
Sınavımız Uyanık Kalmak
Serap Oruç
“İnsan ancak merkezden verilen programa göre hareket edebilecek. Keyfince yaşadığını, dilediğince hareket ettiğini sanacak. Ama aslında her şeyi aldığı nefesi bile yukarıdan verilen programa uygun olacak.”
Bu cümleler Cengiz Aytmatov’un Gün Olur Asra Bedel adlı romanının daha ilk bölümünde, yarı sarhoş bir karakterin ağzından dökülüyor. Ancak alkol sarhoşluğunun ardına gizlenmiş bu sözler, sadece roman karakterinin çölde gördüğü seraptan ibaret değil. Aslında bunlar, bir toplumun geleceğini işaret ediyor.
Bugün yaşadığımız dünyaya baktığımızda, bu “cümleler”in sarhoş saçmalaması olmadığını, hatta çoğu yönüyle yaşadığımız bir gerçek olduğunu görebiliriz doğru noktaya bakabilirsek. Algoritmaların belirlediği gündemler, ekranların çizdiği hayat tarzları, yapay zekânın kontrolüne bırakılan düşünme ve karar verme süreçleri… İnsanların artık kendi zihinlerinin bile sahibi olmadığını gösteriyor.
Aytmatov’un kitapta ki karakteri, insanın tüm hareketlerinin, duygularının ve hatta arzularının merkezden yönetileceği bir sistemden söz ediyor. Şarkı söylemek bile bir komuta bağlı. Dans etmek, çalışmak, sevmek, savaşmak… Her biri bir merkezden gelen sinyale göre olacak. Korku, cesaret, aşk, sadakat... Hepsi birer program çıktısına dönüşecek. “Diyotoklar” denilen canlı akım etkisiyle yönetilen, ama hala insan zannettiğimiz bir varlık modeli karşımıza çıkıyor olacak.
Peki bu anlatı bir abartı mı? Belki o dönemin okuru için evet fazla ütopik. Ancak bugün, sosyal medya algoritmalarının bizi neye gülüp neye üzülmeye yönlendirdiğini, neyi satın alacağımıza, kimi seveceğimize kadar etkilediğini düşündüğümüzde... Hayır değil.
Yapay zekânın sınır tanımadığı, teknolojinin insanı ele geçirdiği bu çağda en büyük sınavımız, “uyanık kalmak” olacak. Fakat bu, fiziki bir uyanıklık değil; zihinsel bir farkındalık hâli. Sorgulamak, seçimlerimizin bize ait olup olmadığını anlamaya çalışmak, dayatılanla hakikati ayırt etmek. Çünkü artık görünmeyen bir merkezden hepimize aynı şarkı çaldırılıyor, aynı tempoda dans ettiriliyor. Ve biz bunu özgürlük sanıyoruz.
Bu yüzden artık dini ya da siyasi ayrılıklardan önce, bu “gölge gerçekliği” sorgulamak zorundayız. Gerçek olanla gerçek zannedilen arasında çok ince ve anlamlı bir çizgi var. Aytmatov’un işaret ettiği de tam olarak bu çizgi. O çizgiyi fark edemeyen toplumlar, teknolojiye teslim olmaktan ve savaştan değil, zihinsel tutsaklıktan kaybeder.
Hasılı kelam bugün bizler sahip olduğumuz şeylere gerçekten ne kadar sahipsek kendi zihnimize de aslında o kadar sahibiz. Düşünme her insanın ana vasfı olduğu halde tarih boyunca sorgulamaksızın kabullenmeye şartlanmış herkesin aynı düşünmek ve yapmak zorunda kaldığı insanlığız. Her şeye ulaşabilir olduğumuz için her şeyi hızla anlamsız hale getirmekteyiz. Asırlarca bedel ödenen her şeyi bir günde yok edebilecek kadar aciziz.
Saygılar.