Burhan Karagöz

Rızık

Burhan Karagöz

Birkaç parça taze kemik geçti elimize. Gerçi şehrin kilometrelerce uzaklıktaki çöplüğünde bile nasibini bekleyen evcil ve yabani hayvanlar olduğunu bildiğim halde, çöpe atmaktan ziyade tanıdık kedilere, köpeklere vermek üzere poşetledik ve bir kenara ayırdık.

Camiyle evimiz arasında çöp konteynırı olduğundan, sabah namaza giderken, kenarlarda rızık bekleyen kedi ve köpekler yesin diye tam elime aldım ki, içimdeki ses, bizim Meslek Yüksekokulu yakınlarındaki aynı cins hayvanlara vermem hususunda adeta beni zorladı. Tezgaha bıraktım gerisin geri. 

Demek ki böyle bir yazı çıkacakmış he??? Kim bilir???

Okula kadar götürdüm. 

Dediğimi yapacaktım.

Öğle vakti. Abdestimi tazeledim, ezan da bitmek üzere. Aldım elime poşeti, camiye gidiyorum. Gene, camiye yakın bir yerde durak var, bizim Minnoş da yemekhane yakınlarında göründü, ancak hayli uzakta. 

“Gel pişt, pişt, pişt, pişt, pişt….”

Koşarak geldi.

Kampüsün dışına kadar beraberce çıktık.

Elimdekini tam boşaltmaya yöneldim ki, kedi ile diyaloğa yoğunlaştığımdan olsa gerek, önceden görmediğim, daha doğrusu o an için dikkatimi çekmeyen iri yarı bir köpek yanıma koşarak geldi ve boşaltmak üzere olduğum poşeti hırlayarak, sertçe kaptığı gibi onlarca metre uzaklaştı. Kedi istemsizce tüylerini kabarttı, tısladı, ancak bir kenara çekilmek zorunda kaldı.

Hayretler içinde kaldım. Çünkü demek ki rızık onunmuş, üstelik ben Minnoş’a torpil geçmeyi düşünürken bir anda her şey yüz seksen derece tersine dönmüştü. Hayatta da böyle şeyler olmuyor muydu sanki!!! Tam uzanıp alacakken al al kirazı, bastığınız veya tuttuğunuz dalın çatırdamasıyla değil hedefinize ulaşmanız, canınızı dahi zor kurtardığınıza şahit olmuşunuzdur bre!!! “Zavallı kedicik!” diyesim geldi içimden.

Aha, o da ne!!!

Dedim ya, poşetin içindekileri henüz aktarmamışken çimlerin üstüne;  zavallı köpek, rızkını bir an önce elde edebilmek uğruna, poşetin ağız kısmından değil de dip tarafından ısırmış, koşarak uzaklaşmıştı. Hal böyle olunca da kemiklerin hepsi benim dökeceğim yere dökülüvermişti. O, saniyeler sonra tadacağı lezzetin şevk ve heyecanıyla bunun farkında bile değildi. Oysa o lezzet, sadece kokudan ibaretti maalesef. 

Yapacak bir şey yoktu. 

Namazdan sonra baktım ki boş poşet hayli parçalanmış olarak çöp konteynırının metrelerce uzağındaydı, köpekse ortalıkta görünmüyordu. Tabii ki de ayakta kalabilmek için güç ve kuvvet şarttı, ancak sadece bu güç ve kuvvet işe de yaramıyordu vesselam. Aklı da kullanmak gerekiyordu, ancak aynı aklı, duyguların esiri yapmadan!!!

Gelelim bu tarafa: 

Kemiklerden eser yoktu ve aynı kedi, bu sefer bizim bahçede karnının üzerine yatmış, diliyle patilerini, patileri ve diliyle de karın ve sırt bölgesini temizliyordu. 

Şayet tüm rızka köpek konuşlanmış olsaydı da “Ben onu Minnoş’a vereceğim!” deyip asla müdahale edemez, zavallının peşinden de koşamazdım. 

Rızık, böyle bir şeydi demek ki…

 

Yazarın Diğer Yazıları