Hayat Sana Hep Güzel
Serap Oruç
“Dün gece yâr hanesinde
Yastığım bir taş idi,
Altım çamur, üstüm yağmur,
Yine gönlüm hoş idi.”
Bir Erzurum türküsü böyle diyor ve türkünün bu satırları, aslında hayata dair derin bir hakikati bizlere anlatıyor.
Altı çamur, üstü yağmur…
Her bir insanın, her yanını saran zor koşullar. Yastığı taş, uykusu yarım, yolu çetin. Yine de gönlü hoş. Çünkü insan, kimi zaman en dar vakitlerde bile genişleyebiliyor.
Türkü başka bir satırında ise şöyle devam ediyor:
“Bir dağ ne kadar yüce olsa,
Dağ kenarı yol olur.”
Bizlere ne kadar kıymetli bir öğüt bu. Ne kadar büyük görünürse görünsün, hiçbir dağ aşılmaz değildir. Yani insan hayatı da böyledir. Karşısına çıkan engeller kimi zaman koca bir dağ gibi yükselir. İşsizlik, geçim sıkıntısı, kayıplar, sınavlar, kırgınlıklar ve dahası…
Her biri, insanın yolunu kapatan koca bir dağ gibi durur önünde. Ancak türkünün dediği gibi, her dağın kenarında mutlaka bir yol vardır. Belki uzun, belki dolambaçlı, belki yorucu ancak mutlaka bir yol bulunur.
Hepimizin yükü farklıdır. Hepimiz omzumuzda ve gönlümüzde görünmeyen yükler taşırız. Kimimiz yüklerimizi saklarız, kimimiz haykıra haykıra yürürüz. Ama hiçbir yük, dışarıdan göründüğü kadar hafif değildir.
Sadece aramızdan bazılarımız bazılarımızdan daha iyi taşır yüklerini ve bazılarımız tarafından sanılır ki onun yükü benim yükümden daha hafif... Tam dağı tırmanıp elimizin tersiyle alın terimizi silerken, dizlerimizin dermanı kesilmişken, ayaklarımızın tabanı sızlıyorken tükenmemek için nefesleniyorken bir ses gelir kulağımıza "Hayat sana hep güzel."
İnsanı en çok yaralayan sözlerden biridir bu söz. Çünkü kimseye hayat hep güzel değildir. Hepimiz, görünmez yüklerimizi taşıyan hamallarız.
Kimi zaman kimsenin bilmediği borçlarla boğuşuruz, kimi zaman içimizde sakladığımız korkularla, kimi zaman yalnızlıkla, kimi zaman hastalıkla, kimi zaman özlemle... “Hayat sana hep güzel” diyenler, aslında bizim dağımızı görmeyenlerdir dahası görmek istemeyenlerdir.
Hem mesele de zaten hayatın hep güzel olması değildir. Mesele, hayatın zor yanlarını da kabullenebilmektir. Dizlerimizin dermanı kalmadığında yeniden ayağa kalkabilmektir. Yolumuz uzadığında, koca dağın eteğinde nefeslenip yeniden devam edebilmektir.
İşte bu yüzden, birbirimizin yükünü küçümsememek gerekir. Birinin derdi bize küçük gelebilir ama o kişi için koca bir dağdır. Bizim yolumuz başkasına düz görünür ancak belki de dikenlerle doludur. İnsan, başkasının sınavını yaşamadan, onun terinin miktarını kendisi akıtmadan, onun dizindeki titremeyi hissetmeden yargılamamalıdır.
Hayatın bize öğrettiği en büyük derslerden biri de şu olmalıdır: Kimsenin yükü kimseninkinden hafif değildir. Her yük miktarı, sahibinin taşıyabilme kapasitesine göredir. Ve insan kendi dışına çıkıp kendisini değerlendirip neyi, nerede, neden istiyorum; doğru mu yanlış mı yapıyorum diyebildiği kadar altındaki çamurun içinde, üstündeki yağmurun sırılsıklamlığında bile gönlünü hoş edebildiği kadar hayatını lezzetlendirir, güzelleştirir ve gerçekten zenginleştirir. Saygılar.