Gazilerin Gurur Günü Kutlandı
19 Eylül Gaziler Günü kutlamaları 'Kahramanlarla Kardeşlik Yolunda 19 Eylül Gaziler Günü Yürüyüşü' ile Olukbaşı'ndan başladı.
19 Eylül Gaziler Günü kutlamaları “Kahramanlarla Kardeşlik Yolunda 19 Eylül Gaziler Günü Yürüyüşü” ile Olukbaşı’ndan başladı. Ardından Atatürk ve Şehit Şerife Bacı Anıtı önünde Valilik Çelengi, Garnizon Komutanlığı Çelengi, Belediye Başkanlığı Çelengi, Türkiye Muharip Gaziler Derneği Şube Başkanlığı’nın çelenkleri sunuldu ve Halk Eğitimi Merkezi’nde, anma programı düzenlendi.
Devam eden programda, Gaziler konulu video gösterimi, şiirler, oratoryo gösterisi ve müzik dinletisi yer aldı. Akabinde Türkiye Muharip Gaziler Derneği Şube Başkanlığı ziyaret edildi.
Çelenk sunumu sonrası konuşan, Türkiye Muharip Gaziler Derneği Şube Başkan Yardımcısı Mehmet Kahyaroğlu; “Nice zaferler gören, bağımsızlığı ve istiklali için vatanını topyekün koruyan, Trablusgarp'ta, Çanakkale'de, Sarıkamış'ta ve Kut'ul Amare'de kanıyla vatan toprağını süsleyen kutlu bir ecdadın torunuyum ben. Bu mirasın bir evladı olarak, vatan için görev yaparken gazilik onuruna eriştim. Bugün huzurunuzda bu yüce unvanı taşıyan bir gazi olarak bulunmaktan gurur duyuyorum. Gazilik; yalnızca bir unvan değil, milletimizin varoluş iradesinin sarsılmaz abidesidir. Biz gaziler vatan için canlarını veren şehitlerimizin bize bıraktığı kutlu mirası taşıyan, milletimizin şanlı duruşunu temsil eden neferleriz. Değerli Arkadaşlar; Bugün 81 ilimizde aynı anda düzenlenen bu yürüyüş asırları aşan, Malazgirt'ten Çanakkale'ye, Sakarya'dan 15 Temmuz'a uzanan kahramanlık zincirimizin bir halkasıdır. Bugün gençlerimizin bizlerle omuz omuza yürümesi, bu tarihî mirasın yarınlara taşındığının en güçlü işaretidir. Çünkü gazilik ruhu sadece geçmişin değil, geleceğin de pusulasıdır. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında en büyük hedefimiz, terörün gölgesinden tamamen arınmış, huzur ve güvenin hâkim olduğu Büyük Türkiye'yi hep birlikte inşa etmektir. Biliyoruz ki Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliği, Sayın Devlet Bahçeli Bey'in kararlılığı ve milletimizin her bir ferdinin duaları ile yürütülen Terörsüz Türkiye ideali sadece şehitlerimizin bizlere bıraktığı kutsal emanete sahip çıkmak değil, aynı zamanda gelecek nesillerimize barış, kardeşlik ve müreffeh bir vatan armağan etmek demektir. Bugün bizler bir oldukça, omuz omuza verdikçe, terörün karanlığına asla yer bırakmayacak; ülkemizi aydınlık yarınlara taşıyacağız. Unutmayalım ki; vatana ve millete zarar verecek en büyük düşman milletin fertleri arasındaki ayrılıktır. Biz gazilerin mücadelesi ayrılığı değil, birliğimizi ve kardeşliğimizi büyütmek ve daim kılmak içindir. Biz bir ve beraber, omuz omuza, gönül gönüle devletimizin yanındayız. Gelecek nesillerin de öyle olması için Gazilik şuuruyla her daim örnek olmayı sürdürüyoruz. Yüreğinde vatan ve millet sevgisi ile görev yaparken canlarını ortaya koyan ve gazilikle müjdelenen binlerce yiğit arkadaşımız, kardeşimiz adına; Cumhuriyetimizin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'e gazi unvanının verilişinin 104. Yıldönümü ve Gaziler Günü'nü kutluyor, ahirete irtihal etmiş gazilerimizi rahmetle anıyor, hepinizi saygı, sevgi ve muhabbetle selamlıyorum. Yaşasın Büyük Türkiye, Yaşasın Kardeşlik” dedi.
