bulundu.

‘Türkiye’nin Hukuk Serüveni Sağlam Temellere Dayanıyor’

Davalar ve yargı süreçleri hakkında konuşan Avukat Seda Aydın; “Bir ağır ceza davamda, bizi şikâyet edip soruşturmayı başlatan kişinin kovuşturma evresine geldiğimizde dosyaya bilirkişi olarak atandığını görmek, sanıyorum yaklaşık 20 yıllık meslek hayatımda en hazmedemediğim durumlardan biriydi. Bir anlaşmalı boşanma davasında da eşlerin evdeki peçeteye kadar ortak eşyaları paylaşması beni gerçekten zorlamıştı. Türkiye’deki hukuk sistemi, ciddi bir geçmişe ve teorik altyapıya sahip olsa da uygulamada yapısal ve işleyişsel birçok sorunla boğuşuyor. Bu sistemin güçlü yönleri olduğu kadar, geliştirilmesi gereken alanları da oldukça belirgin. Osmanlı’dan gelen Mecelle geleneğinden Cumhuriyet hukuk devrimlerine kadar Türkiye’nin hukuk serüveni sağlam temellere dayanıyor. Roma-Germen hukuk sisteminden alınan normlarla çağdaşlaşma çabası da ciddi bir avantaj sundu. Türk Medeni Kanunu, Borçlar Kanunu, Ceza Kanunu ve Usul Kanunları oldukça kapsamlı ve güncel içeriğe sahip. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru gibi yollar, hukuki koruma alanını genişletmiş durumda. Biz hukukun üstünlüğün ancak bağımsız ve tarafsız bir yargı ile mümkün olduğuna inanıyoruz. Türkiye’de yargının siyasi iktidardan bağımsız çalışıp çalışmadığına dair ciddi ve yaygın bir güven sorunu var. Hâkîm ve savcı atamalarındaki yöntemler, HSYK’nın (şimdi HSK) yapısı ve üst yargının verdiği bazı kararlar toplumda eleştiriliyor. Adil yargılanma hakkının temel unsurlarından biri ‘makul sürede yargılanmadır.’ Ancak ülkemizde özellikle hukuk davaları maalesef yıllarca sürebiliyor. Bu da vatandaşta ‘hukuk işlese bile geç işleyecek’ güvensizliği yaratıyor. Yargıtay ve Danıştay kararlarında zaman zaman çelişkiler görülüyor. Aynı konuda farklı mahkemelerden farklı kararlar çıkabiliyor, bu da öngörülebilirliği ve hukuki güvenliği zedeliyor. Ne yapılabilir derseniz naçizane, hukuk fakülteleri kalitesizleşmemeli, mezun sayısı dengelenmeli, adli yardım sistemleri ve CMK savunmaları güçlendirilmeli, hukuki farkındalık artırılmalı; vatandaş, hakkını tanımalı ve arayabilmeli” dedi.

‘Avukatlık Özgürlük Alanı Geniş Bir Meslek’

Avukatlık mesleğinin yalnızca bir kariyer değil, toplumsal sorumluluk taşıyan ve özgürlük alanı geniş bir yolculuk olduğunu vurgulayan Uzm. Arb. Av. Seda Aydın; “Avukatların, Hâkim ve Savcılarla eşit konumda yargının kurucu unsuru olduğu teoride kabul edilse de pratikte çok zorluk yaşadığımızı biliyoruz. Gençlerin avukatlık mesleğini neden tercih etmesi ya da neden uzak durması gerektiği, büyük ölçüde ne beklediklerine, neye dayanabileceklerine ve bu mesleği nasıl icra etmek istediklerine bağlı. İdealize edilmiş ‘avukatlık’ ile sahadaki gerçeklik zaman zaman çarpıcı şekilde ayrışabiliyoruz. Hukuk, sadece bir kariyer değil; toplumsal bir işlev. Haksızlığa uğrayanların yanında olmak, susanlar yerine konuşmak için güçlü bir meslek, ister kendi ofisini kursun, ister serbest çalışsın, avukatlık özgürlük alanı geniş bir meslek. Kendi kurallarını koymak isteyenler için cazip. Tekdüze değil. Her dosya yeni bir hayat, yeni bir hikâye, yeni bir mücadele. Zihinsel dinamizm sevenler için ideal. İyi konuşan, güçlü yazan, strateji kurabilen biri için adeta bir sahne. Mahkeme salonu, savunmanın sahnesi. Mesleğimizin hâlâ güçlü bir itibarı var. Ayrıca insanlara dokunma gücü yüksek bir alan” ifadelerine yer verdi.

