Halime Özdemir

Evlerimizi Yuva Yapmak İçin Emek Vermek Zorundayız

Halime Özdemir

Yaz aylarının gelmesiyle birlikte düğün sezonu da açıldı. Bekarlarımız, her geçen gün gösterişli etkinliklerle dünya evine giriyorlar. Allah hepsini mesut bahtiyar etsin, ömürlük yuvalar kurdursun, bir yastıkta bir ömür geçirtsin. Çiftler birbirlerini üzmeden kırmadan mutlu mesut yaşasınlar. Henüz düğün işlerine başlamamış olan bekarlarımıza da Allah hayırlı eşlerle yuva kurmayı nasip etsin. Gelelim evlilikle meydana gelen zorlu ve çetin sürece...

Erkek ve kadın, siyah ile beyaz gibi... Yaz ile kış gibi… Gece ile gündüz gibi... Bir elmanın iki yarısı gibi... Evlilik de bu yarıyı tamamlama vazifesini üstlenen en önemli olay. Allah, “Ve O, iki eşi, erkeği ve kadını yarattı” ayetinde geçtiği üzere Adem ve Havva’yı yarattı. (Necm 53/45) Bu sebeple evlilik, emek verilmesi, çiftlerin birbirlerini tanıması ve tanışmaları gereken bir kurum. Evlilik, sevgi ve merhamet duygularının ekilip yeşertilmesi gerektiği bir kurum. Evlilik duygusallığın yaşanması gereken bir kurum. Zira Cenab-ı Allah; “Onlara ısınıp kaynaşasınız diye size kendi türünüzden eşler yaratıp aranıza sevgi ve şefkat duyguları yerleştirmesi de O’nun kanıtlarındandır. Doğrusu bunda iyi düşünen kimseler için dersler vardır.” (Rum 30/21) buyurur. İşte bundan dolayı evlilik, güle oynaya başlanılıp akabinde düşüne taşına davranılması ve yaşanması gereken bir müessese.

Ev, bireyler için bir mahremiyet alanıdır. Eşlerle yaşanılan evin içi de mahremiyet bölgesidir. Kendi ailenizden olan kişilerle -anne-baba-kardeş vb.- evin içerisinde olanların hiçbirinin paylaşılmaması esastır. Ev, size ait bir alandır. Siz, eşler (kadın veya erkek) henüz belki farkına varmadınız ama üçüncü kişilerle paylaştığınız her bir an, eşinizin size olan güvenini sarsacak ve aile mahremiyetini çiğnetmiş olacaksınız. Şunu unutmamak gerekir ki, “Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz.” (Bakara 2/187) Bu sebeple erkek ve kadın birbirlerini örtmek-gizlemek ve saklamak zorundalar.

Düğün veya nikahtan sonra aile kuruluyor ve iki farklı karakter iki farklı yaratılışta insan bir evde vakit geçirmeye başlıyor ve sorumluluklar da görünür oluyor. İşte tam da bu aşamada evlerin fonksiyonu sorgulanır hale geliyor. Odaların kişiler üzerinde hakkı vardır. Erkek ve kadın, evlerine düşen görevini yerine getiriyorlar mı? Evler yuva haline dönüşüyor mu?

Evlilik bir çocuk oyuncağı değildir ve evlenen bireyler, birbirlerine karşı sorumluluk almak zorundadırlar. Hz. Peygamber’in (SAV) şu sözüne dikkat kesilmek zorunda her bir kadın veya erkek. “Hepiniz birer sorumlusunuz ve hepiniz yönettiklerinizden mesulsünüz. Devlet başkanı bir sorumludur ve yönettiklerinden mesuldür. Evin beyi bir sorumludur ve yönettiklerinden mesuldür. Evin hanımı da bir sorumludur ve yönettiklerinden mesuldür. Hizmetçi de efendisinin malı üzerinde bir sorumludur ve yönettiklerinden mesuldür.” (Buhârî, İstikrâz, 20) Öncelikle erkek, evinden sorumludur. O evin ilk ve önemli sorumluluğu erkeğe aittir. Bu sebeple erkek çocuğu sahibi anneler çocuklarını bunun bilincinde olacak şekilde yetiştirmek zorundadırlar. Evli hiçbir erkek, kendi sorumluluğunu kadına veya evlenmeden önce ailesine yaptığı gibi kendi aile bireylerine bırakamaz. Sorumluluk alınmadığı takdirde kadına Allah’ın vermediği yük verildiğinde aile dağılmaya yüz tutacak veya evlilik, kadına zulüm olacak ve neticede kadın, aileden uzaklaşacaktır.

