Halime Korkmaz

Allah'ın Selamını Verdiğinize Zarar Veremezsiniz

Halime Korkmaz

Selam, sözlükte “kusursuz olmak, kurtulmak, rahatlamak” anlamında kullanılır. Kur’an-ı Kerim’de ve hadislerde “eman, kurtuluş, esenlik, barış” anlamlarında geçmektedir. Karşılaşan iki kişiden birinin diğerine “selâmün aleyküm” (Selâm sizin üzerinize olsun, Allah sizi her türlü kaza ve belâdan korusun) demesi, diğerinin de buna aynı manada olmak üzere “aleyküm selâm” (ve aleykümü’s-selâm) diye hayır duada bulunmasıdır. Selam veren ve alan kişi, bu eylemleriyle aralarında eliyle, diliyle, gözüyle, kulağıyla, kalbiyle kısaca bütün azalarıyla asla ve asla birbirlerine zarar vermeyeceklerine dair söz verip, Allah’ı şahit tutmaktadırlar.

Allah, Adem’i yarattığı zaman meleklere gidip selam vererek iletişimi başlatmasını ve verdikleri cevabı dinlemesini çünkü o verilen cevabın onun ve neslinin selamı olacağını ona bildirmiştir. Bunun üzerine Adem, meleklere “es-Selâmü aleyküm” yani “Esenlik üzerinize olsun” diye selam verince melekler de onun selamını almış ve Adem’e esenlik dileklerinde bulunan cümleyi yani “es-Selâmü aleyke ve rahmetullâh” diyerek karşılık vermişlerdir.” (Buhâri, İsti’zân, 1) O günden beri insanlar ilk karşılaştıklarında selam ederek birbirleriyle iletişime geçerler. Yani başka bir ifade ile ilk insandan itibaren insanoğlu birbirine esenlik, sağlık, rahat, huzur ve güven dilemiştir.

Yüce kitapta selamla ilgili ayetlerden biri şu şekildedir: “Size bir selâm verildiğinde ya daha güzeli ile veya dengi ile karşılık verin. Allah, her şeyin hesabını tutmaktadır.” (Nisa 4/86) Bu ayeti şöyle de anlamak zorundayız. Biri size selam verdiğinde onun muamelesinin daha güzeliyle davranmak veya söylediği sözün daha güzelini söylemek zorunda olduğu unutulmamalıdır. Ayetin son cümlesine de dikkat çekmekte fayda görüyorum. Size emanet olarak ve güvenerek gelen birine karşı “Eğer siz güvensiz iseniz ve kötü söz ve davranışta bulunursanız bunun hesabını nasıl vereceksiniz?” diye de o selam verip de aykırı davranan kişiye bunun hesabı sorulacaktır. O zaman zarar ziyan vereceğiniz kimseye selam vermeyin ki sizden kötülük geleceğini bilebilsin. Çünkü selamda güven vardır, eman vardır. Başka bir ifade ile Allah’ın selamını verdiğiniz kişiye zarar-ziyan veremezsiniz.

Selam vermek, aynı zamanda Allah’ı zikretmektir. Allah’ın ismini söylemek, esenliği ve selameti Allah’tan istemektir. Bundan dolayı her selam verildiğinde kendimize Allah’ı şahit tuttuğumuzu da aklımızdan çıkarmamamız gerekmektedir. Hz. Peygamber (sav) her namazının sonunda; “Allah’ım, Selâm sensin; selâmet de ancak sendendir.” (Müslim, Mesacid, 135) diyerek dua etmiştir. O halde selam, aynı zamanda müminlerin birbirlerine karşı duasıdır.

Selam her ortamda söylenilmesi gereken ilk cümledir. Söze selamla başlamanın anlamı, muhataba ilk andan itibaren “bize güven, bizden sana kötülük gelmez” demektir. Özellikle evlere girildiği anda selam sözcüğünün söylenilmesinin hikmeti de bu olsa gerektir. Cenab-ı Allah, “Evlere girdiğiniz zaman birbirinize, Allah katından mübarek ve hoş bir esenlik dileği olarak, selâm verin.” (Nur 24/61) buyurur. Öncelikle ev halkının birbirini kandırmaması, birbirlerine elleriyle, dilleriyle, sözleriyle, eylemleriyle zarar vermemeleri istendiği için mi acaba evlerin kapısından selamla girilmesi tavsiye edilmiştir? Bilinmez... Tersinden bakacak olursak evlerde ve herhangi bir ortamda, mekanda huzursuzluk ve güvensizlik, evlerde yalan-yanlış işler varsa, güven sarsan işlerle meşgul olunuyorsa kısaca esenliği ortadan kaldıracak hatıralar yaşanıyorsa bu ayetin gereğinin terk edilmiş olması olabilir mi? Veya selamın anlamının anlaşılmamasından kaynaklandığını delil gösterebilir miyiz? Bilmiyorum…

