Hayırlı Bir Elbiseniz Var Mı?
Halime Özdemir
HAYIRLI BİR ELBİSENİZ VAR MI?
Takva, “Allah korkusu ile onun yasakladığı şeylerden, günah ve haram olması ihtimali bulunan şüpheli durumlardan, gereksiz şeylerden korunma” anlamına gelmektedir. Takvada sakınma ve korunma vardır. Allah, kullarına sadece yapın veya yapmayın dememiştir aynı zamanda sakının diye de emretmiştir. Allah’ın hoşlanmayacağı her şeyden kişinin kendisini muhafaza etmesi gerekir. Kulun, kendi nefsini körelterek Allah’ın yasakladığı her şeyden geri durmayı becerebilmesidir. Bir anlamda takva, kabiliyet gerektiren bir özellik midir acaba? Her ne kadar zor olsa da nefsinin heva ve heveslerine “dur” diyebilip Allah’ın emirlerine göre yaşama sanatıdır takva.
Ölmek için gözlerimizi açtığımız dünya, ahiret için azık topladığımız bir yerdir. İyi veya kötü, güzel veya çirkin, sevap veya günah ama neticede adına azık diyeceğimiz bir yerden heybemizi doldurarak geçip gidiyoruz. Kimisini düşünmeden kimisini düşünerek, kimisini bilmeden kimisini bilerek yapılan eylemler ve söylemler, insanın valizinde yer ediyor. “Aman ne olacakmış” dediklerimiz ile “Ama ben Allah’tan korkarım” dediklerimiz arasında ince bir çizgide yer alan her eylem veya söylem, insanı ya takvaya ya da sınırsızlığa yönlendiriyor. Bu açıdan insan, kendi tercihlerinin sonuçlarıyla zenginleşiyor. Bu süreçte ya hayırlı ya da hayırsız azıklar doluyor heybesine. Ama Rabbimiz de “... Şüphesiz azığın en hayırlısı takvadır. Öyleyse ey akıl sahipleri, bana karşı gelmekten ve azabımdan sakının!” (Bakara 2/197) ayetiyle ne ile ve nasıl doldurulması gerektiğini ayan beyan bildiriyor. Allah’ın “la” dediği her şeyden sakınmak ve korunmak ve hatta uzak durmak gerekiyor.
“Aman Allah’ı kızdırmayayım” dediğimiz şeyler, Rabbi katında kulu muttaki eyler ve bu kimseler Allah’ın himayesi altına alınmış olur. “İyi bilin ki Allah, elbette takva sahipleriyle beraberdir.” (Tevbe 9/123) buyururken Cenab-ı Allah, kendini sakınıp koruma altına alanlara ne kadar büyük bir değer verdiğini de bildirmektedir. Bu açılardan takvaya ulaşmak isteyen kul, Allah ile O’nun kulları arasında tercih yaparak yaratıcısı karşısında kendi yerini tayin etmiş olur.
Asıl sorunun şu olduğunu düşünüyorum: Takva diye herkesin dilinde pelesenk haline gelen bu şeye nasıl ulaşılır? Bir Müslümanın ne yapması lazım ki takvayı elde etsin? Hepimiz zaman zaman ama çoğu zaman değil bu kavrama aşinayız. Lakin takva, herkesin kendine göre tanım yapabileceği bir kavram değildir. Takva, kula sorumluluk ve görevler yükler. Takva, insandan kul olmasını ve daha da ötesi kulluğun gereklerini yerine getirmesini bekler ve ister. Mesela şu ayeti görmezden gelerek takva sahibiyiz diyebilir miyiz? “Yüzlerinizi doğu ya da batı tarafına çevirmeniz iyilik değildir. Asıl iyilik; Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara ve peygamberlere inanan; malını sevdiği halde akrabasına, yetimlere, yoksullara, yolda kalan gariplere, dilenenlere, hürriyetine kavuşmak isteyen köle ve esirlere veren; namazı dosdoğru kılıp zekatı ödeyen; antlaşma yaptığında sözünde duran; sıkıntı, darlık, hastalık ve şiddetli savaş zamanlarında sabredenlerin yaptığıdır. Kulluklarında samimi ve dürüst olanlar işte bunlardır; gerçek takva sahipleri de yine bunlardır.” (Bakara 2/177) Bu ayetteki belirtilenleri yapanlar takvaya ulaşırken şimdi soralım: Biz muttakiyiz deme cesaretimiz var mı?
Bir başka açıdan takva, her müminin giymesi gereken bir elbisedir. Bu elbiseden mahrum kalkmak, pek çok şeyden mahrum kalmayı da kabul etmektir. Takva elbisesi nerede satılır? Kimler bu elbiseyi giyebilir? Canı isteyen herkes, bu elbiseden nasibini alır mı? İşte asıl mevzulardan biri de budur. Çünkü, “Takva elbisesine gelince, en güzel ve en hayırlı elbise işte odur. Bunlar, insanlar düşünüp öğüt alsınlar diye Allah’ın indirdiği ayetlerdendir.” (A’raf 7/26) buyrulurken kaç kişi Allah’ın kelamıyla konuşup onu uygulama aşamasında bir ömür tüketiyor?
Hz. Peygamberin ashabına tavsiyelerine baktığımızda takva ile ilgili şu düstur dikkatimizi çekiyor: “Sana Allah’tan sakınmanı tavsiye ederim, çünkü işin (dinin) başı budur.” (Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, II, 157) Hayatını din ekseninde yaşayan her bir bireyin yolunun önce takvaya çıkması gerekir. Dinin emirlerinden mahrum bir hayat sürmek, bizi takvadan da uzaklaştırır. Şöyle bir dua edelim mi? “Allah’ım! Senden hidayet, takva, iffet ve gönül zenginliği istiyorum.” (Müslim, Zikir, 72) Amin…
Yolunuz takvaya çıksın ve Allah sizi takva elbisesi ile ödüllendirsin.