Halime Özdemir

Aile olmaya niyetli misiniz? -1

Halime Özdemir

Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi’nin 33’üncü cildinin 169’uncu sayfasında niyet şöyle tanımlanmaktadır: Sözlükte “yönelmek, ciddiyet ve kararlılık göstermek” gibi anlamlara gelmektedir. Terim olarak ise; “kalbin hemen veya sonucu itibariyle maksada uygun bulduğu, yani bir yararı sağlayacağına yahut bir zararı savacağına hükmettiği fiile yönelmesi” şekilde tanımlanmıştır.

Aile nedir sorusunun cevabını ise şu tanımda buluyoruz: “Aile, kan bağlılığı, evlilik ve diğer yasal yollardan, aralarında akrabalık ilişkisi bulunan ve çoğunlukla aynı evde yaşayan bireylerden oluşan; bireylerin psikolojik, cinsel, sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarının karşılandığı, topluma uyum ve katılımların sağlandığı ve düzenlendiği temel bir birimdir.” Bundan dolayı bu tanımın içerisinde yer alan özellikleri sağlamaya niyeti olan kişi aile olmak için adım atar. O zaman aile olmak niyet işidir. Evlilik müessesenin ilk adımı olan kız istemeye gitmeden önce kişi ve kişiler, kendilerine öncelikle şu soruyu sormakla mükelleftirler: Benim aile olmaya niyetim var mı? Aksi halde böyle bir niyeti yoksa kişinin niyetlenmediği bir iş sebebiyle hiç kimseyi üzmeye ve kırmaya hakkı yoktur.

Aile olmak bütün toplumlarda hemen hemen benzerlik gösterse de aile ol(a)mamak, toplumdan topluma değişen özellikleri bünyesinde barındırır. Batı toplumları ile doğu toplumları kıyaslandığında bu farkın oldukça fazla olduğu görülmektedir. Batı toplumlarında iki kişi bir aileyi meydana getirirken doğu toplumlarında ise iki kişi bir arada karar almaktan uzak ama bütün akraba, sülale, aşiret, mahalle, köy-kent diye uzayan bir geniş ağ varlığı görülür. Bu sebeple de bireyler evliliklerinin ilk yıllarında kolay kolay aileyi meydana getiremezler. Hatta bütün çatışmaların sebebi de bu herkes ve herkesin yaptığı her şey ekseninde gider. Çünkü herkes, her işini bırakıp her şeye hükmetme ve her şeyin içerisinde olma niyetiyle çabalar.

Bu hafta aile haftası olduğu için bu haftaki yazımızda aile olmanın ve ol(a)mamanın önündeki engeller ve aile olmayı güçleştiren etkenler üzerinden konuyu değerlendirmek istiyoruz.

Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de aileyi meydana getiren bireyleri şöyle bildiriyor: “Allah sizin için kendi cinsinizden eşler yarattı; eşlerinizden de size evlatlar ve torunlar verdi. Sizi temiz ve hoş nimetlerle rızıklandırdı. Buna rağmen bazıları, asılsız şeylere inanıp, Allah’ın bunca nimetine karşı nankörlük mü ediyorlar?” O zaman şunu anlamalıyız ki, kadın ve erkek aileyi meydana getirir. Onlardan da dünyaya gelenlerle aile genişler. Bunların hepsi yani kadın ve çocuklar, bir aileye gelen ve Rabbimiz tarafından verilen hoş nimetlerdir. Bu nimetlerin kadrini kıymetini bilmek ve nankörlük etmekten uzak durmak gerekir. Yani aileyi oluştururken bir erkeğin her türlü dış etkenden uzak olarak oturup bu ayeti düşünerek aile kurmaya niyet etmesi elzemdir.

Yine başka bir ayette de kadın ve erkek cinsinin evliliğinde yani aile olmalarındaki unsur dikkat çekmektedir. “O’nun varlığının delillerinden biri de, kendileriyle ülfet edip huzura ermeniz için size kendi cinsinizden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesidir. Şüphesiz bunda, düşünen bir toplum için ibretler vardır.” Ailenin temeli, kadın ve erkektir. Ve eşleriyle ülfet (alışma, tanışma, görüşme, dostluk, ahbaplık) kurmaları erkeklere düşen bir görevdir. Halbuki geleneksel toplumlarda bu tamamen kadına yüklenmiş bir görev olarak sunulur. Bundan dolayı ki erkeğin görevini üstlenmek zorunda kalan kadın, adeta bu yükün altında ezilerek kendisini harap eder. Bu ise fıtrata aykırı bir durum olduğundan ayette zikredilen sevgi ve merhamet kurulmadığında kadın da yıpranmaya başlar. Belki de bugün ailelerdeki kavgaların gürültülerin sebeplerinden biri de erkeğin eşiyle ülfet kurmaya niyetlenmemesidir? Ayette düşünme eylemine dikkat çekiliyor. Bu sebeple bu ayeti aile olmaya niyetlenen her kişinin düşünmesi ve herkesin kendi rolünün hakkını vermesi gerekir. Aile olmak için adım atan kişiler bu ayet ekseninde kendilerini ve aile yuvalarını düşünerek eksiği ve yanlışı bulabilirler. Şunu unutmamak gerekir ki; aile benlik-senlik yarışı yapılan bir meydan değildir.

