Türkçülük Günü İçin Bir Araya Geldiler
Zafer Partisi Kastamonu İl Başkanlığı tarafından, 3 Mayıs Türkçüler Günü dolayısıyla Kışla Parkı'nda basın açıklaması ve söyleşi programı düzenlendi.
Zafer Partisi Kastamonu İl Başkanlığı tarafından, 3 Mayıs Türkçüler Günü dolayısıyla Kışla Parkı’nda basın açıklaması ve söyleşi programı düzenlendi.
Programın açılış konuşmasını Zafer Partisi Kastamonu İl Gençlik Kolları Başkanı Yiğit Mutlu yaptı.
Zafer Partisi Genel İdare Kurulu Üyesi Emekli Hava Pilot Tuğgeneral Gürel Özusta Kıbrıs’ın Türkiye için stratejik önemi hakkında konuşma gerçekleştirdi.
Programın devamında ise, gençler Türkçülük kitapları okuyarak merak ettikleri soruları Özusta'ya yönelttiler. Özusta, merak edilen soruları gerçekleştirilen söyleşide yanıtladı.
Zafer Partisi İl Gençlik Kolları Başkanı Yiğit Mutlu; “Sayın Paşam, Sayın İl Başkanım, Zafer Partisi Kastamonu Teşkilatlarının Değerli İlçe Başkanları, Değerli Basınımız ve Değerli Misafirlerimiz sizleri saygı ile selamlıyorum, Türkçüler Günü programımıza hoş geldiniz. 3 Mayıs Türkçüler Günü için bir araya geldiğimiz Değerli Konuklarımız 3 Mayıs Türk milletinin varoluş mücadelesini, birlik ve beraberlik ülküsünü yüreğinde hissedenler için yalnızca bir anma günü değil; aynı zamanda bir dirilişin, bir şuurlanışın ve Türk milliyetçiliğinin tarih sahnesinde haykırıldığı onurlu bir duruştur. Bu anlamlı gün, Türk'ün kimliğini, dilini, kültürünü ve tarihini yaşatma iradesinin sembolüdür. 1944’te başlayan bu hareket, Türk milletinin kendi öz benliğine sahip çıkma kararlılığını, milli ülküyle harmanlayarak geleceğe yön verme azmini temsil eder. 3 Mayıs; bir fikir mücadelesinin, kalemle, yürekle ve inançla verilen bir varlık savaşının adıdır. Bu gün, Türk milliyetçilerinin sarsılmaz inancını ve kutlu davamızın kutlu yürüyüşünü hatırlamak ve yaşatmaktır” ifadelerine yer verdi.
‘Kıbrıs Da Bizim İçin Bugün En Hayati Sorunlardan Bir Tanesi’
Türk dünyasının birliğine vurgu yapan, Zafer Partisi, Genel İdare Kurulu Üyesi Gürel Özusta; “Kıbrıs konusuna girmeden önce şunu hatırlatmak isterim. Türk dünyası Doğu Türkistan’dan hatta bugün artık Macaristan'ı bile katabileceğimiz coğrafyaya kadar bir bütün. Buranın hangi bölgesinde nasıl bir sorun varsa mutlaka vücudumuzun değişik organlarındaki sorunlar gibi oradaki sorun bütün Türk dünyasına sirayet eder ve mutlaka hepsinin bekasını ilgilendiren bir olaydır. Kıbrıs da bizim için bugün en hayati sorunlardan bir tanesi. Şöyle kısaca Kıbrıs'ın geçmişini hatırlarsak Kıbrıs Akdeniz'i Sicilya ve Sardunya Adasından sonra en büyük 3’ncü ada. Tarihi boyunca değişik medeniyetlerin etkisi altında kalmış. Mısırlılar, Araplar, Cenevizler, Venedikler, Hititler, Finikeler hepsi değişik zamanlarda kontrol etmişler. Tarihi olarak bakıldığında aslında Hatay'dan kopan bir kara parçası olarak gözüküyor. Ama tabii bu çok daha önceler olduğu için oranın tarihini tabi olarak netleştiremiyoruz. Üzerinde yaşayan insanlar da aslında Anadolu'dan gelen insanlar. Ama çoğunluk Ortodoks dinine hakim olduğu için bunların hepsi kendisini Rum olarak biliyor geçmiş dönemlerde. Osmanlı'nın hakimliğine geçiş zamanına baktığımız zaman Osmanlı'nın hakimliğinde 2. Selim zamanında Lala Mustafa Paşa'nın fethiyle geçiyor. Ama burada önemli bir nokta var. Venedikler'in kontrolü altındayken oradaki yerel Rum halkının talebiyle Osmanlı oraya gidiyor. Çünkü 300 yıl boyunca Cenevizler takiben Venedikler burada Katolik inancını baskın tutuyorlar ve Ortodoksların özgürce ibadetlerini yapmalarını, yaşamalarını engelliyorlar. Bunun üzerine de özellikle Ortodoks papazlarının desteğiyle Osmanlı, Kıbrıs'ı fethetmeye karar veriyor. Ve orada Mustafa Paşa 1571 yılında burayı fethediyor” dedi
