Halime Özdemir

Arkadaşlık Öldü Mü?

Halime Özdemir

İnsanın en değerli anlarında yanında olup beraber güldüğü, beraber ağladığı kişiler vardır şu hayatta: Arkadaş… İnsan, ailesinden sonra tanımaya başladığı ve kendisine yakın bulduğu, fıtratına ve karakterine uyan kişileri kendisine sırdaş, dost ve arkadaş edinir. Herkes herkesle arkadaş ve dost olamaz. Bazı kişiler birbirlerini iterken bazıları ise her anını her yaşadığını paylaşmak arzusunda olur. Bazı dostluklar, bazı arkadaşlıklar aradan yıllar geçse de sanki ilk günkü gibi canlı ve dipdiri durur. Orada samimiyet, orada duygusallık, orada korkmadan kendin olma durumu devreye girer. Ağlayacaksa ağlar, gülecekse güler, şımaracaksa şımarır ilk günkü gibi. Yanında olmadığı zamanlarda da “keşke şu an yanımda olsan” diye mesajlar gönderilir evrene.

Herkes, hayatının her anında bir dosta sahip olmuştur -tabi belirli özellikleri onun dost, arkadaş olmasına engel teşkil etmedi ise.- Mesela; ilkokul arkadaşı, lise arkadaşı, üniversite arkadaşı, askerlik arkadaşı, iş arkadaşı, mahalle arkadaşı, çocukluk arkadaşı, meslek arkadaşı vb. pek çok türü vardır. Yani insanın her döneminde bir ortağı vardır şu hayatta normal şartlarda.

Arkadaş, o kadar etkilidir ki, insanın karakterini ve hayat nizamını da belirler. Bu sebeple kendimizin ve özellikle de çocuklarımızın kimlerle arkadaş olduğuna dikkat etmek zorundayız. Şunu hatırdan çıkaramayız: “Kişi arkadaşının dini üzeredir. Öyleyse her biriniz kiminle arkadaşlık ettiğine dikkat etsin.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 16; Tirmizî, Zühd, 45) Dini burada bilinen anlamda din kavramı şeklinde anlamamak gerekir. Şöyle ki arkadaşımız bencilse biz de bencil olmayı öğreniriz, arkadaşımız kötü işleri yapmaya meyilli ise biz de ona evriliriz. Arkadaşımız yalan söylüyorsa, yalanla iş yapıyorsa biz de yalanla iş yapmayı öğreniriz. Bu sebeple arkadaşın sahip olduğu din (karakter), kişinin huyunu suyunu değiştirebilir. Bundan dolayı kişi, kiminle arkadaş ettiğine dikkat etmek zorundadır.

Arkadaş veya başka bir ifade ile dost, birbiri üzerinde hakkı olan kişilerdir. Bunun için birbirlerine haklarını teslim etmeleri zaruridir. Modern dünyada yetişilemeyen ve bitirilemeyen işler-güçler, vakti zamanında aynı ortamı paylaştığımız arkadaşlarımızı görmeye engel teşkil etmektedir. Başka bir ifade ile bu durum, Müslümanın Müslüman üzerindeki görevlerini dahi yapmanın önüne geçmektedir. Ama bu, dinimizce hoş karşılanmamaktadır. Arkadaşa hakkını vermemek, kul hakkına sebeptir. Şu ayetin Müslümanı kendisine getirmesi gerekir: “Allah’a kulluk edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anne babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara iyi davranın. Allah kendini beğenen ve böbürlenip duran kimseyi asla sevmez.” (Nisâ 4/36) Ayetin son bölümünde kibir konusuna dikkat çekiliyor. Çünkü arkadaşlık başta olmak üzere bu ve benzeri konularda insanlar makam-mevki sahibi olduklarında veya kısaca ifade etmek gerekirse kendilerine bahşedilen nimetlerin sayısı arttığında bir zamanlar aynı ortamı paylaştıkları, aynı sofradan yemek yedikleri arkadaşlarını görmezden gelmeye başlayabilmektedirler. Arkadaşlık da bundan nasibini aldığı için olsa gerek hakla ilgili konunun sonu kibirle biterek dikkat çekilmiştir. Ne enteresan değil mi?