‘Adaletin Sağlanamaması En Çok Avukatı Yıkar’

Avukat Seda Aydın, Türkiye'de Hukuk Fakülteleri’nin ve mezun sayısının hızla artmasının meslekte ciddi bir rekabet ortamı yarattığını belirterek; “Gelelim neden bu mesleği seçmemeleri gerektiğine; Türkiye’de Hukuk Fakültesi sayısı ve mezun sayısı patladı. Rekabet çetin; nitelik değil nicelik ön planda. Yeni başlayan bir avukat için ayakta durmak her zamankinden zor. Haksız kararlar, anlayışsız müvekkiller, etik sorunlar, meslektaş rekabeti derken duygusal yıpranma çok yüksek. Adaletin sağlanamaması en çok avukatı yıkar. Kısacası Avukatlık mesleği, gerçekten kim olduğunu bilen, mücadeleden yılmayan, kendi etik sınırlarını koruyabilen gençler için hâlâ çok güçlü bir meslek. Ama sadece ‘hukuk okuyayım, rahat bir işim olur’ diye düşünen biri için acı bir hayal kırıklığına dönüşebilir. Hukuk fakültesi öğrencileri ve yeni mezunlar için hem mesleki donanım kazanmak hem de bu uzun yolculukta yönünü kaybetmemek önemli. Gerçekten iyi bir hukukçu olmak sadece ders çalışmakla değil, doğru alışkanlıklar, çevre ve bakış açısıyla mümkün olur. Şuan Hukuk Fakültesine okuyan meslektaşlarıma hukuku ezberleyerek değil, anlayarak öğrenmeleri gerektiğini söyleyebilirim. Ayrıca stajdan önce bile mümkünse mahkeme salonuna gidin ve oturun. CMK’dan ziyade fiilen neler yaşandığını, hâkimlerin tavırlarını, avukatların dilini gözlemleyin. Kitaptaki bilgiyle gerçek arasında dağlar kadar fark olabilir. ‘Ceza mı çalışsam, İş Hukuku mu yapsam?’ sorusu önemli ama daha önemlisi şudur: Kimle çalışacaksın? Sizi yetiştirecek, emeğinize saygı gösterecek ve mesleği doğru öğretecek bir avukatın yanında olmak, uzun vadede her şeyden değerlidir. Dilekçe yazmak sadece madde dizmek değildir. Avukatın kalemi, hem kılıcıdır hem de kalkanı. Gündelik yazıdan farklı olarak, sistemli, ikna edici ve ölçülü bir üslup geliştirmeye şimdiden başlayın. Psikoloji, sosyoloji, ekonomi, tarih. Bunlar olmadan hukuk eksik kalır. Davalar kitaptan değil, hayattan gelir. O hayatı anlamazsanız, hakkı savunamazsınız. Gençken hata yapmak kaçınılmaz. Önemli olan, o hatayı gizlemek değil, danışarak onarmak. Yardım istemekten çekinmeyin. Usta meslektaşların bilgisi en değerli kaynaktır. Bu meslek maratonu gece gündüz dilekçe yazmak sizi bir süre sonra yıpratır. Sosyal yaşam, spor, hobiler, nefes alanları yaratın. Çünkü iyi bir avukat olmak için önce iyi bir insan olarak kalmanız gerekir” değerlendirmesinde bulundu.

‘Avukatlık Yüzde 50 Hukuksa, Yüzde 50 De İnsan Yönetimidir’

