Mehmet Feyzi Efendi Kabri Başında Anıldı

TÜRKAV ve Kutlu Bilgi Derneği tarafından Mehmet Feyzi Efendi'nin vefatının yıldönümü münasebetiyle Gümüşlücü'deki kabri başında anma programı gerçekleştirildi.

Mehmet Feyzi Efendi Kabri Başında Anıldı
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Mehmet Feyzi Efendi’nin kabri başında düzenlenen anma programına Belediye Başkanı Galip Vidinlioğlu, AK Parti İl Başkanı Hasan Yağcıoğlu, MHP İl Başkanı Emre Şahin, AK Parti Merkez İlçe Başkanı Akif Güzel, AK Parti Belediye Başkan Adayı Tahsin Babaş, MHP Belediye Başkan Adayı Yüksel Aydın, Yeniden Refah Partisi Belediye Başkan Adayı Metin Topaloğlu, TÜRKAV Genel Başkanı Ebubekir Korkmaz, Ülkü Ocakları İl Başkanı Yusuf Ekşioğlu, siyasiler, STK temsilcileri ve çok sayıda vatandaş katıldı.

Anma programının açılış konuşmasını gerçekleştiren TÜRKAV Şube Başkanı Kamil Çonkor; “Necip Türk Milletinin bağrında, manevi hayatına asırlarca hükmeden Hoca Ahmet Yesevi Hazretleri ve Horasan Erlerinden itibaren Anadolu coğrafyasında hiçbir devir ve dönemde Mana Önderleri eksik olmamıştır. Bu Manevi Çınarlar, içinde bulundukları toplumları aydınlatmak için ömürlerini feda etmişlerdir. Yüce gönüllü Türk Milleti de Maneviyat Ulularını bağrına basmış, el üstünde tutmuş, yolunu yol bilmiş, dünyevi ve uhrevi hayatlarını Onların manevi ışık ve işaretleri ile şekillendirmiştir.  İşte bu gönül ve mana erlerinden olan Mehmet Feyzi Efendi Hazretleri de ‘Taşıyla, toprağıyla mübarektir bu Kastamonu. Mekke silsilesine bağlıdır. Buradan oraya yol vardır’ dediği Kastamonu’nun bağrında filizlenmiş, ulu bir çınar, yüce bir feyiz pınarıdır. Mehmet Feyzi Efendi, 1912’de Kastamonu’da doğdu. Mahalle mektebindeki tahsilinden sonra Hâfız Ömer Aköz hocada hıfzını tamamladı ve kendisinden kıraat dersleri aldı. Ayrıca Hâfız Tevfik, Hâfız Abdurrahman ve Hoca Kâmil efendilerden, temel İslâmî ilimlerle ilgili dersler okudu. Askerlik görevi sebebiyle, İstanbul’da bulunduğu yıllarda, Hacı Hayrullah Efendi, Hüsrev Hoca ve Abdülhakim Arvâsî gibi âlimlerin tefsir ve hadis derslerine katıldı. Askerliği süresince askerlere Kur’an öğretti, tâlim ve tecvid dersleri verdi. Askerlik dönüşünde, o yıllarda Kastamonu’da bulunan Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinden ders aldı, onun hizmetinde bulundu. Said Nursi Hazretleri ile olan yakınlığı sebebiyle açılan davalarda yargılanarak Denizli ve Afyon Cezaevlerinde mahpus kaldı. Ancak her iki davadan da beraat etti. Melek Hanım’la yaptığı evlilikten biri erkek olmak üzere beş çocuğu dünyaya geldi. Üç kez hac ibadetini yapma imkânı buldu. Mi‘rac kandiline denk gelen 4 Mart 1989 tarihinde Kastamonu’da Rahmet-i Rahman’a kavuştu. Yüceler Yücesi Rabbimizin rahmetleri ve bereketleri daima üzerine olsun. Bizi de şefaat ve himmetlerinden ayırmasın” dedi.

