
Sizi Allah'ın Yolundan Alıkoyan Ne?
Halime Özdemir
İnsanın hayat boyu gittiği bir yol vardır. Doğduğu anda onun adına başkalarının adım attığı ama sonrasında kendi tercihlerinin ağır basarak devam ettiği bir yol. Ve herkes, ne eksik ne fazla ancak ve ancak kendi tercih ettiği yolun yolcusudur.
Yollar, ömür oldukça bitmez/tükenmez. Zaman zaman yoldakilerle bir olduğumuzda yolun sonuna bakmadığımız zamanlarda yollar bizi uzaklaştırır haktan ve hakikatten. Nefis ve şeytan ve dahi onların görevlerine talip olanlarla yaşanılan hayatlarda, yollar dalga dalga, kavis kavis ama daha çok eğrilerle ilerler kul fark etmeden. Hangi yol, insanı diri tutar ve hangi yol insanın akıbetinin hayır olmadığını haber verir bilinir ve lakin hala o yolun yolcusu olmaya devam eder insan. Müslümanların büyük bir çoğunluğu, her gün ama her gün “Bizi dosdoğru yola ilet” (Fâtiha 1/6) diye dua ederken diğer taraftan yanlış yolun yolcusu olarak bu duanın kabul olmaması için eylemde bulunmaya devam ederler. Hayatlar, bazen ettikleri duanın bedduası gibi yaşanır. Çünkü insan ama özelde Müslüman, eylemiyle söyleminin bir olmadığını fark etmeyecek kadar da duasından gafildir çoğu zaman.
İnsan, hayat yolculuğunda doğru ve yanlış yolları öğrenerek hayata başlamalıdır. Çünkü insan, doğru ile yanlışı ayırt etmediği hayatın hakikatini elde edemeyeceğini bilmeli. İnsana emredilen gerçek, “dosdoğru olmak” iken acaba kaç kişi doğruluktan payını alarak yaşamayı tercih ediyor? Doğru, herkesin kendi doğrusu diye tanımlanan bir kavram olarak modern dünyada var oldu. Oysa hakikaten doğru veya doğruya isim olmuş herhangi bir kavram gerçekten göreceli mi? Yoksa Kerim olan kitapta Rabbimiz doğru yolu tarif ettiği halde nisyan sıfatına sahip olan insan bu gerçeği mi unuttu? “… “Şüphesiz doğru yol, Allah’ın (gösterdiği) yoludur.” Eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların heva (arzu ve tutku)larına uyacak olursan, senin için Allah’tan ne bir dost vardır, ne de bir yardımcı.” (Bakara 2/120) O zaman, doğru yolun göreceli bir kavram olmadığı sonucuna varıyoruz. Modern dünyanın kendisini haklı çıkarma payı olarak gün yüzüne çıkıyor gerçek. Çünkü doğru yol, Rabbimiz tarafından Peygamberleri aracılığıyla kullarına öğüt olarak gönderdiği kitaplarda var olan yoldur. Hayatın her anında, her bir noktasında, her bir konusunda “Rabbim bu konuda ne buyurmuş?” diye sorup yüce kitaba baktıktan sonra ona göre hayatına şekil verme diye bir tanımla kaşı karşıya kalıyoruz. Aksi halde yol da yolcu da yanlış yerde hayatını devam ettirmektedir. Buradan bir gerçeği daha öğreniyoruz ki, insanın heva ve hevesi veya başka bir ifade ile nefsi, onu yanlış yollara götürüp adeta peşinde köle gibi sürüklemektedir. O halde doğru yoldan uzaklaşanın, yalnız kalmayı kabul edeceğini de öğrenmesi zaruridir. Bu, insan için ne kadar üzücü bir durum. Keşke insan kendisine üzülebilse…
Bir diğer önemli soru da şu: İnsanı doğru yoldan yani Allah’ın yolundan uzaklaştıran şey veya şeyler nelerdir? Birinciye heva ve heves dedik. Diğeri ise; “Şeytan sakın sizi (Allah’ın yolundan) alıkoymasın. Gerçekten o, sizin için açıkça bir düşmandır.” (Zuhruf 43/89) ayetiyle bildirilmiş olan şeytandır. İnsan, şeytanın kendisi için düşman olduğunu anlayabilse onun her dediğine “evet” diye mutlak itaatle cevap verir miydi? Yoksa itiraz mekanizmasını devreye sokup Allah’ın yolunu mu tercih ederdi? Hiç şüphesiz şeytanın en önemli tuzağı, insanı kendi yanına alarak cehenneme yoldaş eylemesidir. Şeytan, pürdikkat işini en güzel şekilde yaparken insan da ona av oluyor yoldan uzaklaşarak. İnsan bu gerçeği akledemedikten sonra asla yolundan dönmeye güç bulamayacaktır.
