
Helal De Belli Haram Da
Halime Özdemir
Din, ilk insandan beri var olan bir olgudur. Çünkü Allah, her millete peygamber göndermiştir. Bu sebeple dinden haberdar olmayan insan ve kavim yoktur. Bu süreçte bazı kimseler dini yalanlarken bazıları ise doğru yolu seçmiştir. (Nahl 16/36) Dini yalan sayanların akıbetleri de yeryüzünde hala gösterimdedir görmek isteyenler için.
Din, Allah’ın sahibi olduğu dünyada kulluk yapsınlar diye yarattığı varlık olan insanın Allah’ın kurallarına göre yaşayıp ömür tüketmesi için insana verdiği bir iyiliktir. Her peygamberin vazifesi, Allah’ın emir ve yasaklarını Allah’ın kullarına bildirmektir. Emir ve yasak dediğimiz şey, aslında helaller ve haramlar çerçevesinde hayatı idame ettirmek başka bir ifade ile kul olmaya çabalamaktır.
Helal ve haram belli midir? Evet... Bazıları direkt olarak “haram” diye açık açık bildirilirken bazılarında ise yapılması yasak olan bütün davranışlar “yapmayın” diye Kerim kitapta yerini almıştır İnsana düşen, buna göre yaşamaktır. Ayrıca Hz. Peygamber’in (SAV) helal ve haram tanımı da vardır: “Helal, Allah’ın kitabında helal kıldıklarıdır. Haram da Allah’ın kitabında haram kıldıklarıdır. Hakkında bir şey demedikleri ise müsamaha gösterdiği (mübah) şeylerdendir.” (Tirmizi, Libâs, 6) Şimdi burada bir duralım.
Çünkü biz neyiz sorusunu kendimize sormak zorundayız. Eğer Müslüman isek Allah’ın kitabına iman etmiş olmamız gerekmez mi? Eğer Müslüman değil isek neden Müslüman kimliğine sahibiz diye bir düşünceye sahibiz? Müslümanın kelime anlamı; teslim olan kişi demek iken teslim olmak da itiraz etmemek demek olduğuna göre helal ve haramları kendi zihin yapımıza göre sınıflandırmanın adı nedir? “Bana göre” diye başlayan cümleler, İslam olmanın bir sonucu olabilir mi? Olamaz... Çünkü Cenab-ı Allah, bize fikrimizi sormamıştır. Post-modern çağın şahidi olan insan, maalesef ki kendisine olan aşırı güveni sebebiyle Allah’ın ayetleri ve hükümleri konusunda “bana göre” diye başlayan cümleciklerin sahibi olarak hayat yaşıyor. Bundan dolayı toplumda pek çok gözle görülür farklılıklar ve yanlışların (haramların) sayısı günden güne artarak devam ediyor. Sınırları belli olmayan davranışlar silsilesinde ne kadar tuhaflık varsa bu çağ buna şahitlik yapıyor. Kılık kıyafetten alışverişe, evden sokağa, çarşıdan pazara, gencinden yaşlısına, kadınından erkeğine durum ve tutumlar hep bu minvalde ilerliyor. Acaba herkes kendi tanrılığını mı ilan etti yoksa? Ya da putların sayısı mı arttı? Güzellik putu, bencillik putu, ben putu, kıskançlık putu, özgüven putu vb... Sahi insan bir saniye sonrası hakkında dahi bilgisi olmadığı halde dini kendine neden ve nasıl çevirip de helalle haramı birbirine katıyor olabilir? Bilinmez…
Peki bugünkü insan nasıl bir hayat yaşıyor? Zamana ve zemine göre hayatın kurallarını kendisine göre ayarlayarak helale haram, harama helal muamelesi yapıyor. Bilseydi bu söylem ve eylemlerinin kendisine zararını yine yapar mıydı? Bilinmez… Şu ayetin ne zaman farkına varacak helal ve haramın muhatabı olan insan? E tabi bir de kitaba imanı var ise? “Ağzınıza geldiği gibi yalan yanlış konuşarak, “bu helaldir, bu haramdır” demeyin. Çünkü Allah hakkında asılsız şey söylemiş olursunuz. Allah hakkında asılsız şey söyleyenler de kesinlikle iflah olmazlar.” (Nahl 16/116) Bu arada dikkatleri çekmesi gereken asıl mevzu, helal ve haramı kendisi belirlediğini zannederek yaşayan insanın yaptığı hatanın büyüklük derecesidir. Ve hatta Allah’a iftira atanın da kurtuluşu olmayan bir yolda olmasıdır. Keşke anlayabilsek... Ve keşke Kitab’a iman etsek…
Helal ve haram, belli olmayan bir durum değildir. Aksine Adem’in oğulları helali de haramı da bile isteye yapıp terk etmekte. Hiç kimse “bilmeden yaptım/bilmiyordum” bahanesiyle başkalarını özellikle de kendisini kandırmasın. Çünkü herkesin vicdanı, kendisini kandıramayacağını içten içe ona yavaş yavaş fısıldar. Bu noktada şu hadis-i şerifi de okuyalım mı? Veya Peygamberlere imanımız var ise bu hadis de bizim için temel düstur olarak hafızalarda yer edinsin mi? Keşke hem kitaba hem peygambere iman edebilsek... “Helal bellidir, haram da bellidir. İkisinin arasında ise birtakım şüpheli şeyler vardır ki insanların çoğu bunları bilmezler. Kim şüpheli şeylerden sakınırsa, dinin ve ırzını (namus ve haysiyetini) korumuş olur. Kim de şüpheli şeylere düşerse, harama düşmüş olur...” (Müslim, Müsâkât, 107) Helal ve haram, sınırları belli olmuş bir hayatı yaşamaktır. Keşke kitaba iman edebilsek... Çünkü bu takdirde varılacak güzel yurt, insan için hazırlanmıştır.
Helal ve haram, Allah’ın sınırlarıdır. Kim bu sınırların ötesine geçerse sonuçları da onun için kaçınılmaz olacaktır. İnsan ilişkilerinde sınır ihlali kişileri birbirinden uzaklaştırdığı gibi Allah’ın sınırlarını aşan da kulluktan uzaklaşacaktır. Sonuç mu? Dehşet ötesi... “Bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Kim Allah’a ve peygamberine itaat ederse Allah onu, altından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır, orada devamlı kalıcıdırlar, işte büyük kazanç budur. Kim de Allah’a ve peygamberine itaatsizlik eder ve sınırlarını aşarsa Allah onu, devamlı kalacağı ateşe sokar, onun için alçaltıcı bir azap vardır.” (Nisâ 4/13-14) Keşke kitaba ve peygambere iman etsek...