Okul Öncesi Eğitimin Topluma Katkısı
Kastamonu Üniversitesi Eğitim Fakültesi'nde Dr. Öğretim Üyesi olan Naim Ünver okul öncesi eğitimin toplum üzerindeki etkisine değinerek evrensel değerlere dikkat çekti.
Kastamonu Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde Dr. Öğretim Üyesi olan Naim Ünver okul öncesi eğitimin toplum üzerindeki etkisine değinerek evrensel değerlere dikkat çekti.
Kastamonu Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde Dr. Öğretim Üyesi Naim Ünver, Türkiye’deki eğitim yönetmeliğinin 0-72 aylık çocukları kapsadığı söyleyerek, 0-36 ay arasındaki ilk eğitimin ailede verildiğini vurguladı. Ünver, Eğitim Fakültelerinin 36-72 ay arasındaki çocuklar için öğretmen adaylarını yetiştirdiklerini ifade etti.
Okul öncesi eğitimin önemine değinen Kastamonu Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dr. Öğretim Üyesi Naim Ünver; “Ülkemizde okul öncesi eğitim dönemi 0-72 aylık çocukları kapsıyor. Okul öncesi eğitimin iki temel boyutu var. Bunlardan biri ailede verilen eğitim diğeri ise kurumlarda verilen eğitim. Kurumsal eğitimde 0-36 aylık çocuklar için kreş ve gündüz bakımevi alternatifleri var. 36-72 aylık çocuklar için ise Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı anaokulları, anasınıfları ve uygulama sınıfları kapsamında örgün okul öncesi eğitim veriliyor. Okul öncesi eğitimin çocuklar ve toplum üzerindeki etkisi çok fazla olmakla birlikte bunu dört ana başlıkta toplarsak bunlardan bir tanesi, bütüncül gelişim başlığı. Bütüncül gelişimden kastımız çocuklar okul öncesi eğitim sayesinde bilişsel gelişim, dil gelişimi, sosyal duygusal, psiko-motor dediğimiz küçük ve büyük kas gelişimi, bu gelişimleri destekliyor. Aynı zamanda öz bakım becerilerini geliştiriyor. Bu da çok yönlü bütüncül gelişmeyi sağlıyor. İkinci önemli etkisi ise çocukların iyi alışkanlıklar kazanmasını sağlıyor. Yine bu iyi alışkanlıkları kazanırken çocukların milli manevi değerleri, kültürel özellikleri öğrenmenin yanı sıra evrensel değerleri de benimsemesini sağlıyor. En önemli katkılarından birisi tabii ki çocukları ilkokula hazırlamak. Okul öncesi eğitim programları aynı zamanda ilkokula hazırlık programı olduğu için çocuklarımızın ilkokula hazırlanmasını sağlıyor. Ayrıca okul öncesi eğitimin güçlü etkilerinden biri de çocukların toplumsal hayata uyum sağlamalarını desteklemesidir ”dedi.
‘Eğitim Kademelerinde Akademik Başarı Gösterdiklerini Ortaya Koyuyor’
Okul öncesi eğitimi alan ve almayan öğrenciler arasındaki farkları söyleyen Dr. Öğretim Üyesi Naim Ünver; “Uzun vadeli etkilere baktığımız zaman okul öncesi eğitim alan ve almayan çocuklar arasındaki farkları ortaya koyan araştırmalarda sonuçların hep okul öncesi eğitim alan çocukların lehine olduğunu görüyoruz. Örneğin problem çözme becerileriyle sosyalleşme becerileri daha gelişmiş oluyor çocukların. Çocukların çok erken yaşlarda temel hak farkındalığı kazanmaları uzun vadede okul öncesi eğitimin verdiği önemli katkılardan biri olarak karşımıza çıkıyor. Okul Öncesi eğitimin kendini tanıma, kendini ifade etme ve kendini kanıtlama konularında da çocuklara büyük katkısı var. Yine araştırma sonuçları okul öncesi eğitim alan çocukların sonraki eğitim kademelerinde daha iyi bir akademik başarı gösterdiklerini ortaya koyuyor. Çünkü okul öncesi eğitimde matematik, türkçe, fen ve sosyal gibi alanların temeli yaparak-yaşayarak etkinlik üzerinden çocuklara kazandırıldığı için bu durum sonraki eğitim kademelerindeki akademik başarılarını olumlu yönde etkiliyor. Okul öncesi eğitimin dil eğitimine çok önemli katkısı olduğunu görüyoruz. Hem kendi ana dilini iyi öğrenme hem de farklı 2’nci bir yabancı dil öğrenme konusunda okul öncesi eğitim alan çocuklar daha başarılı oluyorlar. Ayrıca okul öncesi eğitimin çok önemli katkılarından bir tanesi de okul öncesi eğitim alan çocuklar suçtan daha uzak olmalarıdır. Okul öncesi eğitim alan bireylerin, almayanlara göre suça karışma eğilimleri daha az oluyor. Tüm bunlarla birlikte okul öncesi eğitim uzun vadede çocukların yaratıcı ve eleştirel düşünen, estetik tutumları gelişmiş, okumayı ve araştırmayı seven bireyler olmalarını destekliyor” ifadelerine yer verdi.
