Nezaketli Vicdan, Duyarlı Bilinç
Serap Oruç
Bazen karşında kötülük sapasağlam durur. Eğilmez, saklanmaz, utanmaz. Olduğu gibi dimdik… Sertçe, kabaca, zalimce. Ve sen, onun gözlerinin içine bakarsın bakmalısın ancak kirlenmeden.
Rahmetli Alev Alatlı'nın da dediği gibi; "Kötünün gözünün içine bakacaksınız ama kötü olmayacaksınız."
Ne kadar basit görünüyor değil mi bu cümle? Kimimize göre bir kaç kelime işte. Oysa yaşadığımız hayat tam olarak bunu başarabilmemizi istiyor aslında bizden belkide… Zirâ kötülük sadece karşında durmaz, er geç günün birinde sana dokunur. Seni biçimlendirmeye çalışır. Senin içine sızar ve seni sana benzemez hâle getirir.
İşte tam burada hatırlamamız gereken bir başka söz süzülüp geliyor zihnime.
“Hâl sarîdir. Sirayet eder.”
Yani ne demek bu?
Yanında bulunduğun, baktığın, alıştığın, maruz kaldığın her şey… Bir süre sonra sana geçer. Kalbin temiz bile olsa, niyetin iyi ve güzel bile olsa çevrende dolaşan hâller sana bulaşabilir. Sakinken öfkeli, merhametliyken kırıcı olursun. Zamanla kaskatı bir vicdanın sahibi de sen olursun. Sen istemesen de olur bu. Çünkü insan, yakınında olana olanlara dönüşür fark etmeden.
Bu yüzden kötülüğün gözüne bakarken vicdanını koruman gerekir.
Yüreğini korumak gerekir… Kinle değil, kibirle değil, bilinçle bakmak… Suskunluğu korkudan değil, olgunluktan seçmek…
Bunlar zordur ancak insanı insan olduranda bu zorluklardır.
Çünkü mesele sadece dışarıda gördüğün kötülükle değil, ona benzememekle ilgilidir.
İhanete uğradığında ihanet etmemek.
Kırıldığında başkasını kırmamak.
Adaletsizliğe uğradığında adaletsizce cevap vermemek. Haksızlıklara isyan ederken başkasına haksızlık etmemek.
Yoksa o kötülüğün bir parçası olursun. Kötülerden olursun.
Kalabalıkların kiri bulaşır sana, sosyal medyanın dili geçer ağzına, sokaktaki kayıtsızlık siner ruhuna.
Kötülük öyle bağıra çağıra gelmez. Zarar vererek gelmez. Bazen sessizlikle, bazen sıradanlıkla, bazen de “beni ilgilendirmez” diyerek yaklaşır.
İşte orada başka bir kötülük başlar: Duyarsızlık.
Çünkü artık kötülük karşısında dik durmak bir cesaret işi değil, nadir bir erdem hâline geldi.
Kimse karışmak istemiyor.
Kimse taşın altına elini koymuyor.
Bir çocuk ağladığında herkes başını çeviriyor.
Bir adaletsizlik olduğunda "aman bana dokunmasın" duygusu galip geliyor.
Oysa kötülüğün bir yüzü de budur: Görüp susan gözler, duyup unutan kulaklar, bilip sırtını dönen insanlar. Vefası eksilen kalpler.
Duyarsızlık, kötülüğün en sessiz hâlidir. Ve sirayet etmesi en kolay olanıdır. Çünkü gürültü yapmaz. Kandırmaz. Sadece alıştırır.
Ve sen bir gün, kendini fark etmeden şunu söylerken bulursun:
“Bende bir şey yapamam. Sorumluluk alanım değil ki…”
İşte orada başlar kopuş.
Orada başlar insanın kendi vicdanından uzaklaşması.
Ve orada, o sessizlikte, kötülük büyüdükçe büyür, yayıldıkça yayılır.
O yüzden bazen gözünün içine baktığın şey kötülüğün ta kendisi değil, senin kayıtsızlığın olabilir.
Ve insan kirlenmeden yaşayabilmek için, önce hissedebilmeyi hisden hissedar olabilmeyi kaybetmemeli.
Modern dünyanın en tehlikeli alışkanlığı belki de şu:
Hiçbir şeye ve hiç kimseye tam olarak dokunmamak.
Ne acıya, ne neşeye, ne sorumluluğa, ne sevgiye, ne yıkıma. Her şey uzaktan, filtreli, kontrollü. Her şeye kurulan şu duyarsızlık cümlesi “Ben karışmam”...
Oysa insanlık, temasla büyür.
İnsan dediğin, dokundukça iyileşir. Dert dinledikçe teselli bulur. Başkasının yükünü biraz da olsa taşıyınca insanın kendi kaderi anlam kazanır.
Ancak şimdilerde kalın duvarlar ördük herkese yada aslında bizzat kendimize.
Sosyal mesafeler değil bu.
Vicdan mesafesi.
Belki kötülük bir seçim değildir ancak duyarsızlık çoğu zaman seçimdir ve konfordur. Çünkü, iyilik yorar. Duyarlılık tüketir. Bir şey yapamasan bile, hissetmek dahi ağır gelir insana.
Ancak orada o detayda başlar insan olmak:
Hissetmekten kaçmamakta.
Bazen hiçbir şey yapamayacağını bilsen bile, göz göze gelmekte. Elin ve kalbin titreyerek bile olsa bir omuza dokunmakta.
Bir “iyi misin?” sorusu, bazen bir insanı bir insan da tüm dünyayı değiştirebilir. Ancak o soruyu sormaya herkes korkuyor artık.
Çünkü bu soruyu sormak cesaret ve güç meselesi. Nezaketli vicdan, duyarlı bilinç meselesi.
Kimsenin bakmadığı yere bakmak, durmadığı yerde durmak, duymadığı sesi duymak. Ağladığında başını çevirip gözünü kaçırmak yerine başını ondan yana çevirmek, gözlerine bakarak yanına ilerleyebilmek ,dünyanın kirine karşı durabilmek için yürümek, yanaşabilmek.
Hasılı kelam vicdan, görünmez başkaları bize baktığında hissedilir. Kötülük ise şaşalı, gösterişli ve kirlidir.
Saygılar.