Umudu Kesmeden
Serap Oruç
Kainatta ihtimamla, sonsuz bir dikkat ve özenle yaratılmış tek varlık insandır.
Ne gecenin karanlığında gökyüzünde duran yıldızların parlaklığı, ne de yeryüzünün görkemli dağları… Hiçbiri insana verilen kıymetli ihtimamı üzerinde taşımaz. İnsan; aklıyla, kalbiyle, ruhuyla ve vicdanıyla kainatın en incelikli işçiliğiyle işlenmiş kıymetli varlığıdır. Fakat bu özellik insanda durağan değildir. Kendini sürekli geliştirmediği, kendi hayatını bir yazı metni gibi yeniden gözden geçirip düzenlemediği sürece, yaratılışındaki ihtimam insanı zamanla terk eder.
Mesela ilk haliyle yazılmış bir metin belki güzeldir ancak gerçek değerini, üzerinde defalarca duruldukça bulur. Fazlalıkları ayıklanır, eksikleri tamamlanır, sözcükleri berraklaşır. İnsan da böyledir. Kendini geliştirmeyi bıraktığında, yerinde saymaz; aksine geriye düşer. Çünkü hayat, hareketsizliğe değil, sürekli bir akışa bağlıdır. Durduğunu sandığımız an, aslında gerilemeye başladığımız andır.
Ancak burada çoğumuzun düştüğü bir yanılgı var: Kusursuzluğu arıyoruz.
Hep en iyisini, hep en doğrusunu, hiç hata yapmamayı bekliyoruz. Kendimizden de, başkalarından da. Oysa bu beklenti en baştan yanlış bir arayıştır. Çünkü kusursuz insan yoktur. Dünya, tamamlanmışların değil; tamamlanmaya çalışanların sahnesidir.
Peki, bu ne anlama geliyor? Benim düşünceme göre aslında insanın en büyük değeri kusurlarında gizlidir. Yanlışlarımız bize yön gösterir, kırılmalarımız dayanıklılığımızı artırır, kayıplarımız kıymeti öğretir. Bir çocuk yürümeyi düşe kalka öğrenir. Bir yazar, kalemini yanlış kelimelerle ve kurduğu yanlış cümlelerle geliştirir. Bir müzisyen, kulağına oturmayan seslerle ustalaşır. Demek ki kusur, düşmanımız değil; yol arkadaşımızdır. İnsan, kusurlarından kaçtıkça değil, o kusurlarına ihtimam gösterdikçe insanlaşır.
Şimdi kendimize soralım: Gerçekten kusursuzluğu mu istiyoruz, yoksa anlamlı bir insan olmayı mı istiyoruz? Kusurlarımızdan kaçıyor muyuz, yoksa onlardan öğrenmeyi mi seçiyor muyuz?
Başkalarında eksik gördüğümüzde acımasızca eleştirmeyi ve küçümsemeyi mi, yoksa onların da tamamlanma yolunda yürüdüğünü büyüyebileceğini kendimize hatırlatmayı mı tercih ediyoruz?
Dünya varlığımızı heykeltıraşın bitmiş eseri gibi kusursuz bir şekil sunmaz bize. Tam tersine, her darbede biraz daha güzelleşen, törpülendikçe anlam kazanan bir süreçtir varlığımız. Her gün biraz daha iyi insan olabilmek, biraz daha bilinçlenmek, biraz daha kendini aşabilmek kendimizden ve kimseden umudu kesmeden. Saygılar.