‘Ailenin Okul Yönetimi İle Sıkı Bir İşbirliği İçinde Olması Önemlidir’
Okul öncesi eğitim alan çocukların suçtan uzak durduğunu belirten Dr. Öğretim Üyesi o Naim Ünver; “Aileler çocuklarına bir okul öncesi eğitim kurumuna vereceklerse onlara düşen en önemli görev okul öncesi eğitimin önemini ve amaçlarını anlamak olarak görülebilir. Maalesef ülkemizde hala okul öncesi eğitim kurumları, çalışan annelerin çocuklarına bakım hizmeti veren kurumlar gibi algılanabiliyor. Oysa okul öncesi eğitimin genel amaçları içerisinde böyle bir amaç yer almıyor. Ailelerin öncelikli olarak okul öncesi eğitimin; çocuğun bütüncül gelişimini destekleyen, çocukları ilkokula hazırlayan, Türkçeyi doğru ve güzel konuşmalarını sağlayan, topluma uyum sağlamaları için onlara rehberlik eden ve dezavantajlı çevrelerden ve ailelerden gelen çocuklar için ortak bir yaşam alanı yaratan bir eğitim kademesi olduğunu bilmeleri ve bu fikri benimsemeleri gerekmektedir. Okul öncesi eğitimin önemi ve amaçları hakkındaki bu farkındalıktan sonra aile çocuklarını okul öncesi eğitime yönlendirecekse çocuğun zihninde okul, öğretmen, kurumla ilgili olumlu bir şema oluşturmalıdır. Çocuğun yanında öğretmeni, okulu kötüleyecek ya da kötü izlenim oluşturabilecek anılarından bahsetmeyerek, okul öncesi eğitimle ilgili pozitif bir zihin şeması oluşturmaları gerekmektedir. Tabii süreç başlamadan önce okulu, öğretmeni tanıtmak, çocuğu öğretmenle tanıştırmak, son derece önemli. Bu sayede çocuk kendini daha güvende hissediyor. Ayrıca ailenin çocuğun okulda ne kadar bir süre kalacağı, okula gidiş ve dönüş zamanının ne olacağı konusunda çocuğun anlayabileceği tarzda zaman örneklemeleri vererek onu bilgilendirmelidir. Ailelerin kendi çocuklarının yaşadıkları olumsuz durumlarda, başka çocukların olumlu gidişatını göstererek kıyaslama yapması son derece yanlış bir tutumdur. Bu çocuğun gelişimi açısından olumlu değil, olumsuz sonuçlara neden olabilir. Çocuklarını okul öncesi eğitime yönlendiren aileler, yaşları aynı bile olsa aynı sınıftaki her çocuk arasında bireysel farklılıklar olduğunu kabul etmeli, çocuklarını başka çocuklarla kıyaslamak yerine kendi özelinde değerlendirmelidir. Tüm bunların yanı sıra aile hem çocuğun okula uyum sürecinde hem sonrasında ailenin öğretmen ve okul yönetimi ile sıkı bir işbirliği içinde olması önemlidir” dedi.
