Serap Oruç

O Kuyu Seni Senden Kurtarır

Serap Oruç

“Nerede Mansur şarabı içti isen, oraya baş koy, yat." Çünkü meyhaneden çıkıp yolunu kaybeden, her ahmağın maskarası olur.

Hızla akan hayatın hızına kendini kaptıran bizleri bazen bir söz durdurur, yıllarca bize  anlatılan binlerce nasihatin yerini tek başına doldurur. Başımızı ellerimizin arasına alıp düşünmeye durdurur. İşte Hakîm Senâî’nin bu sözü de bizi durduran, bizi düşündüren sözlerden biridir. 

Bu söz bana hem tasavvufi derinliği hem de günümüz insanına verdiği mesajla oldukça etkileyici geldi.

Zira bu sözün merkezinde iki kavram var: Mansur şarabı ve meyhane. Buradaki “şarap”, bildiğimiz alkol değil; mecazdır. Tasavvufta şarap; aşkı, vecdi; ilâhî sarhoşluğu temsil eder. “Mansur şarabı” ise Hallâc-ı Mansur’un yaşadığı o derin aşk hâlidir; benliğini yakıp “Enel Hak” (Ben Hakk’ım) diyebilecek kadar kendinden geçiştir.

Senâî der ki: Eğer bir gün o aşkın tadına vardıysan, eğer bir kere olsun o hakikati içtiysen, başka yer arama. O mekânda kal, orada teslim ol. Çünkü o aşkın dışına çıkan, oradan uzaklaşan, içindeki susuzluğu başka kaynaklarla gidermeye çalışan kişi, er ya da geç maskara olur. Hem nefsin hem dünyanın hem de kalabalıkların oyuncağına dönüşür.

Zira meyhaneyi terk edip “ayıklık” taslayan insan, ne gerçekte sarhoştur ne de gerçekten ayık. Arada kalır. Kafası karışır. Gönlü bulanır. Bir zamanlar tattığı aşkı inkâr eder ve kendini düzene uydurmaya çalışır. Ancak içindeki boşluk ona hep gerçek sarhoşluğun huzurunu hatırlatır. İşte o zaman, yolunu şaşırır ve kaybeder.

Bugün modern hayatta da bu “meyhaneden çıkanlar” çoktur. Bir zamanlar arayandı, hakikatin peşindeydi belki. Gönlünü yakmıştı, bir yerlere baş koymuştu. Ama sonra o arayışı terk etti. Kalabalıklara karıştı. Mantığın, dünyevîliğin, hesap kitap işlerinin arasında eski hâlinden utanır oldu. Aşkı inkâr etti. Vecdi küçümsedi. Ve sonra ne mi oldu?

Maskara oldu. Herkesin şekline girdi, herkesin sözüne kandı, yönünü ve yolunu şaşırdı.

Oysa Senâî’nin dediği gibi: Baş koyduğun yeri inkâr etme.

Aşkın geldiği yeri terk etme.

Kalbini titreten, ruhunu sarhoş eden hakikatten uzaklaşma.

Çünkü bir kez içtin mi, o aşk seni çağırır. Sen onu terk etsen bile o seni bırakmaz. Ama sen kendini kandırırsan, her köşebaşı seni başka yöne savurur.

Bu söz aynı zamanda sadakati öğretir bize. Duygulara, maneviyata, öz benliğe sadakati… Her şeyin değiştiği, herkesin yön değiştirdiği bir çağda, insanın kalbini bulduğu yere baş koyması ne büyük cesarettir, değil mi?

Çünkü bu çağ, sarhoşları değil, akıllı geçinen ama hakikatten bihaber olanları yüceltiyor. O yüzden “delice sevene" deli deniyor; aşkını koruyana “zayıf” gözüyle bakılıyor. Ama asıl zayıflık, o meyhaneden çıkıp da yolunu kaybedip herkesten ziyade kendi kendine maskara olmaktır.

Unutma, bazen aşk seni bir kör kuyuya düşürür ancak o kuyu seni senden kurtarır. İnsanlar sana deli derler ama o delilik sana Rabbini anlatır.

Ve bazen bir söz sana yönünü hatırlatır, şaşkınlığından seni kurtarır. Zira insan şaşırmamakla değil, şaşkınlığına sahip çıkmakla mükellef. Saygılar.

 

Yazarın Diğer Yazıları