Serap Oruç

Dünya Bizim Ellerimizle Bozuldu

Serap Oruç

Kur’an-ı Kerim’de Rûm Suresi 41. ayet şöyle der: “İnsanların elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde bozulma ortaya çıktı. Belki dönerler diye Allah onlara yaptıklarının bir kısmını tattırıyor.”

Bu ayet yalnızca içinde yaşadığımız dünyanın değil, insanın iç dünyasının da ne kadar bozulduğunu gösteren güçlü bir uyarı gibi. Çünkü insan, önce içini bozar; yani kalbini. Sonra kurduğu şehirleri, ilişkileri, adaleti ve değerleri...

Oysaki her insan tertemiz bir fıtratla doğar. İçinde merhamet, adalet, sevgi ve vicdan tohumlarıyla. Ancak zamanla, hayatın hileleri karşısında bozulmaya başlar.

İnsanın ilk bozuluşu; ilk yalanı kendine söyleyip inanmasıyla başlar.  Ardından başkalarını kandırmaya alışır. Güven veren bir insan gün gelir güven yıkan bir insan haline gelir. Ve yavaş yavaş hayatın türlü hileleriyle tanışırız. Kimi zaman korunmak adına, kimi zaman ait olmak adına, kimi zaman sevilmek uğruna saf ve sağlam yanlarımızı bozarız.

Kendini korumak adına, zamanla başkalarını kırmanın da normalleştiği bir kalp oluşur.

Kırıldığımız yerde kırmaya, aldatıldığımız yerde aldatmaya, dışlandığımız yerde dışlamaya başlarız.

Bu davranışlarımızla kendimizi kazandığımızı zannederiz; oysa en derin yerimizi kaybederiz insanlığımızı kaybederiz!

Peki İnsan Neden Bozulup Bozmayı Seçer?

Aslında çoğu zaman bozulmayı ve bozmayı seçmeyiz; sadece sağlam kalmanın çilesine katlanmayız.

Çünkü sağlam kalmak için uyanıkların arasında saf halini bilinçli bir dirençle koruma altına alman gerekir.

İşte bu çok zordur ve kendimize şu soruları sormayı bırakmak bozulmanın ilk adımı olur: “Ben bu dünya için nasıl bir sorumluluk taşıyorum?”

“Arasında yaşadığım insanlar ve sevdiklerim için, kapasitem ve sınırlarım dâhilinde ben ne yapabilirim?”

Bu soruları kendimize sormayı unuttuğumuz her an, vicdanımızı biraz daha terk ediyoruz.

Çünkü bozulma çoğu zaman büyük şeylerle oluşmaz; küçük soruları kendimize sormayı erteleyerek ya da bırakarak oluşur.

Sustuğumuz yerde büyür, görmezden geldiklerimizde cesaret bulur.

Çünkü bozukluğun sıradanlaştığı bir dünyada, sağlam olmayı seçmek bir başkaldırıdır. Ve bazen en iyi onarım, sadece bozmamaktır.  Küçük onarımları küçümsememektir.

Bazen susmak değil, hakkı söylemektir.

Bazen bir çöpü yerden almak, bazen bir kalbi onarmak; hepsi birer sorumluluktur. Mesela haksızlığa ses çıkartmak ya da bir kalbi onarmak bütün dünyayı onarmak kadar kıymetlidir.

Bazen bir tebessüm, bazen bir susuş, bazen bir hakikati incitmeden dile getiriş…

Hepsi bu büyük bozulmanın içinde birer onarma eylemidir.

Şimdi, her şeyin bulanıklaştığı bu zamanda, belki yeniden durup niyet etmeliyiz. Daha sade yaşamaya, daha çok düşünmeye, daha az incitmeye ve incinmemeye...

Hayat ve içinde karşılaştığımız insanlar her zaman adil olmayabilir. İnsan her zaman güçlü de hissetmeyebilir. Fakat kendine sadık kalmak, vicdanını terk etmemek, fıtratını unutmamak… İşte bunlar insan kalmanın en saf ve sağlam halidir.

Çünkü dünya, bizim ellerimizle kirletildi ve bozuldu.

Belki yine bizim ellerimizle temizlenebilir ve onarılabilir.

Bazen de tüm çabalarımıza rağmen elbette onaramadığımız şeyler olur. İşte tam da o noktada şöyle dua edelim: “Allah’ım, bize değiştirebileceğimiz şeyleri değiştirmek için güç ve cesaret ver; değiştiremeyeceğimiz şeyleri kabullenmek için sabır ver, ikisini ayırt edebilmek için de akıl ver.”

Saygılar.

 

Yazarın Diğer Yazıları