‘Eğitimde Sık Kullanılan Yöntemlerden Biri De Beyin Fırtınası Tekniğidir’
Oyun temelli öğretim modeline dikkat çeken Dr. Öğretim Üyesi Naim Ünver; “Çocukların eğitim sürecinde oyun temelli öğrenme en etkili yöntemdir. Çocuklar hemen hemen her şeye oyun yoluyla test ediyor öğreniyor, kendini geliştiriyor. İbn-i Sina, Farabi, Gazali, Froebel, Montessori, Huizinga, Piaget gibi birçok düşünür/eğitimci oyunun çocuklar açısından önemine açıklık getirmiştir. Okul öncesi eğitim programına göre öğretmenler uygulayacakları tüm etkinlikleri oyun temelli düzenlemelidir. Bu bağlamda öğretmenler, çocuklara yapılandırılmamış serbest oyun, yarı yapılandırılmış oyun ve yapılandırılmış oyunlar oynama fırsatları yaratmalıdır. Bu oyunların sınıf içinde oynandığı kadar, açık alanda da oynanmasına özen gösterilmelidir. Oyun temelli öğrenme haricinde çocukların yaratıcılığını geliştirmek aynı zamanda sosyal becerilerini desteklemek amacıyla proje tabanlı öğrenme yöntemi okul öncesi eğitimde sıklıkla kullanılmaktadır. Çocuklar, öğretmenlerinin rehberliğinde ve zaman zaman da ailelerin ve/veya toplumun katılımı ile kısa vadeli ve uzun vadeli projeler oluşturmaktadır. Projenin sonunda ortaya çıkan ürünler ve bunların sergilenmesi çocuklarda özgüven, yaratıcılık vb. becerileri geliştirdiği gibi çocuklara kendilerini tanıma ve kanıtlama fırsatı da yaratmaktadır. Okul öncesi eğitimde sık kullanılan yöntemlerden biri de beyin fırtınası tekniğidir. Bu teknik, çocukların yaratıcı problem çözme becerilerini geliştirmek amacıyla kullanılmaktadır. Yine okul öncesi eğitimde çocukların hem sosyal farkındalık kazanmaları hem de yaparak-yaşayarak öğrenmeleri için drama yöntemine sıklıkla başvurulur. Drama uygulamalarında çocuklar canlandırmalar yoluyla birçok farklı deneyimler yaşar. Özellikle beceri ve araç-gereç kullanımına dayalı öğretimlerde okul öncesi öğretmenleri gösterip-yaptırma yöntemine başvurmaktadır. Bu yöntemde becerinin nasıl sergileneceğini veya bir aracın nasıl kullanılacağını öğretmen aşama aşama gösterir ve açıklar. Sonrasında çocuklar öğretmenlerinin yaptıkları tekrar ederek deneyimler. Burada önemli olan bir tekrarla sınırlı kalmayıp, çocuklara çok tekrar yapma şansı vermektir. Bu sayede çocukların yaptıkları taklitle sınırlı kalmaz, öğrenme gerçekleşir. Çocukların gerçek yaşamla ilgili problemlere çözümler bulmalarını istediğimizde ise genellikle örnek olay isimli yöntem kullanılır. Bu yöntemde çocuklar gerçek hayatta yaşanmış veya yaşanma olasılığı olan bir problem durumuna yönelik çözüm önerileri geliştirir. Bu sayede çocukların hem sosyal farkındalıklarının hem de problem çözme becerilerinin gelişmesine katkı sağlanır. Bunlarla birlikte tartışma ve soru-cevap yöntemleri de okul öncesi eğitimde sıkça kullanılan yöntemler arasındadır” ifadelerine yer verdi.
‘Okul Öncesi Eğitim Çocuğun Becerilerini Kazandırmada Son Derece Etkilidir’
Eğitim sürecine değinen Dr. Öğretim Üyesi Naim Ünver; “Bunu sosyal ve duygusal olarak ayrı ayrı alırsak, sosyal açıdan baktığımızda kendini ve çevreyi tanımanın yanı sıra kurallara uyma, sosyal katılım gösterme, yeni, çevre ve şartlara uyum sağlama, değişimi ve sürekliliği algılama ve değişime açık olma gibi sosyal beceriler kazandırma da okul öncesi eğitim oldukça etkili. Olaya duygusal gelişim açısından baktığımızda insanlarda 2 tip duygu olduğunu görüyoruz. Bunlardan birincisi evrensel yapıda olan tüm insanların doğuştan getirdiği temel (çekirdek) duygulardır. Bu duyguların yüz ifadeleri yansıyışı evrensel boyutta tüm insanlarda aynıdır. Örneğin; öfke korku, neşe şaşırmak, üzüntü iğrenme, temel (çekirdek) duygular arasında yer almaktadır. İkinci tip ise doğuştan var olmayan ve sonradan kazanılan öz bilinçli duygulardır. Öz bilinçli duygular yaşantılar, kültür ve eğitim yoluyla kazanılmaktadır. Örneğin; utanma sıkılma, kibir, kıskançlık, suçluluk, duyguları öz bilinçli duygular arasında yer alır. İşte bu çekirdek duyguların sağlıklı bir şekilde oluşması okul öncesinde verilen eğitimle daha olasıdır. Ayrıca okul öncesi eğitim çocuğun kendisinin ve başkalarını duygularını anlama ve duygularını kontrol edebilme becerilerini kazandırmada son derece etkilidir” dedi.