Avukatlık mesleğinin hem etik değerler hem de toplum nezdindeki itibarı hakkında konuşan Avukat Seda Aydın; “Bir avukatta bulunması gereken en önemli üç özellik bence birincisi, analitik düşünme ve stratejik zekâ yani bir avukat sadece ‘yasayı bilen’ değil, problemi doğru teşhis edip çözüm üretebilen kişidir. 2’ncisi iletişim yeteneği ve psikolojik dayanıklılık yani. Avukatlık yüzde 50 hukuksa, yüzde 50 de insan yönetimidir. 3’ncüsü de etik duruş ve mesleki dürüstlük yani mesleki başarı gelip geçer ama itibar ve güven kalıcıdır. Avukatlık mesleğinin toplumdaki itibarı, geleneksel saygı ile güncel güvensizlik arasında sıkışmış bir yerde duruyor. Teoride yüksek bir itibara sahip olsa da pratikte bu itibar, ciddi erozyona uğramış durumda. Buna rağmen. Toplum nezdinde hâlâ güçlü bir meslek olarak görülüyor.  Ancak güncel uygulama ve görünürlük algıyı zedeliyor. Bazı meslektaşların etik dışı davranışları, tüm camiayı etkiliyor. Avukatlık mesleği toplumun gözünde hâlâ köklü ve değerli ama aynı zamanda yıpranmış, güvensizlikle kuşatılmış bir yerde. Bu itibarın yeniden inşası; genç avukatların etik duruşuna, baroların mesleki sahiplenmesine yargı sisteminin güvenilirliğine bağlı. Avukatın itibarı, sadece kendi duruşuyla değil, içinde bulunduğu hukuk sisteminin kalitesiyle benim fikrim doğrudan ilişkilidir. Kadın avukatlar, hem mesleğin genel zorluklarını hem de cinsiyet temelli özel engelleri aynı anda taşımak zorunda kalıyorlar. Türkiye’de (ve aslında dünyanın pek çok yerinde) kadın avukatlar için hukuk sadece ‘adalet mücadelesi’ değil, aynı zamanda eşitlik ve saygı mücadelesi de demek. Bu konu çok derin. Belki daha sonra toplumsal cinsiyet çatışmaları altında kadın avukat olmak başlığında ayrıca konuşabiliriz” bilgisini paylaştı.

‘Yapay Zekâ Hukuk Mesleğini Yok Etmeyecek Ama Değiştirecek’

Avukat Seda Aydın, yapay zekâ ve teknolojinin Hukuk alanında köklü bir dönüşüm başlattığını belirterek; “Yapay zekâ ve teknolojinin hukuk üzerindeki etkisi, şimdiden mesleğin doğasını değiştirmeye başladı ve bu dönüşüm önümüzdeki yıllarda çok daha derinleşecek. Avukatlık, belki de tarihinde ilk kez bu kadar hızlı ve köklü bir dönüşüm süreci yaşıyor. Bu dönüşüm, hem fırsatlar hem de tehditler içeriyor. Teknoloji geliştikçe hukukun ilgilendiği alanlar da genişliyor. Bu alanlar, genç avukatlar için hem mesleki uzmanlık hem de yeni kariyer fırsatları sunuyor. Avukatın rolü değişiyor, ama bitmiyor. Yapay zekâ hukuk mesleğini yok etmeyecek, ama değiştirecek. Özellikle şu üç şeye sahip olan avukatlar, bu yeni dönemde öne çıkacak. Teknolojik okuryazarlık, ileri analiz ve strateji yeteneği, insani bağ kurma ve etik sezgi. Unutmayalım yapay zekâ sadece bir araçtır. Son olarak hukuk seçmek isteyen gençlere tavsiyem sadece ‘puanım yetti’ diye değil; adalete katkı sunmak istiyorsan bu mesleğe yönelmeleri. Maddeleri değil, mantığını öğrenmeleri. Bir kanun maddesinin ‘neden öyle yazıldığını’ sorgulamaları. Gerçek avukat, bilgiyi ezberleyen değil, yorumlayan kişidir. Duruşmaları izlesinler, baro etkinliklerine katılsınlar, stajları hafife almayın. Teorik bilgi yetmez. Sahayı görmeden hukukçu olunmaz. Meslek sadece kazanmakla değil, karakterle yürür. Dürüst, güvenilir ve saygılı ol. Unutmayın, ‘İyi avukat, önce iyi insan olmalıdır.’ Yapay zekâ, dijital hukuk, kişisel veri gibi konular artık mesleğin parçası. Hukuku, sadece geçmişe değil geleceğe göre de öğrenmeliler. Her şey doğru diye sunulabilir. Ama her zaman sorulmalı ‘Bu gerçekten adil mi?’. Adaletin bekçisi olmak için önce vicdanlı biri olman gerekir” şeklinde konuştu.

 

Bakmadan Geçme