‘Onurla Kutladığımız Bugüne Geliş Sürecimiz İse Oldukça Eskiye Dayanıyor’
Türkiye Muharip Gaziler Derneği Şube Başkanı Hüseyin Mahmutoğlu, tarihten günümüze uzanan mücadele sürecini hatırlatarak; “Bugün hepimiz için çok önemli bir gün: Kıvançla, onurla kutladığımız bugüne geliş sürecimiz ise oldukça eskiye dayanıyor. Biliyorsunuz ki tarih boyunca sayısız Türk devleti bu topraklarda hüküm sürdü. Malazgirt Muharebesi ile başlayan süreç, üç kıtada hüküm süren bir imparatorluğa kadar ilerledi. Ancak yükseliş döneminde olduğu kadar çöküş dönemini hazırlayan etmenler hem dışarıdan hem de içeriden ilmek ilmek işlendi. Balkan Savaşlarının ertesi günlerine gidelim: Osmanlı İmparatorluğu, 500 yıl hüküm sürdüğü Avrupa’daki topraklarını kısa bir sürede kaybetti. Halk tüm varını yoğunu yanına alarak ve bir daha evine geri dönemeyeceğini bilerek Anadolu topraklarına geçmek üzere yola çıktı. Bir bölümü yollarda, Yunan ve Bulgar çeteleri tarafından soyulup öldürüldü; bir bölümü ise kaçarak kurtuldu. Kurtulanlar yaşadıkları zulmü paylaşmadı, hatırlamak istemedi. Çünkü, çocukları ve hatta gelecek nesil, unutsun hatta hiç bilinmesin istedi. Ancak Yunan unutmadı, unutturmadı. Mora Ayaklanması ile başlattığı ve katliama dönüştürdüğü süreci, ‘Megali İdea Düşü’ adı altında daha da ileri götürüp İstanbul’u, İzmir’i, tüm Ege’yi ve hatta ‘Küçük Asya’ olarak nitelendirdiği Anadolu’yu ele geçirerek taçlandırmayı amaçladı. Dört bir yanda savaşmak zorunda kalan Osmanlı ise I. Dünya Savaşı sonucunda Mondros Ateşkes Antlaşması’nı imzalayarak halkın hayal kırıklığını daha da artırdı. 30 Ekim 1918 Mondros’ta Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında imzalanan anlaşma, sadece bir ateşkesin maddelerini barındırmıyordu. Aynı zamanda üç kıtada hüküm süren bir imparatorluk için de sonun başlangıcı oldu. Ateşkes, stratejik nokta ve bölgelerin işgaline zemin hazırlarken, boğazlar, demiryolları ve limanlar da İtilaf Devletlerinin kontrolüne verildi. Anlaşma maddeleri o kadar ağırdı ki Osmanlı Devleti’nin siyasal egemenliğini sınırlandırdı ve hâkimiyetini dahi tartışmalı hale getirdi. 15 Mayıs 1919’da, savaşmadığımız halde sahneye çıkan Yunanistan’ın İzmir’e ayak basar basmaz uyguladığı vahşet ise bardağı taşıran son damla oldu. Dönemin Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi’nin cuma fetvasında söylediği gibi karşımıza çıkarılan dünkü tebaamız Yunan’a mağlup olmamıştık. Öyleyse bu zulme nasıl dur diyecektik? Silahımız olmayabilir. Topsuz, tüfeksiz, sapan taşları ile de düşmanın karşısına çıkacağız. İstiklal aşkı, vatan sevgisi, hassasiyet şuurumuz ile kalbimizdeki iman ile mücadelemizin sonunda bu zaferi kazanacağız. Bu uğurda canını verenler şehit, kalanlar ise gazidir. Bu mutlak olarak cihad-ı mukaddestir” ifadelerine yer verdi.
