Halime Korkmaz

İnsan Kendi Yükünü Kendisi Taşımaktan Mesuldür

Halime Korkmaz

Hayatta her bir rolün aynı zamanda sorumluluğu da vardır. Ve insan, kendi gücü nispetinde sorumludur. Üç kilogram yükü kaldırabilenin yükü, beş kilogram değildir. Eğer beş kilogram yükü yüklenmeye kalkışırsa o yükün altında ezilir. Bu sebeple herkesin sorumluluk alanı, herkesin sahip oldukları kadardır. Bundan dolayı da hereksin yükü kendine göredir.

Her bir sorumluluk, aslında bir nimete tekabül eder. Her nimetin de kendi ölçüsünde yükümlülüğü vardır ve insanın onu ihmal etme gibi bir hakkı yoktur. İnsan yaratılışı gereği nimeti görünce sevinip şımarırken hatta daha doğru bir ifade ile büyüklenip kibre kapılırken onun sorumluluğu nedir diye düşünmeden yaşar hayatı. Mesela evlat sahibi olur ama onun için uykusundan fedakarlık yapmaz, onun elinden tutmaz, onun hakkını gözetmez ve onun sorumluluğu bir kişinin üzerinde ağır bir yük olarak kalır. Sonuçta o yükümlülük, bireylerden biri için altında ezilen yük haline dönüşür. Mal sahibi olur kişi onunla gözetmesi gerekenleri gözetmezken mal onun için ateş haline dönüşür. Bilgi öğrenir insan ama onun sorumluluğunu yerine getirmez bu durumda sadece ve sadece o bilgiye hamallık yapmış olur gider. Sonuçta her nimetin sorumluluğu veya sorumsuzluğu sahibiyle ilgilidir.

Yükümlülük, insanın düşünmeden kabul ettiği ve yüklendiği bir alandır. İnsan dışındaki bütün mahlukat, onu yüklenmekten kaçınırken insan onu hemen yüklenmiştir. Bundan dolayı olsa gerek insanoğlu yaşarken taşıyamayacağı pek çok yükün altına giriverir ve bir müddet sonra onun sorumluluğunu kaldıramayarak verdiği sözden dönmeye başlayıp sorumsuzluk elbisesini giyer. Çünkü bu insanın hamurunda var olan törpülemesi gereken bir haldir. Maalesef ki hemen hemen pek çok kimse de bu eksik yanını görmeden ömrünü bitirir. Bu durumu Cenab-ı Allah şöyle bildirir: “Biz emaneti göklere, yerküreye ve dağlara teklif ettik, ama onlar bunu yüklenmek istemediler, ondan korktular ve onu insan yüklendi. Kuşkusuz insan çok zalim, çok bilgisizdir.” (Ahzâb 33/72) O zaman sorumsuzluk kervanının bu kadar çok olmasının sebebi; insanın zalim ve cahil olmasından dolayıdır. Ama insan bu vasıflarının farkında mıdır? İnsanın sorumluluktan kaçması ile meydana gelen de bir diğer insan için zulme dönüşmekte ce cahillik olarak temayüz etmektedir. Kabul eden için…

Yükümlülük, şahsa özeldir. Bir kişinin yükümlülüğü, diğerinin üzerine yüklenmez. Bu durumdaki kişiler, başkalarına ait olan yükümlülükleri sahiplerine iade etmekle mesuldürler. Bundan dolayı da asıl mesele, sorumluluk sahibi bireyler yetiştirmekten geçmektedir. Mesela çocukların okul yolunda okul çantalarını taşımak, o çocuğa sorumluluğunu üstlenmemeyi öğretir. Bu çocuk ilerleyen zamanda başka kişilere kendi sorumluluklarını yüklemeyi öğrenir. Kendi çocuğunun sorumluluğunu ana-babasına veren kadın ve erkek, yükümlülükten kaçmaktadır. İş yerinde işini yapmaktan kaçan kişi, arkadaşının omuzlarına ağır yük bindirmektedir. Hasta anne-babasıyla ilgilenmeyen çocuklar, tek kardeşe o yükü yüklerler. Zulme dur dememek de sorumluluktan kaçmaktır. Haklıya haksızlık yapmak, suçluyu görmezden gelmek ve susmak da yükümlülükten kaçınmaktır. Konuşacağı yerde susmak, susacağı yerde konuşmak da sorumsuzluğa örnektir. Sonuç olarak her bir yükümlülük, kişinin kendisine aittir. Ve bunu ihmal etmek veya yapmamak da kişinin amel defterinde yer alıp ona hesap sorucu olarak karşısına çıkacaktır. Hz. Peygamber (SAV);“Bakmakla yükümlü olduğu kimseleri ihmal etmesi, kişiye günah olarak yeter.” (Ebû Dâvûd, Zekât, 45) buyururken bırakın sorumluluğu almamayı, onu ihmal etmenin dahi ne kadar hazin bir sonucu olduğuna dikkat çekmektedir.

