Halime Korkmaz

Müslüman Olmaya Niyeti Olanın Sorumluluğu da Vardır

Halime Korkmaz

Müslüman, Allah’a ve Rasulüne teslim olan ve akabinde teslimiyetin gereği olarak görev ve sorumluluklarını yerine getiren kişidir. Bu görevler, önce Allah’a ve Rasulüne, sonra ise diğer Müslümanlara karşıdır. Modern hayat ve beraberinde gelen özellikler -veya kişinin kendi arzusu desek daha doğru olur- bencilce ve vurdumduymaz bir şekilde yaşamayı tercih ettiriyor. Kul bundan memnun ve hoşnut iken acaba görev ve sorumlulukların yerine getirilmemesi gerçekten memnuniyete ulaştıracak mıdır Müslümanı? Bilemiyorum… Veya yorum yapmak istemiyorum.

Kaç Müslüman her gün veya muhtelif zamanlarda “Bugün ben diğer Müslümanlar için bir şey yaptım mı?” diye kendisine soru soruyor? Veya “Bugün benim hiç kimseye bir faydam dokunmadı neden?” diye kendisini sorguluyor mu? Bilemiyorum…

Öncelikle gerçekten ama gerçekten “Müslüman olmaya niyetimiz var mı?” bunu sormak ve sorgulamak zorundayız. Çünkü gerçek anlamda teslim olmadan hiçbir yükümlülük yerine getirilmeyecek ve dünyada bencil bir şekilde yaşanılacak ve dünya hayatı son bulacaktır. Ve bu yaşanılan şekilde de ölünecektir meraklısına...

Peki ama bir Müslümanın diğer Müslümanlar üzerinde hakları ve görevleri nelerdir acaba? Mesela Cenâb-ı Allah şöyle buyurur: “… Allah sana ihsan ettiği gibi, sen de insanlara ihsanda bulun. Yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışma! Şüphesiz Allah bozguncuları sevmez.” (Kasas 28/77) Genelde insan özelde Müslüman, hep kendisine iyilik yapılmasını arzu ediyor. “Onun hatırı sorulsun, o ziyaret edilsin, ona yardım edilsin, onun iyi olması için herkes el pençe divan dursun.” gibi onlarca kendisi ve diğerleri arasındaki denklem böyle uzuyor gidiyor. Halbuki Allah, sen başkalarına iyilik yap çünkü Allah sana zaten iyilik yapıyor diye dikkat çekiyor. Ayete dikkatini veren için… Diğer bir mevzu; huzursuzluk çıkarmamak için çaba göstermek konusu. İnsan, evden başlayarak diğer mekanlarda huzuru bozup kavga-gürültü, fitne-fesat çıkarmaya pek meyyaldir. Müslüman, eğer gerçekten teslim oldu ise bunun haram olduğunu fark ederek kendisine çeki düzen vermesi gerekirken kendisini haklı görmekten kimseyi görmeye çabalamaz. Bir Müslüman diğer bir kişi için eğer sorun çıkarıyorsa toprağın altına girdiğinde bunun hesabını nasıl verecek hiç düşünüyor mu şüpheli? Ama şu da bilinen bir gerçektir ki insan düşünme eyleminde pek de bulunmaz. Hatta bizim toplumumuzda düşünmeden yaşamak daha meşhurdur.

Mesela bir diğer görev veya yükümlülük de şudur: Hz. Peygamber (SAV); “Sizden biri kendisi için istediğini Müslüman kardeşi için de istemedikçe gerçek anlamda iman etmiş olamaz.” (Buhârî, İmân, 7) buyurur. Bu hadis, gerek ilahi gerek ilahi olmayan bütün dinlerde mevcut olan bir kuraldır. Hele hele kişinin imanını etkileyecek kadar etkili ve önemli olması da ayrıca dikkate değerdir. Herhangi bir insan, ister maddi ister manevi olsun herhangi bir şeyi bir Müslümana layık görmüyorsa hayatı ve hayatta olanları, hangi imanla gidecek Rabbinin katına acaba? Kaç Müslüman “Bu şey bana yapılsa/yapılmasa nasıl hissederim?” diyerek yaşıyor hayatını? Neredeyse kocaman bir hiç…

Bir diğer görev ise şu şekilde zikredilmiştir: “Müslümanın Müslüman üzerindeki hakkı beştir: Selâmı almak, hastayı ziyaret etmek, cenazeye katılmak, davete icabet etmek ve aksırana Allah’tan rahmet dilemek.” (Buhârî, Cenâiz, 2) Hz. Ebu Bekir (RA) elinden geldiği ölçüde her gün bu görevleri yapmaya çalışırmış. Modern çağın Müslümanı, bu görevlerinin ya hiç yapmıyor da ya vaktinde yapmak yerine kendi vakitlerine uyan zamanda yapmayı tercih ediyor. Mesela hastayı hastalandığında değil de çoktan iyileştiğinde veya cenazeye katılmak veya üç gün içinde taziyede bulunmak yerine günler sonra yerine getirmek isterse getiriyor. Bahaneler dünyasında insana da pek çok bahane düşüyor hiç şüphesiz. Her görevin zamanı vardır ve bu, kişiye göre değil usulüne göre yapıldığında layıkıyla yapılmış olur.

Velhasılı kelam, Müslümanın birbirine karşı görev ve sorumlulukları vardır. Hz. Peygamber’in (SAV) şu düsturu bizim için en güzel rehberdir: “Allah’ın huzuruna, hiç kimseye haksızlık yapmadan çıkmayı umuyorum.” (Ebû Davud, Büyû’ (İcâre), 49) O zaman acaba biz Allah’ın huzuruna nasıl çıkmayı umuyoruz veya biz Allah’ın huzuruna çıkacak işler yaptığımızı düşünüyor muyuz? Sahi Allah’a hesap vereceğimiz konusunda teslim olduk mu ki? O zaman şunu da söylemekte fayda görüyorum: Müslümanın Müslümana hakkını vermemesi de en büyük kul hakkı olacak mahşerde karşımıza çıkacaktır. Bunu göze alıp yaşayanların nefes almaya devam ederken kendilerini sorgulaması gerekir. Müslüman olarak yaşamaya niyetlenenlerin, niyetlerini bozmadan yaşayacağı bir ömür diliyorum.

Yorumlar 1
Hasan göker 04 Mayıs 2024 17:38

Sa.saygi deger hocam eline koluna kalemine saglik.Allah razi olsun vermis oldugun bilgiler selam ve dua ile allaha emanetsiniz.

Yazarın Diğer Yazıları