
İnsan Kur'an-ı Kerim'e karşı kibir yapar mı hiç?
Halime Özdemir
İnsanın kibirle tanışması, Hz. Adem ve Hz. Havva ile başladı. Veya kibrin sahibi ilk onlarla tanındı, görünür hale geldi. Şeytandı insanla mücadelede kibre kapılan. İnsana cenneti terk ettirip dünyada çile ve imtihan çektiren de yine kibrin sahibi şeytandan başkası değildi. Gurur veya kibir adına ne dersek diyelim kökeninde kişinin kendisini büyük görmesi ve karşısındakini küçümsemesi vardır. İnsan başkasını küçük gördükçe aslında kendisi küçülür koskocaman dünyada. Mal, mülk, zenginlik, makam, mevki, kıdem, evlat, güzellik her neye sahipse insan, kibir kendisinde mevcutsa çıkarı yok yansır davranışına, sözüne, eylemine kısacası özüne. Çünkü kibrin merkezi kalp olduğu için kişi fark etmeden ortaya dökülür aniden.
Kibrin ilk ortaya çıkışı, İblis ile olmuştur. İblis, kendisinin yaratıldığı şeyin “ateş” olmasından dolayı Adem’in topraktan olmasını küçümseyerek isyan etmiştir Allah’a. İsyanının sonucunda huzur-u ilahiden kovulmak olsa da aslında sonucuna bakmadan kibrinde ısrar etmiştir. Bu sebeple kibirli, kibrini görmez gösterilmek istenildiğinde ve kibirli o kibirle yaşar gider ve toza toprağa karışır bir “hiç” olur aslında. Bir yerde okumuştum. “Kaf Dağı kadar büyük olsa da insan, kefene sığacak kadar da küçüktür aslında” diye. Keşke ne kadar küçük olduğunu fark etse…
Kibir, bilindiği gibi sadece insana yapılmaz. Kibrin aynen şeytanda olduğu gibi Allah’a karşı yapılanı da vardır. Kibrin pek çok çeşidi vardır da ben bugün bir de Allah’ın ayetlerine karşı yapılanı kibre dair yazmak istiyorum.
Kibir, Allah’ın ayetlerine karşı nasıl olur? Belki de Müslümanların en farkında olmadığı veya farkında olup da umursamadığı kibir yaptıkları bir konu bu. Şöyle ki, Müslüman başıboş gelmemiştir dünyaya. Onun hayatını devam ettirirken başvuru kaynağı olan ayetler olmalı ve lakin insandaki “kibir” veya “enaniyet” adının ne olduğu çok da önem arz etmemekle birlikte herkesin kendi prensipleri doğrultusunda yol alması ayetleri görmezden gelmesi en büyük kibir değil de nedir ki? Sahi kaç Müslüman veya daha genel bir ifade ile kaç insan hayatını Allah ne buyurdu diye düşünerek geçiriyor?
İnsan mı ayetten uzaklaşarak hayat yaşar yoksa ayetlerden uzak yaşadığı için Allah mı uzaklaştırır? Çok zor ama çok mühim bir mevzu. Bu konu ile ilgili olarak şu ayete dikkat çekmek istiyorum: “Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları, ayetlerimizi anlamaktan uzak tutacağım. Onlar ki, bütün ayetlerimizi görseler de onlara iman etmezler. Doğru yolu görseler de o yolu tutup gitmezler. Eğer sapıklık yolunu görürlerse tutar onu izlerler. Çünkü onlar ayetlerimizi inkar etmeyi adet edinmişler ve onlardan hep gafil olagelmişlerdir.” (A’râf 7/146)
İnsan zannediyor ki kendi nefsine göre yaşayan kendi zevkine göre hareket edenin bizzat kendisi. Oysa ki Allah, insanı sırf kibirlendiği için Kur’an-ı Kerim’e göre yaşamaktan uzak tutuyor. Ayetler, onlar için hiçbir anlam ifade etmiyor. Bundan dolayı ki Allah’ın hiçbir emrini ve yasağını anlamıyor hatta gözlerinde perde olduğu için görmüyor dahi. Gördüğünde de doğru yola girmiyor insan. Allah’ın azameti değil de nedir bu? Doğru yoldan uzaklaşmakta direnmesinin de sebebi bu oluyor aslında. Kişisel çıkarlarımız, nefsimiz veya şeytan adının ne olduğu hiç önemli değil fakat önemli olan ayetler karşısında insanın tavrıdır. O tavra göre hayatı şekillenirken insan hala gaflet içerisinde yaşamaya devam ediyor.
Ayetleri yok saymak veya yalan saymak insana ne kazandırır veya ne kaybettirir? “Halbuki ayetlerimizi ve ahirete kavuşmayı asılsız sayanların amelleri boşa çıkmıştır. Onlar, sadece yapmakta olduklarından dolayı cezalandırılırlar.” (A’râf 7/147) Şunu öğreniyoruz ki, insanın kendisine yaptığını hiç kimse yapmıyor aslında. Bu sebeple ayetlere karşı büyüklük taslamak, bir Müslümanın kendisine yaptığı en büyük zulümdür.
Ayetlere karşı kibre kapılan insanın sonunu da düşünmesi gerekir. Öncelikle şuna iman etmek zorundayız: Ahirete iman. Eğer ahirete iman etmiyorsak ve ahirete iman etmeyi unutursak dünya hayatımız bozulacaktır. Ahiret, Müslüman için aklından çıkarmaması gereken bir mevzudur. O halde ayetlere karşı kibrin ahiretteki hazin sonu ne ola ki? Şu ayeti görmek zorundayız: “Ayetlerimizi yalanlayanlar ve o ayetlere uymayı kibirlerine yediremeyenler var ya, onlara göklerin kapıları açılmaz. Onlar, deve iğne deliğinden geçinceye kadar cennete de giremezler! Biz suçluları işte böyle cezalandırırız.” (A’râf 7/40)
İnsanın Allah’ın ayetleri karşısındaki tavrı oldukça önemlidir. Bu sebeple ayetlere karşı tavrı, ya onun mütevazılığını ya da kibrini gösterir. Dolayısıyla insan, insan olduğunu unutmadan ve dahi haddini aşmadan yaşamak zorunda olduğunu fark ettiğinde kazanacaktır. Aksi halde insan sadece kendisine yazık etmiş olur. Ve şeytanın büyüklenmesi gibi emre itaatsizlikten dolayı hem dünyada hem ahirette şeytana yoldaş olur insan. Bu sebeple insan, nefsiyle mücadele ederek onu yenmeyi bilmeli ve kendi akıbetini ona göre düzenlemeyi bilmek zorundadır. Aksi halde “Ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara uymayı kibirlerine yediremeyenlere gelince, işte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.” (A’râf 7/36) ayetine dikkat etmek zorundadır.
Tercih tabi ki kişinin kendisine aittir. Eğer ömür sermayesinde “bu devirde de böyle olmaz”, “şimdi iyi de aman sende” gibi söylemlerle Allah’ın ayetlerine karşı büyüklük taslayanlar dünyada da ahirette de kaybetmiş olurlar. O zaman insan nefes almaya devam ettikçe Allah’ın ayetlerini tanımakla mükellef olduğunu bilmek zorundadır. Teknoloji çağında ayetlerden mahrum olmak veya başka bir ifade ile ayetlere karşı kibirlenmek, insanın kendisine yaptığı en büyük zulümdür. Bundan dolayı ayetleri öğrenmeden yaşamak veya bile isteye ayetlerden uzak durmak, insanın Kur’an-ı Kerim karşısındaki en büyük kibridir.