İnsanın bir yaratılış gayesi vardır ve bunun dışında hareket etmesi de dinen doğru değildir. Kişi, “benim hayatım”, “benim isteklerim” diye diye bencilce yaşadığı müddetçe sorumluluklarının kendisinden kalktığını zannedemez. Çünkü her insan, sorumludur. Cenab-ı Allah; “İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır?” (Kıyâme 75/36) buyururken herkesin sorumluluk aldığına da dikkatleri çekmektedir. İnsanın öncelikle başıboş yaşayamayacağını kabul etmesi gerekir. İnsan, hele hele Müslüman, önce Allah’a sonra kendisine ve sonra diğer insanlara karşı sorumludur. Terk ettiği ve yapmadığı her bir sorumluluk, ona ceza olarak, ona sorgu olarak geri dönecektir.

Sorumluluğu en güzel bir şekilde anlatan olaylardan biri de Hz. Peygamber’in verdiği şu örnektir: “Allah Teâlâ’nın koymuş olduğu sınırlara uygun yaşayanlar ile bu sınırları ihlâl eden kimselerin durumu, bir gemiye binmiş, gemi içerisindeki yerleri kura ile belirlenmiş iki grup insanın durumuna benzer; Bunlardan bir kısmı geminin alt tarafında, bir kısmı da üst tarafında yolculuk etmeye hak kazanmıştır. Alt kattakiler (su ihtiyaçlarını karşılamak için) üsttekilerin yanına giderler. (Bir süre sonra) “(Sudan) nasibimizi almak için (geminin altından) bir delik açsak da yukarıdakileri rahatsız etmesek” derler.” Allah Resûlü, sözlerine bu gemide bulunan bütün insanların huzur içerisinde yaşamalarının yoluna işaret ederek devam etti: “Eğer yukarıda bulunanlar aşağıdakilerin isteklerini yapmalarına izin verirlerse gemidekiler hep birlikte helâk olur. Fakat onlara engel olurlarsa hem onlar hem de kendileri kurtulur.” (Buhâri, Şirket, 6) Toplumun en küçük birimi olan aileden toplumun bütününe varıncaya kadar herkes üzerine düşeni yaptığı takdirde toplum huzuru sağlanacaktır. Huzursuzluk ve kargaşanın olduğu yerde bireylerden birinin üzerine düşen görevi yapmadığı ve sorumsuzca davrandığı ayan beyan ortadadır.

Dünyanın temelinde insanın kendi sorumluluğu vardır. Ve herkes kendi sorumluluğundan mesuldür. Mesela bizim toplumumuz özelinde olan ve kişiyi ağır yük altına girmeye sevk eden bazı davranışlar, hep başkalarının sorumluluğunu yüklenmekten doğar. Mesela kişi kendi çocuğunun sorumluluğunu almaz, kişi kendi anne-babasının sorumluluğunu almaz, kişi kendi geçiminin sorumluluğunu almaz ve sorumluluklar hep başkasına yüklenir. Allah’ın yüklemediği yükü yüklenmek ise insana hep zarar verir. “Ey iman edenler! Siz kendi sorumluluklarınıza dikkat edin. Siz doğru gittiğiniz takdirde yanlış yola sapanlar size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır ve yapmakta olduğunuz her şeyi o zaman Allah size bildirecektir.” (Mâide 5/105) Bu konuda toplum baskısı veya adına ne dersek diyelim bu da ayrı bir sorumluluk yüklemesi yapar. Bu sebeple insanoğlunun iyi düşünüp başkasının yükünü yüklenmesine gerek yoktur. Yapılan yanlışı devam ettirmek de akıl işi değildir. Eğer sorumluluk konusunda ortak payda olan durumlar var ise de herkesin kendi sorumluluğunu yapması gerektiğini hatırlatmak da kişiye düşen bir diğer görevdir. Şunu unutmamak gerekir ki, “... size yüklenen görevin sorumluluğu da yalnızca size aittir...” (Nûr 24/54)

Herkes sorumluluğunu yapmadığında ne olur? Bu, toplumun düzeninin bozulmasına sebep olur. Çünkü her bir sorumluluk, dengedir. Dengesizliği meydana getirenler de sorumluluklarını yerine getirmeyenlerdir. Yüce Allah ise bunu yasaklamıştır. “O (Allah) göğü yükseltti ve dengeyi koydu. Sakın dengeyi bozmayın.” (Rahman 55/7-8)

Sonuç olarak, sorumluluk her bireye ayrı ayrı yüklenen bir ödevdir. Bunu kimi eliyle, kimi diliyle kimi de kalbiyle yerine getirir. Velhasılı kelam, insan dünyada başıboş değildir ve herkesin gücü nispetinde de sorumluluğu vardır. Ve herkes kendi yükümlülüklerinden Allah’a hesap verecektir. İnsana ağır olan kendi yükü değil aksine başkasının yükünü yüklenmesidir.

Yazarın Diğer Yazıları