Bir başka çeldirici de “çoğunluktur.” Çoğunluk kavramı, insanın bir türlü kıramadığı en büyük putudur. Bu açıdan “herkes”, herkesin putunu kırmaya korkar. Çünkü bir şeyi herkesin yapması, herkesin söylemesi bu toplumun vazgeçemediği önündeki en büyük engelidir. Çoğunluk, düşünme eylemini ortadan kaldırıp ezbere, yorulmadan bir hayat yaşamanın en bilindik şeklidir ve insanın en büyük zaaflarındandır. Belki de insanın kendisine bahşedilen aklı kullanmaması için bir bahanesidir. İnsanı Allah’ın yoluna girmekten uzaklaştırıp onu yalan yanlış işe yönlendiren de bu çoğunluk meselesidir. “Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar sadece yalan uyduruyorlar.” (En’âm 6/116) İnsan, çoğunluğun peşinden gitmeyi yalnız kalmaya tercih ettiği için yolun gidişini görmeden ömrünü tüketmeyi de kabiliyet zannedecek kadar da hayattan mahrumdur.
İnsan söylemiyle ne kadar yanlış yapmadığını haykırsa da aslında her şeyden haberdar olan Allah (CC), kimin doğru kimin yanlış yolda olduğunu ya da kimin kendi yolunda olduğunu en iyi bilendir. Bu sebeple insanın başkalarını ikna etmesi değil de kendisini ikna etmesi ve kendisine gerçeği göstermesi gerekir. Çünkü “Şüphesiz Rabbin, kendi yolundan sapanları daha iyi bilir. O, dosdoğru yolda olanları daha iyi bilendir.” (En’âm 6/117) İnsan, eğer doğru yolda ise başkalarına kendisini anlatmayı bırakıp yoluna devam etmeyi öğrenmesi de insanın en asli vazifeleri arasındadır. Çünkü Allah’ın bildiğini Allah’a bildirmeye ve göstermeye ihtiyaç yoktur. İnsana mı? O zaten bilmek ve görmek istediği şekliyle hayatı anlamlandırdığı için herhangi bir çabaya gerek yoktur. Çünkü herkes, kendi yolunu doğru zannettiği için senin kelimelerin baştan ona yanlış gelecektir. İnsan, ilerlediği yanlış yolda tükettiği ömürde Allah’ın yoluna girmediği müddetçe asla Allah’ın mağfiretini elde edemeyecektir. (Muhammed 47/34) Keşke bir anlayabilse…
O zaman doğru yolun ne olduğunu nereden ve nasıl öğreneceğiz sorusunun cevabını aramalıyız. İşte bana göre can alıcı soru da bu. Çünkü bu soruya cevap vermek, doğru yola girmeye anahtardır. Zaten cevap da Hz. Peygamber’in (SAV) risaletiyle gün yüzüne çıkmıştı bulmak isteyen için. Hatta bizi Allah’a götürecek olan dosdoğru yol, ilk insanla zaten bildirilmişti. Bu sebeple insanın tercih ettiği yol, onun kişiliğiyle alakalı bir durumdur. İnsanın nankör bir yapıda mı yoksa şükreden bir yapıda mı olduğu, onun gideceği yolun da habercisiydi. “Biz ona yolu gösterdik; artık o, ya şükredici olur ya da nankör.” (İnsan 76/3) Tercihler, hayatın özetidir. Bu sebeple doğru yol veya yanlış yol, kişiliğin işaretidir. Allah’a giden yolda insanın hangi kişiliğe sahip olup olmadığı da kendisinin düşünmesi gereken bir sorudur ve kişi kendisine “Beni Allah’a giden yoldan alıkoyan ne?” diye sormadıkça asla yolunu bulamayacak ve göremeyecektir.