Ailede huzursuzluk çıkarıldığında ve bunun için çaba sarf edildiğinde bunun Rabbimize verilen bir hesabının olduğu bilinmesi gerekir. O zaman bu durumda Rabbimizden korkmamız gerektiğini bilmemiz gerekir. Bundan dolayı sadece eşler değil aynı zamanda kadın ve erkeğin aileleri –kim müdahil oluyor ve ülfet kurulmasını engelliyorsa o- şu ayeti tekrar tekrar okumaları ve düşünmeleri gerekir eğer Allah’a ve O’nun kitabına inanıyorsa. “Ey insanlar sizi tek bir nefisten yaratan, ondan eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip-yayan Rabbinizden korkup-sakının.” Bu ayetler sebebiyle şunu anlıyoruz ki aile, basit bir eylem değildir. Rabbimizden korkulması gereken bir kurumdur. 

Genel bir girişten sonra şimdi de aile olma veya olamamaya sebep olan konuları başlıklarla ele alalım.

- Kadın ve erkeğin anlaşması... Normal şartlarda ve ülkelerde kadın ve erkeğin anlaşması ile evlilik gerçekleşir. Fakat özellikle doğu toplumlarında hem kadının hem de erkeğin ailesi adeta kendileri evleniyormuşçasına aile olmaya çalışan bireylerden ziyade kendileri anlaşmaya -ki bu genelde anlaşamamayla neticelenir- çalışırlar. Bu gerçekleşmeyince iki kişinin arası açılır ve aile olunamaz.

- Sınırını bilmek veya bilmemek... Sınırlar, aile olmada en önemli etkendir. Kişiler evli dahi olsalar her bireyin kadın veya erkek olarak bir sınırı vardır. Her bireyin bu sınırları bilmesi ve o sınırları aşmamaya dikkat etmesi gerekir. Kişinin kendisi gibi aynı şekilde kendi ailesinin de eşinin sınırlarını çizdirmemesi gerekir. Bu sağlanamadığı takdirde aile olunmaz hatta o evlilik parçalanır veya evli ama yalnız çiftler meydana gelir.

- İçişlerine karıştırmak veya karışılmasına mani olmamak... Her kapı kapatıldığı an, kapının dışında kalan herkesin kapının dışarısında kalması gerekir. Fakat özellikle doğu toplumlarında erkek veya kadının ailesi -hatta sülalesi- bunu kabullenemediklerinde yeni oluşan ailenin içişlerine karışmayı kendilerine hak olarak gördüklerinde aile olunmadığı görülmektedir. Yani herkesin nerede duracağını nerede konuşup nerede susacağını bilmesi gerekir. Eğer kişiler bunun farkına varmayıp her konuda biz de varız dediklerinde ve özellikle erkek buna izin verdiğinde aile olunmaz.

- Mahremiyet algısının yok oluşu... Kadın ve erkek, bir aile oldukları için onların kendilerine ait özel ilgi alanları ve konuları olması en doğal bir durumdur. Fakat yine doğu toplumlarında ve doğu toplumları özelliklerine sahip toplumlarda –bizim gibi- özellikle kadın veya erkeğin kendi ailesinin bu yeni ailenin hayatlarına varıncaya kadar en özel en mahrem konularına müdahil olmaları, ailede güveni sarsan bir unsurdur. Bu sebeple mahremiyetin korunmaması aile olunmasındaki en büyük engellerden biridir. Şunu unutmamak gerekir ki, yüce Kitabımız ailede mahremiyet esasına bağlı bir hayat nizamı sunmuştur. Bireyler evlenmeden önce bunları bilmekle yükümlüdür.

O zaman aile olmaya niyet etmek gerekir. Niyeti sağlam olanın ailesi de sağlam kurulur ve o ailede huzur sağlanır. Kişi, ibadetlere niyet ettiğinde nasıl ki bazı şeyleri yapmak ve yapmamak zorunda ise aile olmaya niyetlenen kişi de -özellikle ve öncelikle erkek- aile olmak için çaba göstermek zorunda olduğunu bilmesi gerekir. O halde siz aile olmaya niyetli misiniz?

Not: Önümüzdeki hafta aynı konuya kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Yazarın Diğer Yazıları