‘Kıbrıs’ı İngilizlere Kiralıyoruz Ve Herhangi Bir Süre Yok'
Osmanlı döneminde Kıbrıs'taki Ortodoks halkın dini özgürlüklerine kavuştuğunu ve Türk varlığının adada kök salmaya başladığını belirten, Zafer Partisi, Genel İdare Kurulu Üyesi Gürel Özusta; “İşin diğer bir kalıp noktası da Osmanlı burayı fethettikten sonra o zamana kadar gizli saklı yapılan ortodoks ayinleri, ibadetleri artık rahatça yapılabilmeye başlıyor. Başpiskoposluk makamı tek tat kuruluyor. Papazlar güçlerini tek tat kazanıyorlar. Hatta ilginçtir, Osmanlı döneminde validen sonra en yetkin kişi o zamanki başpiskopos padişahla direkt görüşme fırsatına dahi sahip olabiliyor. Ve Türklerin adaya gelişi de ilk defa bu tarihlere geliyor. O zamanlar Karaman Beyliği'nin bulunduğu bölgelerden Karaman Türkleri bölgeye bir miktar yavaş yavaş göç ettiriliyorlar. Adanın ilk yıllarında 150 bin Rum'a karşılık 30 bin Osmanlı askeri ve yavaş yavaş gelen Türkler var. Yani adadaki Türk varlığı 1571’den sonra yavaş yavaş artarak devam ediyor. Ama ilk güdenden itibaren özgürlüklerini kazandıktan sonra Ortodoks papazların Megaloidea'ya bağlı olarak Enosis hayalleri de yavaş yavaş gün yüzüne çıkmaya başlıyor. Ama bunun esas gün yüzüne çıkma zamanı 1791-96 yılları arasında. Pigas Ferrenos adlı bir kişinin Megaloidea'ya bağlı olarak Enosis olayını gündeme getirmesi, bir harita çizmesi, bu haritayı Macaristan'da bastırmasıyla başlıyor. Yani aslında Kıbrıs sorunun başlangıç tarihi olarak 1791 tarihini alabiliriz. O günden beri Türklerden kurtarılıp, temizlenip, Yunanistan'la birleşerek büyük Yunanistan'ın tekten oluşturma hayalleri günümüze kadar devam ediyor. Hala da sürmekte malumunuz. Bu harekatın üzerine o zamandan Kurşun Ukrayna'nın bulunduğu bölgede Odesa'da Filiki Eterya diye bir dernek kuruluyor. Aslında bu Filik-i Eter ya derneğinin anlamı dostluk örgütü gibi bir şey. Daha sonra bizim bunu hatırladığımız ismiyle Etnik-i Eterya. Bunlar Yunanistan'ın bağımsızlığı kazanmasında çok ciddi rol oynuyorlar. Ama bir şekilde Kıbrıs bunun dışında kalıyor. Dışında kalma olayı da ilginçtir. Kıbrıslı bir Rum Buradan gelen talimatları gidip Osmanlı valisine ihbar ediyor. Bu sayede alınan tedbirler sayesinde Yunanistan Mora’da bağımsızlığını kazanırken Kıbrıs'taki olaylar bir şekilde engelleniyorlar. Bundan sonraki en ilginç nokta bizim kendi hatalarımıza yaptığımız şeyler nedir? Biliyorsunuz tarihte bizle en çok uğraşılan milletlerden bir tanesi Ruslar. Ruslarla giriştiğimiz savaşlar var. Ruslardan olan çekincemiz Osmanlı'nın zaten çöküş dönemlerinin artık girdiği dönemlerde İngilizlerden destek almak için 1878 yılında biz kendi elimizle ki buna İngilizlerin baskısı ve tehditleri de etkili tabii Kıbrıs’ı İngilizlere kiralıyoruz ve herhangi bir süre yok. Süre olarak koyduğumuz şey, Batum'un ve Ardahan'ın Ruslar tarafından boşaltılıp Osmanlı'ya geri verilmesi ne kadar geçen süre içerisinde yıllık 90 bin İngiliz altınla Osmanlı Devleti Kıbrıs'ı İngilizlere kiralıyor” ifadelerine yer verdi.
