Saldım Çayıra...
Halime Özdemir
Sorumluluk, insana yüklenmiş en önemli ve en büyük görevlerdendir. Gökler, yerler, dağlar sorumluluk yükünden kaçmış olmasına rağmen insandan başkası onu yüklenmemiştir. Ah bu insanın zalim ve cahil (Ahzâb 33/72) oluşundan kaynaklı her şeyden sorumlu olmaya çalışıp da sonrasında vazgeçişi…
İnsan; sorumludur ve herkes bu sorumluluğunun gereğini yerine getirip getirmemesinden dolayı hesabını da verecektir. Bugün yolumuzu aydınlatacak olan şu hadis, acaba kaç kişinin zihninde yer ediyor ve kaç kişi “mesulüm” diyerek görevlerini layıkıyla yerine getiriyor. Aşağıda yazacağım hadis, kaç kişi tarafından göz ardı ediliyor veya kaç kişi hayat düsturu olarak kabul edip nefes alıp veriyor? Nihayetinde insanlar kendi tercihlerinin sonuçlarını yaşarlar ama ahiret inancı olan ve olmayan herkes, hayatın hesabının da verileceğini bilerek ömür tüketmek lazım geldiğinin farkına varması da başka bir mevzudur. Bu burada bir dursun.
Gelelim Peygamber sözüne: “Hepiniz sorumlusunuz ve hepiniz yönettiklerinizden mesulsünüz. Devlet başkanı bir sorumludur ve yönettiklerinden mesuldür. Evin beyi bir sorumludur ve yönettiklerinden mesuldür. Evin hanımı da bir sorumludur ve yönettiklerinden mesuldür. Hizmetçi de efendisinin malı üzerinde bir sorumludur ve yönettiklerinden mesuldür.” (Buhârî, İstikrâz, 20) Bu hadis-i şerifi birkaç kere özümseyene kadar okumanızı tavsiye ederim. Özümsemeden bir ileriki cümleye geçmeyelim ki kendimizi sorgulayabilelim. Acaba sorumlu olduklarımızın sorumluluğunu yüklenebilme durumumuz var mı diye kendimize soralım.
Benim bugün üzerinde durmak istediğim mevzu, siyah punto ile seçtiğim kısım. Erkek ve kadının sorumluluk alanları üzerine. Zira şu an herkes kendi kendine yaşayıp kendi kendine yaşlanıyor veya büyüyor. Çocuklar kendi halinde, gençler kendi halinde, eşler kendi halinde herkes çayır çimen geze geze ömür tüketiyor adeta. Mevlâmın kayırmasıyla gidiyor hayatlar sanki. Oysa herkes elindeki nimeti kadar mesuldür. Erkek, aileden sorumludur. O evin içerisinde kim var ise, eş veya çocuk hepsinden sorumludur. Yerine getirilmeyen sorumluluklar, ilerleyen zamanda pek çok değişim ve dönüşümü de beraberinde getirecektir ki getiriyor da. Evlerden uzaklaştıkça sorumluluklardan da kaçıldıkça zulümler ve bencil duygular daha görünür olmaya başlıyor.
Erkek sorumluluğunu yazarken şu ayeti de aklımıza getirmek zorundayız. “Kadınlarla iyi geçinin…” (Nisâ 4/19) Pamuk ipliğiyle dahi bağlanılmayan günümüz dünyasında erkekler iyi geçim sağlamak gibi bir bilince sahipler mi? Emin değilim… Kendilerinden kaynaklı herhangi bir sorun veya sorumsuzluk, bu ayetin hakkını vermemeye, hatta ve hatta inkâra dahi götürebilir. Düşününce… Bu sebeple eş ve çocuklar başta olmak üzere erkekler maiyetindekileri görmezden gelemez ve sorumlu olduklarını kendi hallerine bırakamazlar. İş güç, yoğunluk vs. gibi modern çağın bahaneleri, geçerli değildir. Bunlar ancak kişinin kendisini kandırıp kendisini haklı çıkarma durumlarından başka bir şey değildir. Başıboş bırakılmayan dünyada dünyadakilerin de başıboş bırakılmaması gerektiğini vicdan sahibi herkes bilir.
Aile olmak noktasında birlikte hareket etmek de sorumluluklar bağlamında önem arz eder. Dünya, tek kişinin omzuna yüklenecek yükler kadar kolay değildir. Ailede sorumluluk, iki kişinin yüklenmesiyle kolaylaşır. İster kabul edelim ister kabul etmeyelim, ister feminist olalım ister olmayalım herkes birbirinden sorumludur. Bu sorumluluk sadece yaşadığımız dünyanın günlük rutinlerinde değil kulluk boyutunda da geçerli ve olmazsa olmazlardandır. Tam bu noktada Hz. Peygamber’in şu hadisi de bizim bu cümlemizi teyit edercesine karşımıza çıkıyor: “Bir kimse geceleyin hanımını uyandırır da ikisi de namaz kılarsa veya birlikte iki rekât namaz kılarlarsa zâkirîn ve zâkirâtın (Allah’ı çokça anan erkekler ve hanımların) arasına yazılırlar.” (Ebû Dâvûd, Tatavvu’, 18) Nafile ibadetlerde dahi erkeklere verilmiş bir sorumluluk var iken hiç kimse dünya meşgalelerinde kendi haline bırakılamaz. Bırakanlar mı? Peygamber (sav)’e iman edip etmediklerini bir düşünmeliler.
Şu çağın en çok kullanılan kelimesi, “sen bana karışamazsın ben kendi hayatımı yaşayacağım” şeklinde cümle dizisidir. Din, bize bu cümleyi kurduramaz ve imanı olan kimse sorumluluklarından kaçamaz. Herkes, maiyeti (sorumluluğu) altında olanlardan mesuldür. Başka bir ifade ile her nimetin sorumluluğu da vardır.
Bir insan eğer hak sahibi olduğunu ifade ediyorsa aynı zamanda sorumluluk sahibi olduğunun da bilincinde olmalıdır. Öğrencinin hakları var ise sorumlulukları da vardır. Komşu hakları var ise sorumlulukları da vardır. Ev sahibi hakları var ise sorumlulukları da vardır. Evlat sahibi olanın hakkı var ise sorumlulukları da vardır. Eş hakları var ise sorumlulukları da vardır. Anne-baba hakları var ise sorunlulukları da vardır. Amir hakları var ise sorunlulukları da vardır. Memur hakları var ise sorumlulukları da vardır. Köylü hakları var ise sorumlulukları da vardır. Şehirli hakları var ise sorumlulukları da vardır. Kısaca her bir nimet, hem hakkı hem de sorumlulukları ile vardır.
Netice itibari ile kimse kimseyi salıp çayıra Mevla kayıra diye kendi hayatına odaklanıp diğerini kendi haline bırakma hakkına sahip değildir. Dünyadan sorumluyuz, ülkemizden sorumluyuz, şehrimizden sorumluyuz, ilçemizden sorumluyuz, köyümüzden sorumluyuz, vatandaşlarımızdan sorumluyuz, hemşehrilerimizden sorumluyuz, akrabalarımızdan sorumluyuz, ailemizden sorumluyuz, eşimizden sorumluyuz, çocuğumuzdan sorumluyuz ve tabi ki kendimizden sorumluyuz. Aksi halde mi? Zalim ve cahil olarak ömrümüzü bitirmiş oluruz.