İslam tarihinin ilk dönemlerinden itibaren arkadaşlık ve dostluk konuları hep önem arz etmiştir. Mesela Hz. Peygamber (SAV) ile Hz. Ebu Bekir’in arkadaşlığı bu konuda herkesin bildiği bir gerçektir. Bizatihi Hz. Ebu Bekir’e Allah rasulü “kardeşim ve arkadaşım” (Buhârî, Fedâilü ashâbi’n-nebî, 5) diye seslenmiştir. Bu sebeple dostluk ve arkadaşlık, Müslümanın hayatında önemli bir mevzudur. Çünkü dost aynı zamanda ahirette de insanın karşısına çıkacaktır. Bu dünyada yalan-yanlış işleri sırf “arkadaş hatırı” için yapmak ve yaşamak, ahirette kaybettirmeye vesile olacaktır. Mesela; “O gün dostun dosta hiçbir faydası olmaz. Kendilerine yardım da edilmez.” (Duhân 44/41) Yine “... Keşke falanı dost (halîl) edinmeseydim.” (Furkân 25/28) diyerek insan dostlarından dolayı pişmanlık duyacaktır. Ve Allah’a karşı gelmekten kaçınan dostlar, dostluklarına devam ederken Allah’a isyanı emreden dostlar ise düşman haline dönüşeceklerdir. “O gün bütün dostlar birbirine düşman kesilecektir. Ancak gönülden Allah’a saygı duyan, O’nun emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınan müttakîler müstesnâ.” (Zuhruf 43/67)

Bazen hatır-gönül işi araya girip arkadaşları üzmemek adına tasvip edilmeyen şeyler yapılabilmekte kısaca Allah’ın gazaplanmasına sebep olacak işlerde insan aktif rol oynamaktadır. Bu ise insanın kendisi için büyük bir hataya sebep olmaktadır. O halde arkadaşlık konusunda yöntem ne olmalı? Bu sorunun cevabı önümüzde aşikar bir vaziyettedir. Anne-babamız, kardeşimiz, arkadaşımız, dostumuz, eğer bize Allah’ın yasakladığını yaptırıyorsa bizim bu durumu düşünmemiz ve kendimize şu soruyu sormamız gerekir: “Ben dünyada kimi razı etmek için hayat sürüyorum?” Allah’ın razı olmadığı işlerde ve sözlerde, insan asla razı olmayacaktır. O halde maksat; Rabbimizi razı etmedir. Çünkü insan bugün razı olur, yarın vazgeçer. Bugün kabul eder, yarın eleştirir. Bu sebeple Müslüman, hayatında şu öğüdü önemli bir prensip olarak kulaklarına küpe etmesi gerekir. “Rabbinizden size indirilene uyun. Onu bırakıp başka dostlara uymayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!” (A’râf 7/3) Dostumuz ve arkadaşımız, bizi Kur’an-ı Kerim dışında bir şeye davet ettiğinde ona uymamamız emirdir. Bu sebeple Müslümanın Kur’an ve sünneti bilmesi zaruriyettir. Çünkü yüce Allah şöyle buyurur: “Kim Allah’a ve Peygamber’e itaat ederse, işte onlar Allah’ın kendilerine nimetler verdiği peygamberler, sıddîklar, şehitler ve sâlihlerle beraberdirler. Bunlar ne güzel arkadaştır!” (Nisâ 4/69) İşte bâki olan alemde kiminle arkadaş olmak istiyorsak dünyadaki dostlarımızı ve arkadaşlarımızı ona göre seçmemiz çok önem arz etmektedir.

Yine bir Müslümanın hayatında dostluk ve arkadaşlık, sonuçları kendisine dönen bir durum olacağı için kendisini düşünmesi gerekir. Bu konuyla alakalı olarak şu ayet-i kerimeyi çok iyi anlamamız gerekir: “Ey inananlar! Babalarınızı, kardeşlerinizi küfrü imana tercih ediyorlarsa dost edinmeyin. Sizden onları kim dost edinirse doğrusu kendine yazık etmiş olurlar.” (Tevbe 9/23) Burada dikkatimi çeken konu, ailemiz içerisinde de bize yanlış şeyler emreden veya yaptıran kişilere de sınır çizmemiz gerektiği mevzusudur. Çünkü bazen insan ailesinin ona yaptırdığı şeyleri kan bağı sebebiyle göremeyebilir. Bu sebeple Müslümanın her daim “hiç düşünmez misiniz?” ayetini hep zikrinde ve fikrinde tutması ve ölçüp tartmadan hareket etmemesi en olması gerek bir durumdur.

Sonuç olarak, arkadaşlık veya dostluk, vefayı gerektirir. Nankörlük, arkadaşlığın kabul ettiği bir özellik değildir ve arkadaşlık, işiler arasında birbirlerine hak-hukuk geçmesi sebebiyle Müslüman için bir imtihan vesilesine de dönüşebilir. Bu vesile ile bütün arkadaşlara ve dostlara selam olsun…

Yazarın Diğer Yazıları