‘2 Toplum Bir Devlet Kurulması Anlaşması Yapılıyor’
Kıbrıs’ın İngiltere tarafından tek taraflı ilhak edilmesiyle başlayan sürecin Türkler açısından büyük bir göçe ve travmaya neden olduğunu söyleyen, Zafer Partisi, Genel İdare Kurulu Üyesi Gürel Özusta; “Ama 1914 yılına gelindiği zaman İngiltere tek taraflı olarak hak ettiğini beyan ediyor ve Lozan'da da biz bunu içinde bulunduğumuz şartlar gereği kabul etmek durumunda kalıyoruz. Ha bu bizde bir yıkım yaratıyor. 1918 yılında, 1914 yılında, 1925 yılında büyük göçler oluyor Kıbrıs'tan Türkiye, Türkler tarafından. Çünkü orada yaşamak istemiyorlar. Bunun tam aksi, Yunanistan tarafında da büyük sevinç yaratıyor. Çünkü artık ENOSİS'in gerçekleşmesi için ilk adımın atıldığına inanıyorlar. Ve ayaklanmalar başlıyor. En son 1931 yılında İngilizlere karşı da ayaklanıyorlar. Fakat 2. Dünya Savaşı'nın ayak seslerinin duyulması İngilizleri sıkı tedbirler almaya yöneltiyor. Ve savaş bitene kadar herhangi bir şey yapılamıyor. Taki 1947 yılına kadar. 1947 yılında ilk defa savaş bitmiş, İngilizler galip çıkmış, herhangi bir sıkıntı yok. Baş piskoposluk seçimleri yapıyor ve meşhur Makaryos burada başpiskopos seçiliyor ve ilk yaptığı iş EOKA'nın kuruluşu için gerekli adımlar atmak. Ha bu arada diğer faaliyetlere de devam ediyorlar. Sırasıyla Zülich'te ve Londra'da toplantılar yapılıyor. 2 toplum bir devlet kurulması anlaşması yapılıyor. Ama bunlar devam ederken Yunanistan'da da EOKA kuruluyor. Silahlar gizli gizli Kıbrıs'a getiriliyor. 1960 yılında iki taraflı bir devlet, federatif bir devlet kurulmasına rağmen aynı zamanda Kıbrıs'a, Yunanistan'dan EOKA'cılar da çıkmaya başlıyorlar. Aslında 1960 yılında kurulan ortaklık devletinde çok güzel anlaşmalar var. Nedir? Silahlı kuvvetlerin yüzde 60'ı Rumlardan, yüzde 40'ı Türklerden, devlet kurumlarının yüzde 70'i Rumlardan, yüzde 30'ı Türklerden olacak. Cumhurbaşkanı yardımcısına özellikle dış ilişkiler, savunma gibi konularda veto yetkisi olacak. Bunların hepsini kabul ediyorlar. Ama aslında hepsinin oyunu olduğu da daha sonra 1963 yılında ortaya çıkıyor. 1963 yılında, 60 yılından başlayan hareketlerle beraber 60 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti varlığını maalesef kaybediyor” dedi.
