Halime Özdemir

Sana Vahyedileni Oku

Halime Özdemir

Okumak, insanın kendisine katacağı en büyük zenginlik ve en büyük servet. Yaş ilerledikçe insanın en çok meşgul olması gereken bir alan okumak… Hatta ilerleyen yaşla birlikte olgunlaşmanın ilk aşaması da çocuklukta ve gençlikte okumak… Ve ne çok okunacak kitap var şu dünyada. “İyi ki kitaplar var” dediğimiz bir evrende nefes aldığımız için ne kadar şanslıyız ve ne kadar çok nimete sahibiz. Bütün kitapların temelinde ve üstünde -Müslümanlar için- bir de kutsal olan var. Vahiyle gelen ve vahiyle bildirilen, Allah’ın kelamı. Allah ile konuşmak isteyenlerin o anki duygularına tercüman olan evrensel, mucizevi, okunulacak ve yaşanılacak bir kitap.

Her kitap, insana ve onun baktığı pencereye bir zenginlik katar. Kimi kendisini fark eder, kimi evreni, kimi kendisini sorgular, kimi hayatı sorgulattırır. Kutsal kitap ise insanın hayat serüveninde insana doğru yolu göstermek, onu uyarmak ve ona güzelliklerle dolu olan ahiret hayatını müjdelemek üzere indirilmiştir. Muhataplarına düşen görev, onu okumak ve daha da önemlisi onunla yaşamaktır. Hal böyle olduğu halde insan, unutma eyleminin başkahramanı olduğu için sürekli okumakla mükelleftir. Okumak, inşanî vasıfları korumak ve geliştirmek için zaruridir. İnsan, sürekli olarak kendisini yenilemeye ve bir rehber doğrultusunda hayatını yaşamaya zorunludur. Herkes, birbirinden farklı karakterde ve özellikte olduğu için her birey kendine göre bir hayat sürmekte ve neticede birçok farklılıklar meydana gelmektedir. Zaten yaşadığımız post-modern çağda her şey ama her şey olabilecekken mevzu dünya hayatı olunca birçok şekille karşı karşıya kalınması da kaçınılmaz hale gelmektedir. Bundan dolayı karmakarışık olmadan hayat, onu bir düzenleyici ile düzeltilmesi elzemdir.

İnsan “ne okuyacak” sorusunun muhatabıdır aynı zamanda. Okumanın farz olduğu kitapta neye göre hayat sürüleceği de bu sayede öğrenilmiş olunmaktadır. Allah, vahyin muhatabı olan Peygamberine şöyle bildiriyor: “Kitaptan sana vahyolunanı oku...” (Ankebût 29/45) Müminler, hayatın her alanında doğumdan ölüme her alanda vahyolunana göre yaşamak için vahyolunanı okumak zorundadır.

Burada Müslümanların özeleştiri yapması ve öncelikle “Kaç Müslüman kitapta olanı okuyor?” akabinde ise “okuduğunu yaşıyor mu?” diye sorması gerekir. Burada şuna da dikkat çekmek zorundayız. Bir kısım kişiler evet vahyi okuyor ama sadece Arapçasını okuyarak ne istenildiği sorulmadan ve sorgulanmadan okuma gerçekleştiriyor. Bir kısmı ise gerçekten anlamak için okuyor. Fakat burada nasıl okunmalı sorusunun cevabı, bu Kur’an-ı Kerim’i hem ibadet maksatlı hem de yaşamın rehberi olarak okuma meselesidir. Çünkü eksik olan veya okunmayan şey, Kur’an’ı yani vahyi hayattan uzak tutarak adeta onu öteleyerek yaşama şeklinin giderek artmasıdır.

Bu vahyolunanı okuma şeklinin ehemmiyeti şu şekilde olmak zorundadır: “Rabbinden sana vahyolunana uy...” (En’am 6/106) Vahyedileni okumak, ona tabi olmayı gerektirir. Aksi takdirde herhangi bir roman veya hikaye okur gibi okumak değildir Müslümandan istenilen. Bütün kitaplar için geçerli olan bir şey vardır: Bilgiye ulaşmak ve amaç ise insanın kendisini geliştirmesi ama olumlu anlamda geliştirmesini sağlamak. Vahyolunan kitap ise hem rehber hem yol gösterici hem de bize emrolununa uygulamak esasını oluşturmasıdır.

Kitabın okunma gayesi, açık ve nettir: Çünkü okunulan Kitap, Müslümanı Rabbine ulaştıracak ve yaklaştıracaktır. Buna niyeti olan için... Keşke niyetlerimizi bir kontrol edebilsek? Keşke niyetlerimizi sorgulama imkanımız olsa? Keşke niyetlerimizin önemini anlayabilsek? “Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku! Onun kelimelerini değiştirecek hiç kimse yoktur. Ondan başka bir sığınak da bulamazsın.” (Kehf 18/27) İnsan! Sen hangi sığınağa sığından da Rabbinin kitabından uzak duruyorsun? 

Peki bir diğer soru da önemli. Çünkü toplumumuzda kitap okuma hele hele Allah’ın kitabını okuma şekilleri de farklı farklı. Hatta yaşa göre de farklılıklar mevcut. Çünkü bizim ülkemizde Kur’an-ı Kerim’i okuma denildiğinde insan sayısınca değişiklikler var. Böyle olunca da okumanın gayesini ortaya koymadan yapılan okumaların “nasıllığını” düşünmek zorundayız. Kitap neden vahyolundu? Bu sorunun cevabını bilirsek okuma sebebimizi ve gayemizi de belirlemiş oluruz. Kitabın iniş gayesi ayan beyan ortada: “Bu bir mübarek kitaptır ki onu sana, insanlar ayetleri üzerinde iyice düşünsünler, akıl iz‘an sahipleri ondan dersler, öğütler alsınlar diye indirdik.” (Sa’d 38/29) İşte merkezi nokta tam da burası. Müslümanın en önemli eylemi, düşünmesi gerektiğidir. Her ayet, ders içindir. Her ayet, öğüt almak içindir. Her ayet, bu benim hayatımda ne nerede nasıl olmalı sorusunun cevabını sunarken rehbersiz yaşamlar yanlışlıklarla dolmuyor mu? Bu şekilde sorgulayarak yani aklederek kitap okunursa maksat hasıl olacaktır. Sormadan ve sorgulamadan okunulan kitap, kişiye ne kazandırır ki?

Vahyolunan kitaba karşı tavrımızın nasıllığı da bildirilmiştir. Dinde keyfiyet yoktur. Hal böyle olunca da “ben” ile başlayan cümlecikler bir anlamda kibrin yansımasıdır. Müslümanın “bana göre” diye başlayan her bir cümlesi, vahyi yok saydığının bir göstergesidir. Çünkü dinin sahibi biz değiliz ki bize göre diye hayatın kuralını yaşayalım. Bizim olmayan dünyanın kuralınız biz koyamayız. O zaman kargaşa ve kaos kaçınılmaz olur. Müslümanın yapacağı şeyi belli: “Artık sana vahyolunan kitaba sımsıkı sarıl; şüphesiz sen doğru yoldasın.” (Zuhruf 43/43) Ya kitabı öteleyip arkaya itersek hangi yolda oluruz? İşte bütün bunlardan dolayı her Müslüman kendisine vahyedileni okumak ve onunla yaşamak amel etmek zorundadır. Peki değerli okuyucu? Siz neyi, neden, nasıl okuyorsunuz? Sahi, siz size vahyedileni okuyor musunuz?

 

Yazarın Diğer Yazıları