Eşlerin yeni bir yuva kurdukları an yeni bir aile olduklarını anlamaları gerekir. Bu sebeple gerek kadının gerek erkeğin ailesi, kendilerini geri plana çekerek yeni evlilerin birbirlerine ısınmalarını sağlamaları ve hatta bunun için çaba sarf etmeleri gerekir. Maalesef ki bazen aileler, evlendikleri zaman çocuklarının “bekarmış” gibi davranmalarını bekleyerek eşleri birbirlerinden soğutmaya çalışmakta hatta bunun için özellikle çaba gösterenler de vardır. Kadın ve erkeğin arasını açacak davranışlardan ve sözlerden uzak durulması gerekir. Çünkü Hz. Peygamber’in şu hadisi bizi uyarmaktadır: “Kadını, kocası aleyhinde kışkırtan bizden değildir.” (Ebu Davud, Talak, 1) Dolayısıyla aile huzurunun tesis edilmesini önleyen ve bu yönde çalışma yapan kişiler, Peygamber tarafından hoş görülmemiştir.

Evler, kapı kapandığı an sadece o evde yaşayanlara aittir. Bu sebeple evlerde olan biten şeylerin başkalarına kapalı olması gerekir. Allah evleri, “Allah, size evlerinizi huzur ve dinlenme yeri yaptı...” (Nahl 16/80) yapmıştır. O zaman kişi evine geldiğinde hem huzur bulacak hem de huzur verecektir. Huzursuzluk çıkaran kadın veya erkek, ayetin hakkını vermeyerek günaha da girmektedir. Bu sebeple evli çiftler evlerinde huzuru sağlamakla emrolunmuşlardır.

Evliliklerde asıl sorumluluk, erkeğe aittir. Her ne kadar gelenekler bu görevi kadınlara vermiş olsalar da bu yanlıştır. Erkekler, aile huzuru ve devamını sağlamakta görevlidirler. Şu ayet bu konuya dikkat çekmektedir: “Eğer bir kadın kocasının serkeşliğinden, geçimsizliğinden ve büsbütün kendisinden yüz çevirip uzaklaşmasından korkarsa, o takdirde anlaşarak aralarını düzeltmelerinde ikisine de bir günah yoktur. Karşılıklı anlaşmak, elbette en iyi yoldur. Şu bir gerçek ki nefisler, bencil ve menfaatlerine düşkün olarak yaratılmışlardır. Bu bakımdan ey kocalar, siz eşlerinize güzel davranır ve onlara haksızlık etmekten sakınırsanız, şüphesiz Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.” Burada dikkatimi çeken bir konu da karşılıklı anlaşmak ve evliliklerde en çok karşılaşılan duygulardan olan bencil ve kendi menfaatini düşünme. Bu duygular, evliliğe zarar veren unsurlardır. Buna ilaveten, erkeklerin hanımlarına güzel davranılması emredilmiştir. Hem haksızlık hem zulüm yasaklanmıştır. Damat beylere hassaten duyurmak istediğim bir ayettir bu ayet. Ama hangi damat beylere? İman eden damat beylere...

Evlilik, eşlerin hayırda bulunması için kendilerine sunulmuş bir yarış kurumudur. Cennete gitmek ve Rabbinin rızasını elde etmek isteyen müminler, evlilikleriyle bunu başarabilirler. Tabi isterlerse... Çünkü; Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınızdır. Ben de aileme karşı en hayırlı olanınızım...” (Tirmizî, Menâkıb, 63) O zaman yeni evlenecek olan, evlenen ve hali hazırda yıllardır evli olan kişiler, kaç kişi bu düşünceyle evliliğine emek vermekte? Allah ve Rasulü katında hayırlı olmak isteyenler, bu hadis-i şerife kulak vermeleri gerekir.

Yeni kurulan ailelerde ve hatta bürün ailelerde dikkat edilmesi gereken bir nokta daha var. Ortak zaman geçirmek veya ortak hatıra biriktirmek diye adlandırıyorum ben bunu. Sadece eşlerden ve çocuklarla geçirilecek ortak zaman dilimleri aileye değeri artıracaktır. Bugün günümüzde pek çok eş, ya yalnız başına ya da kendi arkadaşlarıyla vakit geçiriyorlar gece gündüz demeden. Ne birlikte yemek yiyorlar ne birlikte çay içiyorlar ne de oturuyorlar. Hal böyle iken aile mefhumu zayıflıyor. Halbuki bu konuda da Hz. Peygamber’in sözlerini kulağımıza küpe yapmamız gerekir.