‘Kısmen ENOS’sisi Gerçekleştirmiş Durumdalar’
Kıbrıs meselesinde Rumların tarih boyunca örgütlü hareket etmesinin ve İngiliz yönetiminin taraflı tutumunun Türklerin aleyhine bir süreci doğurduğunu belirten, Zafer Partisi, Genel İdare Kurulu Üyesi Gürel Özusta; “Bundan sonraki gelişen süreçler daha da ilginçtir. Bütün bu süre zarfında her ne kadar bütün problemi yaratanlar Rumlar olsa bile İngiliz yönetimi de hep Rumlar tarafını tutuyor. Bunun en büyük etkinliği de Türk tarafının çok örgütsüz olması. Rum tarafının çok örgütlü olması. Yavaş yavaş bizimkileri de örgütlemeye başlıyorlar. Ancak 1974 yılında Kıbrıs Barış Harekâtı olana kadar maalesef oradaki olayları sönümlemeye bizim oradaki teşkilatların gücü bir şekilde yetmiyor. 1974 yılına geldiği zaman Türk Mükamet Teşkilatı'yla birlikte Türk Silahlı Kuvvetleri müdahalesiyle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni orada kuruyoruz. Şimdi günümüzü hazırlayan sebeplere geldiğimiz zaman birincisi Kıbrıs'ın AB ilişkileri. Normal şartlarda bu ortaklık anlaşmasına göre 3 tane garanti ülke var. İngiltere, Yunanistan ve Türkiye. Bu 3 ülkenin üyesi olmadığı veya bundan onayın alınmadığı hiçbir cemiyette, topluluğa Kıbrıs Cumhuriyeti üye olamaz. Ama ilginç bir şekilde 2003 yılında Avrupa Birliği'ne üye olarak kabul ediyorlar. ve Mayıs 2004'te de tam üyelikleri onaylanıyor. Türkiye'nin bütün itirazlarına rağmen. Bu da bize neyi gösteriyor? Bütün tarihimiz boyunca yaşadığımız şekilde Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur. Sıkıştığı zaman her şey kitabına uydurulur ve bir şekilde kendi amaçlarına hizmet edecek şekilde olaylar gerçekleştirilir. Burada ilginç olan nedir? Aslında başka bir bakış açısına baktığınız zaman kısmen ENOS’sisi gerçekleştirmiş durumdalar. Çünkü Avrupa Birliği'nin ortak değerleri çerçevesinde şu an Kıbrıs Rum’u kesimi ve Yunanistan arasında sınırlar yok. Herkes istediği zaman birbirine gidip gelebiliyor. Bir şekilde birleşmeyi gerçekleşmiş durumdalar. Buraya götüren süreçte de meşhur anlam planı var. Hatırlatmak babında. Anlam planını hatırlarsanız çift taraflı federe bazı konularda da konfedere yapıya sahip iki toplumlu bir devletin kurulması. Bizim hükümetimizin de katkısıyla 2004 yılında Mayıs ayının öncesinde onlar AB'ye tam üyeliği kabul edilmeden önce bir referandum gerçekleşiyor.ve burada maalesef yüzde 65 Türk tarafından referandumda birleşmeye kabul oyu çıkarken, Rum tarafından yüzde 66 hayır oyu çıkıyor. Ve normal şartlarda bu referandum sonucunda hangi taraf hayır derse ki amaç ikisi tarafında evet demesiyle ortaklaşabilir Avrupa Birliği'ne girilmesi ama bir taraf hayır derse onun cezalandırılması diğer tarafında ödüllendirilmesi şeklinde bir anlaşma var basit dille söylersek. Ama orayı bozan taraf Rum tarafı olduğu halde Avrupa Birliği'ne tam üye yapılarak ödüllendiriliyor.
‘Kontrol Edilmesi Amacıyla Gerekli Olan Bir Coğrafya’
Türkiye'nin bu süreçte yeterince etkili tepki veremediğini dile getiren, Genel İdare Kurulu Üyesi Gürel Özusta; “Dolayısıyla Rum tarafı iyice güçlenmiş oluyor. Gelelim bugünkü duruma. Bugün Kıbrıs bizim güneyimizde stratejik olarak çok önemli. Tarihteki bütün hakimiyet töreninde, günümüzdeki hakimiyet töreninde ve gelecekteki hakimiyet töreninden de olacak. Mutlaka ele geçirilmesi, bölgenin kontrol edilmesi amacıyla gerekli olan bir coğrafya. Eskiden bir deniz üssü olarak gözüküyordu. Bugün artık ona bir de uçak gemisi gözüyle bakabiliriz. Silahlı kuvvetler yönünden stratejik bir noktada. Ticaret yollarını kontrol etmesi bakımından stratejik bir noktada, ilave olarak son dönemlerde biliyorsunuz bir de Doğu Akdeniz'de çıkan doğal kaynaklar özellikle doğal gaz rezervleri bakımından dünyanın en zengin doğal gaz kaynaklarının etrafında bulunduğu bir coğrafya. Bizim izlediğimiz yanlış politikaların da etkisiyle Kıbrıs şu an elini oldukça