‘Kuvayı Milliye Hareketini Başlatan İşte Bu Ruhtur’
Türkiye Muharip Gaziler Derneği Şube Başkanı Hüseyin Mahmutoğlu, Kuvayı Milliye ruhunun tarihsel köklerine değinerek; “Ahmet Hulusi Efendi’nin ve nicelerinin sözleri ile Kuvayı Milliye hareketini başlatan işte bu ruhtur. Osmanlı döneminin önemli şairlerinden ve düşünürlerinden olan Namık Kemal, 93 Harbi’nden sonra Rumeli’nin işgal edilmesi üzerine arkadaşına bir mersiye yazar. Bu ağıt, daha sonra askeri okuldaki bir öğrencinin dikkatini çekecek, ileride de bu dizeleri kullanarak seslenecektir yüce Türk halkına; ‘Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini, Yoğimiş kurtaracak bahtı kara maderini.’ Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarak Kuvayı Milliye hareketini başlatmasına sebep olan dizeler, 13 Ocak 1921 günü 1’inci Büyük Millet Meclisi’ndeki konuşmasında daha da anlam bulur; ‘Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini.’ Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini. Elbette padişahın idam fermanını boynunda taşıyan Mustafa Kemal ve beraberindeki kahramanlar için bu hareketi sürdürmek hiç kolay olmadı. Genelgeler ve kongreler ile örgütlenen halk, kimi zaman bir komutanın, kimi zaman bölgede saygı gören bir imamın, kimi zaman ise kendini feda etmeye hazır bir ananın sözleri ile mermi yaptı, o mermiyi cepheye taşıdı ve savaşarak şehit oldu. Bizler de o anaların şaire ilham olan sözleri ile büyüdük. Ulu Önder’in ‘Melhame-i Kübra’ olarak nitelendirdiği ve 22 gün ve gece süren Sakarya Meydan Muharebesi de işte bu dizeleri doğrular niteliktedir. Tarihin en kanlı savaşları arasında yer alan muharebede Türk ordusu, bir savunma savaşından ziyade püskürtme ve direnme üzerine taktik geliştirerek Kurtuluş Savaşı’nın kırılma noktasını oluşturur” dedi.
‘Tüm Bu Başarılar Sonucunda Ülkemiz Kurtuldu’
Konuşmasında Sakarya Meydan Muharebesi sırasındaki belirsizliklere değinen Mahmutoğlu, Meclis’in Ankara’da kalmasının tarihî dönüm noktasını hatırlatarak; “Öte taraftan Sakarya Meydan Muharebesi devam ederken top sesleri Ankara’dan duyulmaya başlar. Haberler kötüdür. Yunan kapıya dayanmıştır. Türk ordusunun direnci mi kırılmıştır? Başarısız mı olmuştur? Bu sorular altında bazı mebuslar kendi aralarında durumu istişare eder. Ankara’yı da Yunan alırsa vatanın kurtuluşu zora girecektir. Derhal Meclis Kayseri’ye taşınmalıdır. Bu düşünceleri sesli olarak ifade ederlerken, Tunceli Mebusu Diyap Ağa (Yıldırım) söz ister. Sakin ve emin adımlarla kürsüye çıkar ve tarihe geçecek şu konuşmasını yapar;“- Ağalar biz buraya kaçmaya mı geldik, yoksa kavga edip ölmeye mi? Eğer Meclisi taşımak istiyorsanız buyurun gidin. Ama ben gidemem. Tek başıma bile olsam, bayrağım, dinim ve vatanım için son kurşunuma kadar savaşırım. Son kurşunu da kafama sıkarım. Bu böyle biline. Diyap Ağa’nın kararlı duruşu mu yoksa sözlerinin ağırlığı mı galip gelir bilinmez ama Meclis Ankara’da kalır ve çalışmalarına devam eder. Son adım ise Büyük Taarruz ile tamamlanır. Mustafa