
Allah'ı Zikrettiğinizi Düşünüyor Musunuz?
Halime Özdemir
Zikir sözlükte; “bir şeyi anmak, hatırlamak” anlamlarında kullanılır. Istılâhî anlamda ise; “Allah’ı anmak ve unutmamak suretiyle gafletten ve nisyandan kurtuluş” anlamındadır. Râgıp el-İsfehânî, zikrin kalp ile dil ile veya hem kalp hem dil ile yapılacağını ve bunun da unutulan bir şeyi hatırlama veya hatırda olanı muhafaza etme şeklinde olacağını söylemiştir. Kısaca zikir, hem beden, hem dil hem kalp hem de mal ile kulluk neyi gerektiriyorsa onunla yapılır. O zaman zikir, insana kul olduğunu hatırlatan ve insanı kulluğuna aykırı söz ve davranışlardan uzak tutan her bir söz ve eylemdir diye tanımlamak istiyorum.
Kur’an-ı Kerim, zikir mevzusunda müminlere çeşitli tavsiyelerde bulunmuştur. Mesela; Allah kendisinin bol bol zikredilmesini ister.
- “Akıl sahipleri, ayakta dururken, otururken ve yanları üzerine yatarken daima Allah’ı zikrederler; göklerin ve yerin yaratılışını tefekkür ederler ve: “Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın. Sen bütün eksik sıfatlardan uzaksın. Bizi cehennem azabından koru!” derler.” (Âl-i İmrân 3/191)
Buradan şunu anlıyoruz ki akıl sahibi olanlar her zamanda ve zeminde Allah’ı zikretmekle mükelleftirler. Yani kişinin hayatı yaşarken hayatın içerisinde Allah’ı unutmaması ve hatırında tutması emredilir. İşte, okulda, evde, her durumda muhatabına karşı sergilediği tutum, davranışta ve sözde Allah’ın razı olacağı şekilde davranmaktır zikir ve bunu ancak akıl zenginliği olanlar yapabilirler. Ya davranmayanlar?
- “Rabbinin adını an, bütün varlığınla ona yönel.” (Müzzemmil 73/8)
Burada ise insanın bütün benliğiyle ve kimliğiyle insanı insan yapan her şeyiyle Allah’a dönmesi emredilir. Bütün benlik Rabbe yönelmediğinde hayatta eksiklikler ve hatalar da kaçınılmaz olacaktır.
- “Rabbini, içinden yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah-akşam zikret ve gafillerden olma.” ( A’râf 7/205)
Allah’ı zikrederken Allah’tan korkulması emredilmektedir. Neden acaba? İnsan Allah’ı unutarak yaşadığı dakikalardan sonra Allah’a yöneldiğinde mahcubiyet olduğu için mi? Veya Allah’ı zikretmeyi unuttuğu ve hayatının kendisinin olduğunu zannedip de hüküm sürdüğünde gaflete düşeceğinden mi Allah’tan korkulması isteniyor? İnsanın gafil olması da ne kötü bir durum!
- “Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin.” (Ahzâb 33/41)
Bir kere, iki kere kandilde bayramda değil her daim ve çok çok Allah’ı anmak yine başka bir emirdir. Allah’ı zikreden Allah’ın huzurunda vereceği hesabı düşüneceğinden olsa gerek belki de çok çok zikretme isteniyor. Allah’ı az hatırlayan daha çok hata ve kötülük yapmaya meyyal olur.
- “Sabah akşam Rabbinin adını an.” (İnsan 76/25)
Hem gündüz hem gece, her vakitte Allah’ı an ki hatadan uzak dur. Çünkü insan sabah birileriyle akşam farklı birileriyle karşılaşır ve farklı farklı rollere bürünür. Böyle olunca da 24 saatlik dilimde hep kalbinde dilinde olsun ki kulluğunun gereğinden uzaklaşma…
- “Öyleyse yalnız beni anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin, sakın nankörlük etmeyin.” (Bakara 2/152)
Allah’ın kulunu unutmaması veya Allah’ın kuluna değer vermesinin yöntemini haber veriyor bu ayet. Sen Allah’ı unutursan Allah da seni unutur ve sen kötülükler deryasında boğulmaya mahkum olursun. Allah’ı anmak Allah’ın yolunda mücadele etmektir desek yanlış olur mu ki?
- “Ey iman edenler! (Savaş için) bir toplulukla karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah’ı çok anın ki kurtuluşa eresiniz.” (Enfâl 8/45)
Kurtuluş reçetesi, hayatında Allah’ın emir ve yasaklarını hayat kılavuzu haline getirmekle yani Allah’ı anmakla gerçekleşecektir. Bir insan dünyada yaşadığı hayatla kurtuluşa ulaşmak istiyorsa Allah’ı anması gerektiğini bilmesi elzemdir. Alışveriş yaparken, işini yaparken, eşine-dostuna-akrabasına davranışından Allah’ın razı olup olmayacağını düşünerek yaşaması onun kurtuluşuna vesile olacaktır. Allah’ı unuttuğu an ise hayatının veçhesi değişeceği için kurtuluş elinden kayıp gidecektir. Keşke insan akledebilse!
- “Onlar, inananlar ve kalpleri Allah’ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” (Râ’d 13/28)
Kalp huzurunu sağlamanın altın kuralı da Allah’ı hatırlamaktan geçmektedir. Modern çağın belki de en büyük ve önemli hastalığı kalpten gelen rahatsızlıklardır. Kalplerin huzursuzlukta yaşamasıdır. Oysa usûl de esas da bellidir. Allah’ı hatırla ve kalbin rahatlasın. Allah’ı hükmeden olduğunu gör ve bil, acizliğini gör ve hayatın düzene girsin. Sen kalbin sahibine yönelirsen kalbin sahibi seni neden huzursuz etsin ki?
Peki ama Allah yüce Kitapta bu kadar Allah’ı anmayı emrettiği halde insan neden gafildir? Belki nefsi, belki şeytan veya da sahip olduğu nimetler, kim bilir? Ama şu ayeti de görmek zorundayız: “Ey iman edenler! Mallarınız ve evlatlarınız sizi, Allah’ı zikretmekten alıkoymasın. Her kim bunu yaparsa, işte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.” (Münâfikûn 63/9 İşte mal için evlat için Allah’ın yasalarını çiğneyenlerin akıbeti. Kızı için oğlu için malı için haktan adaletten doğruluktan ayrılmanın bedeli. Değer mi sizce? İnsan kazandıklarıyla kaybettiklerini keşke bir kıyaslasa! İnsan Allah’ı unutmanın ona nasıl zarar verebileceğini keşke bir düşünse! İnsan keşke Allah’ı zikretmekten gafil olmadan yaşasa!
O halde Allah’ı zikretmek bir müminden istenilen en önemli emirlerden biridir. Belki de en birincisidir. Sayısal verilerden oluşmayan ve hayatı hayatın sahibinin kurallarıyla yaşanılan bir zikir insanın kurtuluşudur. Sonuç olarak zikir nasıl olur? Bu soruya Hz. Peygamber’in şu hadisiyle cevap vermek istiyorum: “Allah’a itaat eden Allah’ı zikretmiş olur.” (Beyhâkî, Şuabü’l-Îmân, I, 452)
İnsanın farkı da Allah’ı zikredip zikretmemesiyle değerlendirilir. Buna göre insan bir resme bürünür. Neden mi? Hz. Peygamber öyle buyurmuş: “Rabbini zikreden kimse ile zikretmeyen kimsenin misali, diri ile ölünün misali gibidir.” (Buhârî, Deavât, 66)
Tercih ve takdir size ait…