Kaybedilen Zenginliğimiz, Mahalle Kültürümüz
Nefise Köylü
Mekân, tarih boyunca insan ilişkilerinin merkezinde yer almış; insanlar mekânı şekillendirirken mekân da insan davranışlarını ve ilişkilerini şekillendirmiştir.
Komşuluk ilişkilerinin ve sosyal bağların güçlü olduğu mekân olarak mahalleler, bireyler arası etkileşimi teşvik eden bir yapıya sahiptir. Türkiye’de mahalle, geleneksel olarak komşuluk ilişkileri, dayanışma kültürü ile tanımlanan bir yaşam biçimini temsil eder.
Geçmişten miras kalan bu mahalle kültürü, Cumhuriyet dönemiyle birlikte sanayileşme ve kentleşme politikalarının etkisi altında dönüşüm geçirmiştir. Mahalleler, kırsal bölgelerden kente göç eden insanların ortak yaşam alanları olarak uzun süre toplumsal kimliklerin inşa edildiği ve sosyal ilişkilerin sürdürüldüğü mekanlar olmuştur.
Ancak özellikle 1980'lerden itibaren Türkiye’de uygulanan neoliberal politikalar, kentsel dönüşüm projeleri ve çok katlı yapılaşmanın yaygınlaşması, mahalle kültürünün köklü bir şekilde dönüşümüne yol açmıştır.
Bu süreç, mahallelerin sosyal ve kültürel dokusunu zayıflatmış, toplumsal ilişkilerin yerini bireyselleşmeye ve sosyal izolasyona bırakmasına neden olmuştur.
YUKARIDA ANLATTIĞIM, KESKİN KÜLTÜREL GEÇİŞİ DERİNDEN HİSSEDENLER
BURADA MI?
Bu duruma yakından şahit olan 1986 Doğumlu Nefise Köylü burada…
Ben İstanbul’da doğdum ve Güngören – Haznedar da büyüdüm. Ben çocukken mahalle kültürü dahilindeki her unsur ailemizin bir parçası sayılırdı. Apartmandaki komşularımız akrabalarımız gibiydiler, bağlarımız o kadar kuvvetliydi ki tatillerde komşularımızın memleketlerinde ziyaretler gerçekleştirirdik, mahallemizin bakkalı, mahallemizin manavı, mahallemizin eczacısı, mahallemizin kasabı vardı. Onlarda akrabalarımız gibiydi.
Mesele asla sadece alışveriş değildi, mesele sohbet ve halden anlama, hâl hatır sorma meselesiydi. Paradan önce insanlığın gelmesi meselesiydi.
2015 Kasım ayında memleketim Kastamonu’ya döndüğümde İstanbul’da çoktan bu mahalle kültüründen eser kalmamıştı zaten…
Hatta kendi sokağımızda yürürken kaldırımda karşılaştığımız insanlardan korkar olmuştuk. Bu durumlardan kaçarak memleketim Kastamonu’ya geldim.
Herkes bilir yazılarımda memleketimi öve öve bitiremiyorum, güzide Anadolu’muzun birçok ili için bu övgülerim her zaman baki. Çünkü bana nispeten de olsa eski güven duyduğum şehir yaşantısını temin eden bir memlekette yaşıyorum.
Kastamonu’da mimari aldı başını gidiyor. Çok katlı binalar, 300-500 ailenin bir arada oturduğu devasa siteler tabi ki Anadolu İllerimizde de mevcut. Ama bu durum yerel kültürün yok olmasına neden olmuyor. Halen insanlar birbirini tanıyor, selamlaşıyor, sohbet ediyor, çocukları bir arada sokaklarda oynayabiliyor.
Mahalle kültürü halen yaşıyor. Benim mahallemde kendi manavım, kendi kasabım, kendi balıkçım diye benimsediğim mekanlar halen var.
Ekonomi ortada her şey ateş pahası diyoruz. Bu pahalılıkta insan tazecik ürünlerden, özenli alışveriş yapmanın, manava girdiğinde selamla sabahla karşılanmanın ayrıcalığını yaşamak istiyor. Mahalle manavı terimi de bu özen sağladığında devreye gidiyor zaten.
Geçen gün mahallemin manavına girdiğimde büyük bir değişiklikle karşılaştım. Bir baktım manavı komple yenilemişler. Aman Allah’ım bir güzelleştirmişler manavı, zaten tazecik olan ürünleri ile donatmışlar tezgahlarını… Nasıl mutlu oldum anlatamam. Çünkü bu emeğin nedeni müşterilerini ve mahallesini ne kadar önemsediğini gösteriyor bence.
Bana halen çocukluğumdaki mahalle kültürünü yaşatan canım Kastamonu’ma, mahallemin manavına, mahallemin kasabına, mahallemin fırınına, mahallemin tüm güzelliklerine teşekkürler.