Serap Oruç

Kalbimizde Acı Tatlı Yan Yana

Serap Oruç

Mevlânâ demiş ki:

“Dünyada iki deniz vardır: biri acı, biri tatlı.

İkisi yan yana akar da birbirine karışmaz.

Aralarına görünmez bir perde çekilmiştir; Hakk’ın emriyle sınırları bellidir.

Oysa bu iki denizin kaynağı birdir; o kaynak aşkın kaynağıdır.

Ey gönül eri, sen denizlerin renginde oyalanma, suyun aslına var.

Tatlıyı da geç, acıyı da geç; o kaynağa var ki orada ayrılık yoktur, orada vuslat vardır.”

Bu sözleri okurken insanın aklına, zamanın içinde kendi yaşadıkları geliyor. Hayatın içinde tatlılarla da karşılaşıyoruz, acılarla da…

Bazen bir tebessüm, bazen bir gözyaşı oluyor yolumuz ve yolumuzdaki yoldaşımız. Kimi zaman sadakati, kimi zaman ihaneti tadıyoruz. Kalbimizde tatlı ve acı yan yana yaşıyor. Ve biz, bu iki denizi aynı kalpte taşımaya çalışıyoruz.

Fakat asıl mesele, ne tatlının ne de acının kalıcı olmayışı. İki hâl de gelip geçici. Kalıcı olan; bizim bu hâllere yüklediğimiz anlam. Mevlânâ’nın sözü tam da burada anlam buluyor:

‘Tadına Aldanma, Acıya Takılma; Kaynağa Var!’

Bu zamanın insanı olarak bizler, çoğunlukla “tatlı” olanın, kolay olanın peşinden gidiyoruz. Hemen hepimiz mutluluğu, konforu, neşeyi, başarıyı, sayılmayı, sevilmeyi istiyoruz. Acıdan, zorluktan, emekten, sevmekten sakınıyoruz. Karşımızdakinden beklediğimizin aynısını biz sunmak istemiyoruz, sunmuyoruz.

Ruhsal olgunluk, bu ikisini de aynı gözle görebilmektir. Tatlı geldiğinde şükretmek, acı geldiğinde sabretmek değil sadece.

Her ikisinin de karşısında kaçmadan, aynı dengede durarak üzerine gidebilmektir.

Bu yüzden Mevlânâ “ikisini de geç.” diyor. Çünkü esas olan, o iki denizi birden besleyen kaynağa ulaşmaktır.

O kaynak ki Allah’tır. O kaynak ki aşkın ta kendisidir. İnsan, o kaynağa vardığında ne tatlının şımartan etkisine, ne de acının yıkan hüznüne muhtaç kalır. Orada ne ayrılık vardır, ne endişe… Orası huzurun, teslimiyetin ve tamamlanmanın yeridir. Ödediğimiz bedelleri anladığımız yerdir.

Gelin, hayatımıza şöyle bir bakalım:

Hangi olaylar bizi tatlıya bağımlı, acıya dirençsiz hale getirdi?

Neden sürekli bir şeyler iyi olsun, güzel gitsin diye çırpınıyoruz?

Ya da neden zorluklar gelince hemen sarsılıyoruz?

Belki de asıl sorun, suyun tadına değil, özüne bakmayı unutmuş olmamızdır.

İki deniz Yani iki hâl, yani iki duygu… Bunlar yaratılmıştır ve geçicidir. Ama onları yaratan kaynak ebedîdir. O kaynağa yönelen insan; artık ne lezzete esir olur, ne de acıya mahkûm. O, hayatı bir bütün olarak kabul eder ve her anı Yaratan’dan bilip iç huzura erer.

Hasılı kelam, belki de bugün bize düşen; yaşadığımız acı tatlı ne varsa, aynı gözle seyretmektir. Mevlânâ’nın işaret ettiği o ilâhî kaynağa doğru yürümektir. Oraya varıldığında artık hiçbir şey tesadüf, hiçbir şey boşluk değildir.

Orada her şeyin ötesinde olan mânâ görülür. Saygılar.

 

Yazarın Diğer Yazıları