Kemal Paşa o dönemde sadece Yunan ile mi savaşmıştı? Yoksa emperyalist güçlere karşı gösterdiği kararlı duruş ve içerideki işbirlikçilere aman vermemesi ile mi bir ülkenin kurtuluşunu kesinleştirdi? Yoksa bunların tümü mü etkendi? Bir komutanın taktik ve tanımlamalarının başarısı, bir liderin öngörüsü ve halkına olan inancını da buraya eklemek gerekir. Aynı zamanda bir millet düşünün; Atasına o kadar inanıyor ki, Kuvayı Milliye ve bölgesel milis güçleri olarak topyekûn savaşarak Kurtuluş Savaşı’nı kazanıyor. Ulu Önderimizin şu sözü de çok manidar ve yerindedir; ‘Siz orada yalnız düşmanı değil, milletin makûs talihini de yendiniz.’ Tüm bu başarılar sonucunda ülkemiz kurtuldu. Sadece kurtulmakla kalmadı, aynı zamanda Ulu Önder, Cumhuriyeti kurarak bu ülkenin kahraman halkının kendi kendini yönetmesini de sağladı. Halk da Atasını unutmadı ve 19 Eylül 1921’de, Yüce Meclis aracılığı ile Ulu Önder’i Mareşal rütbesine yükselterek ‘Gaz’” unvanı ile de ödüllendirdi” ifadelerini kullandı.
‘Sizler Sayesinde Kıvanç Ve Onurla Nefes Alıyoruz’
Konuşmasında şehitlik ve gaziliğin Türk milleti için taşıdığı değeri vurgulayan Mahmutoğlu; “O tarihten bu yana 2847 sayılı kanuna istinaden çıkartılan yönetmelik gereğince 19 Eylül Gaziler Günü kutlanmakta, 18 Mart ise Şehitler Günü olarak anılmakta. Ve yüce Türk milleti geçmişinden de feyz alarak şu sözleri söyler; ‘Şehit nurlanmış, gazi onurlanmış askerdir.’ Dolayısıyla vatanımızın makûs talihini değiştiren ve devletimizin kurucuları İstiklal Savaşı gazilerimiz, onların evlatları olarak mazlum milletlerin özgürlük ve bağımsızlık mücadelesinde Türk’ün kahramanlığını 8 bin km uzakta destanlaştıran Kore gazilerimiz, ve torunları olarak, 1571 yılından bu yana Türk yurdu olan Kıbrıs’ta zulme uğrayan soydaşlarımızın can ve mal güvenliğini sağlayarak adada bağımsız bir Türk Cumhuriyeti’nin kurulmasında emekleri sonsuz olan Kıbrıs gazilerimiz, Anadolu’yu bir ateş çemberine alarak ülkemizi bölmek isteyen emperyalist güçlerin içteki ve dıştaki işbirlikçilerine karşı destan yazan iç güvenlik gazilerimiz, devletimizin bölünmez bütünlüğüne kasteden hain kalkışmaya karşı direnen kahraman 15 Temmuz gazilerimiz! Sizler sayesinde kıvanç ve onurla nefes alıyoruz. Var olun! Sağ olun! Bugün de hâlâ içte ve dışta ülkemizin bekası için ya şehadet şerbetini içen ya da gazilik unvanı ile taçlanan siz vatan evlatları! Huzur ve refah içinde aldığımız her nefes de sizler sayesinde. Allah hepinizden razı olsun. Gaziler Gününüz kutlu olsun. Ne mutlu Türküm diyene! Bu vesileyle başta devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere tüm şehitlerimiz ile ebediyete irtihal eden gazilerimize Allah’tan rahmet, yaşayan gazilerimize de sağlık ve mutluluk diliyorum. Sayın Valim, sözlerime Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözüyle son veriyorum; “Gazilik, Türk vatanseverliğinin, Türk kahramanlığının, Türk fedakârlığının yaşayan destanıdır. Gazi ise; bu destanı yazan kahramanın adıdır” şeklinde konuştu.