Hz. Peygamber’in (SAV) ashâbından bazı kimseler Hz. Peygamber’in (SAV) eşlerine gelerek, onun yalnız başına iken yaptığı ibadetleri sordular. (Kendi ibadetlerini az görerek) birisi, “Kadınlarla evlenmeyeceğim.” Birisi, “Et yemeyeceğim.”; birisi de, “Yatakta uyumayacağım.” dedi. (Onların bu sözleri kendisine bildirilince Resûlullah) önce Allah’a hamdedip O’nun yüceliğini dile getirdikten sonra şöyle buyurdu: “Bazılarına ne oluyor da bu sözleri söylüyorlar? Halbuki ben namaz da kılarım, uyurum da; oruç da tutarım, tutmadığım da olur; kadınlarla da evlenirim. Her kim benim sünnetimden yüz çevirirse, benden değildir.” (Müslim, Nikâh, 5) Osman b. Maz’ûn da bu kişilerden biriydi. Kendisini ibadete vermiş ve hanımı Havle’yi ihmal etmişti. Bunun üzerine Havle de eşinin bu davranışı neticesinde kendini bırakmış ve mutsuz bir hale dönüşmüştü. Bu durum, Hz. Peygamber’in dikkatini çekince Hz. Aişe’ye bunun sebebini sorup öğrencince Osman’ın sanki evli değilmiş gibi davrandığını ve onu yok saydığını söylemişti. Osman’ın, gündüzleri oruç tutarak, geceleri de namaz kılarak vakit geçirdiğini söylemişti. Bu sebepten eşi Havle’yi de ihmal etmişti. Bu durum Hz. Peygamber’e bildirilince; “Yoksa benim hayat tarzımdan yüz mü çevirdin?” diye Osman’a çıkıştıktan sonra inananları dengeli bir hayata çağıran şu cümleleri tekrarlamıştı: “Ben hem uyurum, hem namaz kılarım. Bazen oruç tutarım, bazen de tutmam. Kadınlarla da evlenirim. Allah’tan kork ey Osman! Bilesin ki, ailenin senin üzerinde hakkı var, misafirinin senin üzerinde hakkı var, vücudunun senin üzerinde hakkı var. Bazen oruç tut, bazen tutma, biraz namaz kıl biraz da uyu!” (İbn Hanbel, VI, 267) O halde, aile ile ilgilenmek her evli çiftlere düşen bir ödevdir. Bu her ne gerekçe ile olursa olsun dinen hoş karşılanmamıştır. Aile olmak, eş olmak o kadar kıymetlidir ki, eşin ağzına konulan bir lokma bile kişiye ecir getirir. Dolayısıyla eşler, birbirlerine karşı verdikleri her bir emekle Allah’ın rızasını kazanarak büyük mükafat elde edeceklerdir. (Buhârî, Cenâiz, 36) Kim bu mükafatı elinin tersiyle itmek ister ki? Aile olmak, ev olmak, eş olmak verilen emekle aynı doğrultuda önemli ve değerlidir.

O zaman, aile olmak için bireyler emek vermek zorundalar. Mesailerini evlerine harcamakla mükelleftirler. Bu sebeple bütün mesailerini kendi aileleriyle ve arkadaşlarıyla ve dahi kendi zevkleriyle geçirenler hata yaptıklarını fark etmeleri gerekmektedirler. Şu ayet-i kerime özellikle erkeklere hitaben evleri ve ev halkına karşı nasıl davranılmasının altını çizmektedir: “Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun!” (Tahrim 66/6)

Evlilik, Peygamberimizin sünnetidir. O, gençlerin evlenmesini emretmiştir. (Buhârî, Nikâh, 3; Müslim, Nikâh, 1) Ama evlilikten sonraki süreçte de bu evliliği devam ettirmek kurulan yuvayı sağlamlaştırmak da esastır. Bunun yolu da sevgiden geçmektedir. Sevgisiz evlilik devam etmeyeceği için eşlerin birbirlerine karşı evlerinde sevgilerini yok edecek söz ve davranışlardan kaçınıp sevgi bağlarını kuvvetlendirmek için çaba göstermeleri esastır. Şu hadis-i şerifi bütün evli çiftlerin bilmesi esastır: “Mümin bir kimse mümine olan eşine nefret beslemesin; (çünkü) onun bir huyunu beğenmezse de hoşlanacağı başka bir huyu mutlaka vardır.” (Müslim, Radâ’, 61)

Yazarın Diğer Yazıları