güçlendirmiş durumda Rum kesimi. Ve maalesef bu esnada bizim kendi hükümetimizde bu konularda biraz çekimser kalmakta. Onların yaptıklarına karşı gerekli tepkileri zamanında ve olması gerektiği şekilde verememekte. Kurucu anlaşma hala geçerli kâğıt üzerinde ve bu anlaşmaya göre Kıbrıs'ta İngiliz üslerinin dışında Yunan ve Türk askerlerinden başka herhangi bir ülkeden asker olamaz. Ama bugün BAF meydanında hava üssü kuruyorlar. Mare'de deniz üssü kuruyorlar. Ve bunu kimlerle yapıyorlar arkadaşlarım? Bunu Amerikalılarla ve İsraillerle beraber yapıyorlar. Hatta Fransızlarla da beraber deniz üssünde deniz savunma işbirliği anlaşması imzaladılar. Ha bunlar görünürde hepsi ne şekilde? Kaçakçılığı önleme, sahil güvenlik ve arama kurtarma faaliyetleri. Bu bir maske. Sonuçta oraya bir şekilde savaş uçakları gelecek, savaş gemileri gelecek. Beraber ortak tatbikatlar yapmaya başladılar. Bundan sonra da yapmaya devam edecekler. Ve yavaş yavaş fiili olarak Kıbrıs kendisini artık adanın bütün hakimi şeklinde görüyor. Bizim yapmamız gerekenleri normal şartlarda bir asker gözüyle baktığım zaman mesela Geçitkale Meydanı var. Bir aralar çok konuşuluyor. Biz oraya niye savaş uçağı konuşlandırmıyoruz? Ya da çok meşhur İHA'larımızdan bir kısmı niye onlarla etkin bir şekilde konuçlandırmıyoruz? Onların attığı her adıma karşılık anti adımı da bizim atmamız lazım. Ama şu ana kadar maalesef bu konularda Türkiye Cumhuriyeti olarak bizim attığımız adamlar hem eksik, yetersiz hem de amaca hizmet etmeyecek şekilde” diye konuştu.
‘Maalesef Hükümet Konağı Kurmayı Tercih Ettik’
Kıbrıs'taki Türk varlığının korunmasının Türkiye'nin ulusal güvenliği açısından hayati önemde olduğunu vurgulayan Genel İdare Kurulu Üyesi Gürel Özusta; “ onların bu askeri yapılanmasına ve silah iptaline karşılık biz orada maalesef hükümet konağı kurmayı tercih ettik. Bir tane yavru külliye kuruyoruz orada. Yaptığımız karşılık bu şekilde. Peki, neden önemli Kıbrıs'ın bizim açımızdan bu kadar büyük? Çünkü Kıbrıs eğer bizim elimizde tamamen çıkan oradaki Türk varlığını biz kaybedersek bu direkt olarak Anadolu'daki Türk varlığına en büyük tehditlerden bir tanesidir. Çünkü oradan Türkiye'ye karşı herhangi bir askeri hareket hazırlama yöntemi taktiği çok daha başarılı. Uçaktan kalkar kalkmaz 5 dakikada Türk topraklarını da gemilerde en fazla yarım saatte Türk topraklarını hedef alabilecek konuma gelebilmektedirler. O yüzden çok önemli. Bir diğer konu Kıbrıs'ın orada istediği şekilde bağımsız hareket edebilmesi bizim oradaki doğal zenginlikler düzeninde hak iddia etmemizin önünü engelliyor. Ha anlaşmalarda istediğimiz kadar haklı olalım. Dünyada geçerli olan bir tane kural var. Ne kadar güçlüysen o kadar haklısın. Ve şu anki ortama baktığımız zaman Kıbrıs Güney Kıbrıs Rum yönetimiyle işbirliği yapan ülkeler İtalya, Fransa, Amerika, İsrail ve hatta bizim kardeşliği bizim demeyeyim iktidarın kardeşliği ilan ettiği Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar. Hatta Mısır bile bunlarla beraber ortak işbirliği yapıyor. Biz orada yok sayılıyoruz. Bu anlaşmaların hepsi gerçeklik gerçek olarak hayata geçebilirse bizim Doğu Akdeniz'deki varlığımız büyük ölçüde engellenecek. Farkındasınızdır belki. Hiç gündeme gelmiyor ama biz iki senedir sondaj gemilerimizi bölgeden uzak tutuyoruz. Neden? Çünkü oradaki baskılara bir şekilde boyun eğmiş durumdayız. Arama yapamıyoruz. Sondaj yapamıyoruz. Aldık gemilerimizin bir kısmı Karadeniz'de oyalanıyor. Bir kısmını da Somalya açıklarına gönderdik. Somaliler adına orada arama yapıyorlar. Çok iddialıydık, mavi vatanımız vardı. Mavi Vatan'ın kalbi Kıbrıs'tır arkadaşlar. Kıbrıs yoksa bizim Mavi Vatan'ın üçte birini kaybetmişiz demektir. Yani Akdeniz'in 2 kısmını kaybetmişiz demektir. Bunun farkındalığımız olmamız gerekiyor ve bunun için gereken şeyleri yapmamız gerekiyor” dedi.
