Çaba Bizden, Takdir Allah'tandır
Serap Oruç
İstanbul’da Fatih ilçesinin kalabalık sokaklarının arasında apartmanların dibine sıkışmış küçük mütevazı bir camii yükselir: Adı Sanki Yedim Camii'sidir. Adını duyunca insan ister istemez duraksıyor. Çünkü bir ibadethanenin “Sanki Yedim” gibi bir ad taşıması kulağa garip geliyor. Ancak hikâyesini öğrendiğimizde, aslında camii insana değerli bir ders veriyor.
Rivayete göre -ki rivayetler kimine göre kurmaca denilip geçilmekte- 18. asırda, İstanbul'da Keçeci Hayreddin Efendi adında bir esnaf yaşamış. Gelir durumu orta halli olan Hayrettin Efendi ihtiyacı olanın fazlası dışındaki her isteğinin karşısında “sanki yedim” diyerek sabredermiş.
Çok zâruri olmayan, vazgeçebileceği isteklerinin masraflarını camii yaptırmak için niyetlendiği hususi kesede biriktirirmiş.
Bir tabak kebap, bir çift kundura, bir palto, bir pantolon, bir fincan acı kahve, helva, muhallebi, boza…
Hepsini “sanki yedim” diyerek ertelermiş. O anki arzusunu bastırır, parasını camii için niyetlendiği kesesine koyarmış. Yıllarca sürdürmüş bunu. Bu küçük fedakarlıklarının toplamı sonunda, bir camii inşa edecek kadar birikmiş kesesindeki para miktarı.
Peki bugün bizler kendimize şu soruyu sorsak;
bugün neyi “sanki yedim ya da giydim” diyerek erteleyip, yarına bir umut bırakabiliriz? Bu hikâye sadece bir camiinin inşasının hikâyesi değil, büyük bir hayalin sabırla gerçeğe dönüşmesinin hikâyesidir.
Sanki Yedim Camii, sadece taş, tuğla ve harçla değil; iradeyle, kararlılıkla, hayale olan inançla inşa edilmiştir. Orta halli bir esnafın nefsine “hayır” demesi ile inşa edilmiştir. Bizlere insanlığımızdan geri kalan ne varsa onu korumak zorunda oluşumuzu fark etmemizi sağlamıştır.
Bugün bizlerde bu örneği sahiplensek, bu sorumluluğu biraz üzerimizde taşımaya niyetlensek hepimizin kendi gücü oranında yapabileceği şeyler vardır elbet. Sadece para değil; biraz vicdan, biraz empati, biraz zaman ile ihtiyacım dışında dediğimiz kıyafet ya da bende kilo yapıyo diye yedikten sonra söylendiğimiz o tatlının giderleri bir çocuğun defterine, kalemine, bir burs fonuna, bir fidan dikimine ayırabilsek ya da birkaç saat vakit ayırdığımız tv dizilerine ayırdığımız vaktimizi bir çocuğun ders çalışmasını desteklemek için ayırabilsek, küçük bir insanın büyük sandığı hayaline ulaşmasına vesile olabilsek.
Belki yarının dünyasına da bizden güzel izler kalır.
Her gün tüketim kültürünün, sahte reklamların, sosyal medyanın kışkırttığı arzularla boğuşuyoruz. Hep daha fazlasını istiyoruz. Farklı bir krem kullanırsak güzelleşeceğiz zannediyoruz. O marka şampuanla başka insan olacağımızı sanıyoruz. Herkese sunulanla başkalarından üstün görüneceğimizi düşünüyoruz. Oysa bir an durup “sanki yedim” diyebilsek daha gerçekçi hayaller benimseyebilsek, daha yüce bir amaç için fedakârlık yapabilsek belki daha huzurlu, mutlu olacağız ve geleceğin dünyasına daha kıymetli hatıralar bırakacağız arkamızda.
Bir kahveyi, bir kıyafeti, bir elektronik eşyayı almadığımızda hayatımızdan bir şey eksilmeyecek; ancak belki geleceğimiz daha sağlam bir inşaa kazanacak. Dayanışmayı, biz duygusunu, insanın insana şefkatini baş tacı edeceğiz. "Çaba bizden, takdir Allah'tan" sözünün hakkını vereceğiz. Saygılar.