‘Çocukların Geçtiği Benmerkezci (Egosantrik) Bir Dönemleri Var’
Ebeveynlerin de çocukların eğitimine katılım sağlamları gerektiğini vurgulayan Kastamonu Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dr. Öğretim Üyesi Naim Ünver; “Erken çocukluk dediğimiz bu dönemde özellikle 2 ila 7 yaş arasında çocukların geçtiği benmerkezci (egosantrik) bir dönemleri var. Kendilerini dünyanın merkezine alıyorlar. Aynı zamanda vicdan dediğimiz duygu ve tutum bu yaş aralığındaki çocuklarda pek gelişmemiş oluyor. Bunlar çocukların çeşitli sosyal zorluklar yaşanmasına neden oluyor. Okul öncesi eğitim sayesinde çocuklar küçük ve büyük grup çalışmaları içerine girince benmerkezci dönemden daha sağlıklı bir şekilde geçiyorlar ve bencilliğe kapılmadan sosyalleşiyor. Aynı zamanda okul öncesi eğitimde kapsayıcı bir eğitim anlayışımız var. Dili, dini, ırkı, sosyal statüsü, ekonomik statüsü ne olursa olsun her çocuğu değerli görüp kabul ettiğimiz bir sistem var. Çocukta erken yaşta içine girdiği paylaşımlar ve etkinlikler içinde bunu fark ettiği için akran zorbalığına başvurmuyor. Elbette, okullarda akran zorbalığının olmaması veya en azından minimum düzeye indirgenmesi için ailelere de çok önemli görevler düşüyor. Aileler ayrıştırıcı, ötekileştirici tutumlardan uzak olup, milli, manevi ve evrensel değerler ışığında çocuklarını yetiştirdiklerinde ve onlara rol model olduklarında akran zorbalığının azalma ihtimali yükseliyor ”ifadelerini kullandı.
‘Velilerin 2 Odak Noktadan Bakması Lazım’
Okul öncesi eğitim modellerine dikkat çeken Dr. Öğretim Üyesi Naim Ünver;“ Okul öncesi eğitime çocukların aktif biçimde katkı sağlamları için, velilerin 2 odak noktadan bakması lazım. Bunlardan birisi sınıf içi etkinliklere dahil olarak çocuğun eğitimine katılmak, diğeri de sınıf dışı çalışmalarla buna dahil olmak. Sınıf dışı çalışmalardan kastımız hem okul dışında yapılabilecek etkinliklere katılmak hem de aile ortamında evde kendilerine verilen katılım görevini yerine getirmek. Bu genel açıklamadan sonra ailelerin okul etkinliklerine nasıl katılım gösterebileceklerine bakacak olursak, okul öncesi eğitimde ebeveynlerin ilk önce gözlemci olarak sınıfta bulunmaları beklenmektedir. Bu sayede aileler, çocuklarının bulunduğu ortamı yakında gözlemleyebilir ve çocuklarının gelişimi hakkında birincil elden bilgiler edinebilir. İlerleyen zamanlarda ebeveynler sınıfta çeşitli materyallerin hazırlanmasında veya bazı materyallerin onarılmasında görev alıyorlar. 3’ncü aşamada ebevynler sosyal etkinlik ve organizasyonlarda (mesela okul dışında yapılan alan gezileri veya kermes gibi sosyal etkinliklerde) öğretmene yardımcı olarak katılım gösteriyorlar. Daha sonrasında sınıfta yeteneklerine uygun bir etkinlikte öğretmen birlikte görev alıyorlar. Bu aşamada her ebeveyn kendi yeteneği neyse o yetenekte doğrultusunda bir etkinlikte görev alıyor. Sonraki aşamada ebeveyn, çocuklara öykü okuma, öykü anlatma, çocuklara geleneksel yapıda kendi çocukluğunda oynadığı bir oyun oynatma veya çocuklarla beraber bir eğitim materyali hazırlama gibi etkinliklere katılıyor. Daha sonra öğretmenin planladığı bir etkinlik dahilinde sınıfa gidip o etkinlikte görev alıyor. Yani sınıfta yapılan bir etkinliğe katılmış oluyor. Gördüğünüz gibi aile katılımı aşama aşama basitten karmaşığa doğru ilerleyen bir süreçte gerçekleşiyor. Ama bunların yanı sıra okuldaki eğitimin desteklenmesi açısından evdeki aile katılımı her zaman devam ediyor” dedi.