'Fiili Olarak Kıbrıs'ı Kaybetmek Üzereyiz'
Zafer Partisi Genel İdare Kurulu Üyesi Gürel Özusta, Kıbrıs’ta fiili olarak kontrolün kaybedilme tehlikesiyle karşı karşıya olunduğunu söyleyerek; “Sonuç olarak bugün geldiğimiz noktada maalesef kağıt üzerinde olmasa bile fiili olarak Kıbrıs'ı kaybetmek üzereyiz. Bir an önce aklımızı başımıza alıp Oradaki Türk insanlarını ki ben şunu da iddia ediyorum. Birçok arkadaşım bazı şeylerde durmuşlardır sosyal medyada falan. Hani yerli Kıbrıslıların Türkiye'den göç edenler dışında yerli Kıbrıslıların büyük çoğunluğunun aslında Rumlarla birleşmeye karşı çıkmadığı şeklinde. Bu tamamen doğru değil. Bizim gibi Türklüğe değer veren, milliyetçi olan çok değerli insanlarımız da var. Ama bir kısmı da doğru. Niye? İnsanoğlunun menfaatlerinin önüne bazen geçemiyor. Şu an Kıbrıs'ta bulunan köken olarak Kıbrıs'ı kabul edilen gençlerin en son öğrendiğim rakamlara göre yüzde 90'nın Rum pasaportu var. Yani Avrupa Birliği pasaportu var. Ha bu onların bir tercih yapmak zorunda kaldıkları zaman orayı seçecekleri anlamına gelmiyor ama bizim de çok hoşumuza giden bir şey değil. Fakat her şeye rağmen onlar istesin istemesin. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bekası ve menfaatleri gereği bizim Kıbrıs'ı asla bırakmamamız, oradan askerimizi çekmememiz, oradaki varlığımızı zorlandırmamamız gerekiyor. Bu bizim dediğim gibi hem menfaatlerimiz gereği hem de Türkiye Cumhuriyeti'ndeki bekamız için çok değerli bir teçhiz oldu. Şöyle genel olarak kısaca bakarsak çevremiz zaten ateş çemberi. Yani şu an bir asker gözüyle size şunu söyleyebilirim. Her ne kadar NATO'nun sınırları bizim doğu sınırlarımızdan geçiyorsa bile şu an fiili olarak NATO'nun sınırları Ege Denizi'nden geçiyor. Biz onun dışındayız. Akdeniz'de, Kıbrıs'ta bizi kısıtlamaya çalışıyorlar. Suriye olaylarını takip ediyorsunuzdur zaten. Suriye'de her ne kadar biz 82-83 plakalar kuracaklar diye hayaller görsek de oranın kime ait olduğunu hepiniz takdir edersiniz. Tamamen kıskaç olmuş pozisyondayız. Bize sunulan bazı şeyler var. Şu anki buna da maalesef adını anlayacağım. Partinin milliyetçi insanları da kanıyorlar. Sanki faydalı bir şey yapıyormuşuz gibi. Oradaki oyunlara aldanıyorlar. Türk varlığını inkâr edip Kürtlerle birliktelik elde ederek bir şeyden ulaşabileceklerini tahmin ediyorlar. Bu çok büyük bir yanılgı. Bugün geleceği hesaplamadan yapacağımız ufak planlar, atacağımız adımlar yarın bizim başka şeylere sahip olma hayali kurarken elimizdekileri de kaybetmemize sebep olabilir. Bunun için çok uyanık olmamız lazım” şeklinde konuştu.