Sözünüzün Güzel Olduğunu Düşünüyor Musunuz?
Halime Özdemir
Ağızdan iki türlü söz çıkar, ya güzel ya çirkin. İkisinin sahibi de insandır ve her insan kendisine yakışan sözü dünyada var eder. Sözlerin kaynağı, kalptir ve herkes kalbinde olanı diliyle ortaya döker. İnsanın kalbi kirli ise sözlerinde de kir vardır. Eğer insanın kalbi temiz ise o kişi istese de elinden ve dilinden kötü söz çıkaramaz. Bu açıdan kalpleri karartmadan ömür sürmek, sözü güzel insanları var edecektir dünyada. Peki ama nedir bu güzel sözlü olmak? Acaba bunun bir kriteri var mı? Takip edilecek bir yol var mı? İşte tam da burada şu ayet yolumu aydınlatıyor: “Allah’a çağıran, dine ve dünyaya yararlı iş yapan ve “Ben Müslümanlardanım” diyenden daha güzel sözlü kim vardır?” (Fussilet 41/33)
Güzel sözlü kişinin yolunun Allah’a çıkması ve O’na çağırması gerek. Sadece kendisinin Allah’a yönelmesi değil O’nun yoluna da davet etmek şart. Allah’a yardım etmesi, Allah’ın dinine, peygamberine ve kitabına yardım etmesi gerekir. Ağızdan çıkan her bir kelam, icra edilen her bir eylem de kişiyi Allah’ın yoluna götürmezse ondan güzel söz sadır olmamış olur. Güzel sözlü olduğunu düşünen insanın, hem dine hem de dünyaya yararlı işler yapması şarttır. Yani eylemsiz söylem, kişiyi güzel sözlü etmeye kadir değildir. Nedir dine ve dünyaya yararlı iş? İnsanoğlunda şöyle bir algı var sanırım. -umarım yanılıyorumdur- Bir kısım insan sanki dünyada yaşamıyormuş gibi sadece ahiret diyerek ama yaşamadan yaşıyor, bir kısım insan ise sanki hep dünya varmış gibi ahireti unutarak pervasızca yaşıyor. Oysaki dünyadaki yaşam ile ahiretimiz şekillenecek.
Önce şu konuda anlaşmamız lazım. Ben Müslümanım diyenler ve Müslüman kimliğine sahip olan bireyler üzerinden örnekler vereceğim. Peki ama dine ve dünyaya yararlı iş denilince ne anlaşılması lazım? Konunun önce şöyle bir sınırlarını çizelim. Din, insanın uyandığı andan tekrar uyuyacağı ana kadar geçen zamandaki her anında etkili olması gereken bir mefhumdur. Yani dini, hayattan yoksun bırakıp salt kuralsız bir hayat ekseninde ilerleyemeyiz. Bu açıklama burada bir dursun konuya tekrar dönelim.
Nedir dine ve dünyaya yararlı iş? Çok geniş bir perspektiften bakmak zorundayız. Çünkü din, hayatın içerisindedir. Mesela insan davranışları ve ahlakı üzerinden ilerleyelim. Bir kişi yalan söylüyor ise dinine de dünyasına da zarar vermiş olur ve onun zararı sadece ve sadece kendisinedir. Mesela bir insan dürüst değilse, ikiyüzlü ise, haksız ve adaletsiz iş yapıyorsa, ekonomik olarak hak etmediği bir kazanç sağlıyorsa, üç kuruşluk maldan beş kuruş elde ediyorsa, insan kalbini yok sayıyorsa, samimiyetsiz ise kısaca hayatı kendi kurallarına göre yaşıyor ve yerin göğün sahibini ve O’nun kurallarını yok sayıyorsa ağzından bal damlasa dahi güzel sözlü olamaz.
Hepimiz nefes aldığımız dünyaya fayda sağlayacak işler yapmak zorundayız. Boş boş oturup aylak aylak gezerek ömür tüketmek, halk arasındaki tabirle Allah’ın bir kuluna dahi fayda sağlamadan yaşamak ile güzel söz söylenilmez. Veya “kimseye zararım yok” diyerek de kişi kendini güzel sözlü ilan edemez. Çünkü öyle kimselerin genelde kimseye de faydası yoktur. Dünya, her saniye eylemde bulunulacak bir geçici mekandır.
Peki ama insan “güzel sözlü” olmayı nereden ve nasıl öğrenir? Bunun bir kriteri var mı? İşte bu konuyu da bilmek zorundayız. Çünkü herkes kendince güzel söz söylediğini zannediyor. Hangimiz ben kötü sözlüyüm diyerek yaşıyor ki? Hiç kimse... O zaman insanların ama özelde Müslümanım diyenlerin takip edeceği güzel bir yol olması gerekir. Bunu da kerim kitaptan öğreniyoruz. Rabbimiz, “Allah sözün en güzelini, birbiriyle uyumlu ve bıkılmadan tekrar tekrar okunan bir kitap olarak indirdi. Rablerinden korkanların, bu Kitab’ın etkisinden tüyleri ürperir, derken hem bedenleri ve hem de gönülleri Allah’ın zikrine ısınıp yumuşar. İşte bu Kitap, Allah’ın, dilediğini kendisiyle doğru yola ilettiği hidayet rehberidir. Allah kimi de saptırırsa artık ona yol gösteren olmaz.” (Zümer 39/23) buyurur. Fatiha ile başlayıp Nas Suresi ile biten kitaptaki sözlere kulak vermek ve uygulamak, insanın hem dinine hem de dünyasına faydalı işler yapmasını sağlayacaktır. Kitaba sırtımızı çevirip yaşadığımızda ise hem dinimize hem dünyamıza yazık etmiş oluruz.
Fussilet Suresi’ndeki ilgili ayette dikkat çeken bir konu daha var: Müslümanım demek. Güzel sözlü olmak için dine ve dünyaya yararlı iş yapmak yetmiyor buna ilaveten kişinin “ben Müslümanım” diyerek dini kimliğini bilmesi, koruması önce kendisine sonra çevresine söz ve davranışlarıyla göstermesi esastır. Burada şu konuya dikkat çekmek istiyorum. Bazı Müslümanlar, kimliğini belli etmeyen davranışları ve ibadetleri yapmakta iken belirli ortamlarda o kimliklerini gizleme eğiliminde olabiliyorlar. Mahalle baskısı mı diyelim özgüven eksikliği mi diyelim dışlanma korkusu mu diyelim bilemiyorum ama kişiliğimizi ortaya koyan her bir eylem ve söylemde “Müslümanım” dediğimizde ancak güzel sözlü olmuş oluruz. Hal böyle olunca Müslüman kimliğine yakışmayan her bir davranış ve söz, güzel olarak kabul edilmemektedir.
Güzel söz sahibi olmak için de yönümüzü Kur’an’a dönüp hayatımızı onun ekseninde yaşamak zorundayız. Rehber olarak almadığımız her bir ayet, sözlerimizin çirkinleşmesine sebep olacak ve nihayetinde bu, davranışlarımıza yansıyacaktır. Gerekli olan sadece okumak değil, okumakla birlikte düşünmek ve hayatın içerisinde hayatı yaşamak... Bu üçlü gerçekleşmedikçe güzel sözlü olmamız imkan dahilinde değildir. Şunu unutmayalım ki, “Andolsun biz, Kur’an’ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?” (Kamer 54/17, 22, 20, 40) Ne dersiniz düşünüp de öğüt alarak güzel sözlü olmayı hak edecek bir hayatımız var mı?