‘2024 İçerisinde İki Tane Yeni Okul Öncesi Eğitim Programı Yürürlüğe Girdi’
Okul öncesi eğitimin yaygınlaşması için yapılması gerekenler hakkında konuşan Eğitim Fakültesi Dr. Öğretim Üyesi Naim Ünver; “Toplum katılımı daha önceki programlarımızın (1953, 1989, 1994, 2000, 2006, 2013) hepsinde ihmal edilen bir konuydu. 2024 içerisinde iki tane yeni okul öncesi eğitim programı yürürlüğe girdi. Bunlardan biri anaokullarında uygulanan Erken Çocukluk Eğitimi Programı, diğeri ise anasınıflarında uygulanan Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli Okul Öncesi Eğitim programıdır. 2024’te uygulanmaya başlayan 2 programda da toplum katılımına önem veriliyor. Okul öncesi eğitimde toplum katılımı ve çocukların sağlıklarını, beceri eğilimi desteklemek ve iyileştirmek amacıyla çocuğun devam ettiği okul öncesi eğitim kurumu, aileler ve toplum kuruluşları arasında kurulan bağlantı ve işbirlikleri olarak tanımlayabiliriz. Tabii toplum katılımı kapsamında yerel yönetim, sivil toplum kuruluşları ve aileler işbirliği yaparak okulun fiziksel çevresinin iyileştirmesine yönelik boyama, ağaçlandırma, bahçe düzenleme, sınıf içi ve sınıf dışı tamirat, atölyeler kurulması, materyal olan etkinlikler planlanabilir. Yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşlarıyla ortaklaşa kermesler, özel gün ve festivaller, sergiler düzenlenebilir” ifadelerine yer verdi.
‘Milli Eğitim Bakanlığı Tarafından İhtiyaçlarının Karşılanması Gerekir’
Eğitim Fakültesi Dr. Öğretim Üyesi Naim Ünver; “Öncelikli olarak milli eğitim bakanlığı tarafından okul ve derslik ihtiyaçlarının karşılanması ve bu konuda yüzde yüz seviyesine ulaşmamız gerekir. Maalesef henüz istenen bu seviyelerde değiliz. Okul öncesi eğitimde başlangıçta 5 yaş zorunlu hale getirebilir. Hatta 2023 eğitim vizyonu kapsamında böyle bir hedef vardı. Ama henüz bu hedef gerçekleşmedi. Bunu yaparak 5 yaşı zorunlu hale getirsek okul öncesi eğitimin tamamen ücretsiz olması lazım gelir. Şuan Okul Öncesi ve İlköğretim Kurumlar Yönetmeliğinde okul öncesi eğitim ücretsizdir ama katkı payı alınabilir ibaresi var. Dolayısıyla veliler belli bir ücret vermek durumunda kalabiliyor. Bu bağlamda okul öncesi eğitimin en azından 5 yaş düzeyinde tamamen ücretsiz hale getirilmesi gerekir. Yine çocukların beslenme gereksinimleri bakanlık tarafından karşılanmalıdır. Aynı zamanda dezavantajlı ailelerden başlamak kaydıyla materyal desteği sağlanabilir. Tabii tüm bunların yanı sıra aile eğitimlerinin yapılması lazım. Çünkü okul öncesi eğitimin yaygınlaşması ve öneminin anlaşılmasında ailelerin daha bilinçli hale getirilmesi gerçekten önemli bir dinamik oluşturuyor” şeklinde konuştu.