‘Rabbimiz Bizleri, Başaranlardan Eylesin’

Mehmet Feyzi Efendi’nin bir Kur’an aşığı ve hizmetkarı olduğunu söyleyen Çonkor; “Mehmet Feyzi Efendi; ‘Kur'ân irşâdı altında bir istikâmet, bin kerâmetten daha üstündür.’ ‘Kur'ân'ın irşâd ettiği yol en sağlam yoldur; başka kapı aramaya lüzum yoktur.’ ‘Kur'ân ölülere değil, dirilere hitap ediyor!’ ‘Kur'ân, İlâhî bir sofradır. Ama ondan, mîzâcı tam olanlar hakkıyla istifade edebilir.’ ‘Nefsin terbiyesi; Kur’an’ın emrine uymakla, nehyinden kaçınmakladır’ derdi. Allah ve Rasülüne duyduğu sevgiyi ise şu sözlerle ifade etmişti: ‘Allah sevgisini, Rasûlullah sevgisini gönlümüze dolduralım; gönlümüzde sahte sevgilere yer kalmasın.’ ‘Kemâl-i îman, Rasûlullah (s.a.v)’e muhabbetle hâsıl olur. Muhabbetullahın alâmeti de Rasûl-i Ekrem'e itaattir.’ İfrat ve tefritten uzak durmuş ve bunu şu veciz sözüyle özetlemiştir: ‘Ne Cebr’e kayalım ne İtizale dalalım; Ehl-i Sünnet’te kalalım.’  İlmin vakarını hep üzerinde taşımış, ilim ve ihlâsın önemini de şu sözleriyle ifade etmiştir:  ‘Bilgisiz ne dünya olur ne de ahiret! Evvela ilim lazım. Farzdan evvel farz, ilim; farz içinde farz, ihlastır.’ ‘Kuran’ın irşadından, Ehadis-i Nebeviyye’nin irşadından, ulemanın irşadından başka çare yoktur.’ ‘En güzel meslek talebeliktir. Talebelik ölünceye kadar devam etmelidir.’ ‘İnsan talebe olarak hayatını devam ettirir ve öyle kabre girerse, Allah kıyamete kadar onun ilmini tamamlar.’ Feyzi Efendi Hayatı boyunca olumlu düşünmeyi ve ümit var olmayı: ‘Müsbet düşünelim, müsbet söyleyelim, müsbet hareket edelim’ sözleriyle telkin etmiştir. ‘Her gördüğümüze Hızırmış gibi hüsn-ü zanda bulunalım. Kimsenin hakkında kötü düşünmeyelim. Kendi kusurumuzu görüp, onu düzeltmekle uğraşalım’ diyerek, toplumu madden ve manen ayakta tutan hassas noktaları kafalara ve gönüllere nakşetmeye çalışmış; fitne-fesat, kin-nefret, haset-düşmanlık gibi kötü duygu ve düşüncelere karşı uyarmış, birlik-beraberlik, dirlik-düzen sevgi-saygı hoşgörü gibi değerler etrafında birleştirmek maksadıyla şu feyizli sözlerini söylemiştir: ‘İnsan bozulmadıkça âlemin nizamı bozulmaz.’ ‘Bizim vazifemiz, emrolunduğumuzu yapmaktır; ötesi bizim vazifemiz değildir. Herkes kendi mertebesini bilmeli ve kendi mertebesinde vazifesini yapmalıdır. Kapıcı müdürün; odacı şefin işine karışırsa, nizâm-ı âlem bozulur. İşte o zaman da kıyâmeti beklemeli.’ ‘Bütün mahlûkatı kendinden efdal bil; şefkat et. Edebimizi muhafaza edelim. Her kusuru kendimizde bilelim.’ ‘Birbirimizin noksanını aramayıp, müsamaha edince ihtilaf çıkmaz.’ ‘Bu memleketi beğenmeyenler, abasını omzuna alıp, beğendiği yere gitmeli; fitne ve fesada sebep olmamalı.’ Fert-toplum-millet ilişkisini ve bunların dinin emir ve yasakları, helal ve haramları ile derin bağlarını mükemmel bir şekilde analiz etmiş, bu ilişki yumağını yine kendine has feyiz dolu sözleriyle şöyle izah etmiştir: ‘Dinimiz nikâhı helal; zinayı haram kıldı. Nikâh-ı sahihten gelen nesil, anasına-babasına, cemiyete, millete, vatana ve beşeriyete fayda verir. Zinadan gelenler, emin değildirler, sır tutamazlar, hayâsız ve yalancı olurlar.’ ‘Helal-haram tanınmaya tanınmaya, nikâh-zina bilinmeye bilinmeye, tevbe ve istiğfar edilmeye edilmeye hep nesnaslar (ruhen hayvanlaşmış, insan görüntüsündeki haylaz, yaramaz ve zararlı tipler) çoğalıyor.’ Toplumun ve milletin milli ve dini yönden kaynaşması ve yücelmesi noktasında ortaya koyduğu reçete ise dün olduğu gibi bu gün, yarın ve kıyamete kadar geçerlidir. Bu kutlu formülü şöyle izah etmiştir:  ‘Mefahir-i Milliye, Mefahir-i Diniye ve Sadakat-ı Vataniye mefküresi; bu üçü bir arada imtizaç ettiği zaman onulmayacak hiçbir yara kalmaz.’  Yani Milli değerler, Dini değerler ve Vatana sadakat birlikte ele alınır ve beraberce yürütülürse memleketimizdeki ayrılıklar ve düşmanlıklar son bulur demektir. Mehmet Feyzi Efendi’yi diğer âlimlerden ayıran en önemli özelliklerinden biri de Türk Milliyetçiliği fikir sisteminin manevi mimarı olmasıdır. Mensubu olduğu Yüce Türk Milleti ve milliyetçilik hakkındaki görüşleri ise şöyledir. ‘Milliyetimiz gelişirse, İslamiyet gelişir.’ ‘Dinle millet, etle kemik, sırtla karın gibi birbirleriyle kaynaşmıştır. Ayırma imkânı yoktur.’ ‘İslamiyet ruhumuz, milliyetimiz de bedenimizdir. Beden sağlıklı olursa ruhumuz da sağlıklı olur. Ruh ile beden, et ile tırnak gibidir. Biri diğerinden ayrılmaz.’  ‘Milli bünye, ferdi bünyeden daha önemli, daha sağlam, daha üstün ve daha camidir. Bunun için her fertte milli bir sadakat lazımdır.’ ‘Cenab-ı Allah muhafazakârlığın onda dokuzunu Türk milletine vermiş. Bu, Allah’ın bu millete bir lütf-u ilahisidir.’ ‘Bu zaman Ehl-i Sünnet itikadına, Hanefi Mezhebine ve Türk Milliyetçiliğine nusret etme zamanıdır.’ ‘Ashab-ı Kiram’ın sanatının cihat.’ olduğunu belirten Mehmet Feyzi Efendi’nin vatanın korunmasına dair söylediği şu sözü de esrar doludur: ‘Vatan şarttır. Vatanı korumak; ırzını, namusunu ve dinini muhâfaza etmektir. Çünkü bunlar, vatanla muhâfaza olunur. Vatana hürmet, şühedâya, ecdâda hürmettir. Her günâh, her suç bağışlanabilir; ama vatana ihânet suçu başka! Vatana ihânet, nesilden nesile, batından batına intikâl eder.’ Yüce Rabbimiz bizleri, Asil Türk Milletinin birlik ve dirliği yolunda çalışanlardan ve başaranlardan eylesin” ifadelerini kullandı. 

Konuşmanın ardından Kur’an-ı Kerim tilaveti ve hatim duası gerçekleştirildi. 

Mehmet Feyzi Efendi Kabri Başında Anıldı

Bakmadan Geçme