Selam konusunda dikkatimi çeken hadis-i şeriflerden biri de Hz. Peygamber’in Hz. Enes’e öğüdüdür. “Resûlullah (sav) bana şöyle buyurdu: “Yavrucuğum! Ailenin yanına girdiğin zaman selâm ver. Bu, senin ve ailen için bereket olur.” (Tirmizî, İsti’zân, 10) İnsanların bir kısmı gün içerisinde modern hayatın yoğunluğu mu diyelim adına ne diyelim bilmiyorum bütün enerjilerini dışarıda harcadıklarından olsa gerek evlere girdiklerinde esenlik aramaya pek meyilli olmamaktadırlar. Bu hadis, evlerde aileye karşı esenlik ve selamet içinde olunmasına dikkat çekmektedir. Aileye verilen selam, o ailenin her açıdan bereketlenmesine vesile olmaktadır. Ailenin bereketi ve esenliği, kişinin dilinden dökülecek olan iki kelimenin hakkını vermekle başlar.

Selam aynı zamanda mahremiyet konusuna dikkat edilmesini sağlayan bir unsurdur. Daha doğru bir ifade ile selam, mahremiyet sınırlarını belirleyen önemli bir farzdır, Allah’ın kesin emridir. Bizim olmayan evlere karşı gizli gizli, sessiz sessiz girilmesi ev ahalisinin hoşnut olmayacağı bir durum olacağı için Cenab-ı Allah başka evlere girme konusunda da selamın ehemmiyetine dikkat çekmiştir. “Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere, geldiğinizi hissettirip (izin alıp) ev sahiplerine selâm vermeden girmeyin. Bu davranış sizin için daha hayırlıdır. Umulur ki düşünürsünüz.” (Nur 24/27) Selam vermenin her insan açısından daha hayırlı olacağı ve selam vermenin bir görgü kuralı olduğunu da bu emirle öğrenmiş bulunmaktayız. Keşke akledebilsek...

Selam ve sevgi arasında pozitif bir ilişki vardır diye de bir cümle kurmak istiyorum. Şöyle ki, selama selamla mukabele etmek insanlar arasında sevginin, muhabbetin artmasına vesile olmaktadır. Selam veren kişiden kin, nefret, düşmanlık sadır olamaz, olmamalı. Selam veren kişi, Allah’ın selamını verdikten sonra hala kötü duyguları besleyip kötü duyguları yeşertirse o selam veya o dua, kabul olmuş olunur mu? “Selam-Sevgi-İman” arasındaki ilişkide birini diğerinden ayırmak asla doğru değildir. Nitekim imanı zenginleştiren şey, selamdan başka bir unsur değildir. Bu kadar iddialı cümlemi Hz. Peygamber’in (SAV) şu hadisine dayanarak söylüyorum: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Size, yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir iş göstereyim mi? Aranızda selâmı yayın.” (Müslim, Îmân, 93) Yani selam, sevgiyi sevgi de huzuru oluşturmuyorsa müminin imanını sorgulanması elzemdir. Peygamber’e itaat farz olduğuna göre bu hadis-i şerife de itaat etmenin farziyyetinin dikkatlerden kaçmaması gerektiği kanaatine sahibim. Keşke itaat edebilsek (!)

Selam, aynı zamanda Müslümanın birbirlerine karşı haklarından birisidir. Bu sebeple selamı duymazdan gelmek, selamı almamak gibi bir davranışta bulunamaz Müslüman. Bulunduğu takdirde Müslümanlığını sorgulaması zaruridir. Şu hadis-i şerifi duymazdan-görmezden gelemeyiz. Hz. Rasulü Ekrem şöyle buyuruyor: “Müslümanın Müslüman üzerindeki hakkı altıdır. Onunla karşılaştığın zaman selâm ver...” (Müslim, Selâm, 5) O zaman bu hakkı neden hak sahibine vermekten çekiniyor insanoğlu? Müslüman, diğer bir Müslümanın hakkını sahibine vermekten uzak duramaz.

Sonuç olarak, dilinden selam dökülen her bir Müslüman, toplumun huzurunu sağlamak adına bir tohum ekmekte ve Allah’a söze vermektedir. O tohumu beslemek-büyütmek de o tohumu öldürmek de insanın elinde. O halde kalbinizden geçen niyetiniz ne ise davranışınızın ve sözünüzün de aynı olması dileklerimle…

Yorumlar 1
Abdurrahman AYDIN 23 Aralık 2023 12:55

Aleyküm Selam, Aleyküm Selam, binlerce kez Aleyküm Selam! ???? Kanayan ama umursanmayan çok derin bir yaraya parmak basan yazar hanımı gönülden tebrik ederim. Selim ve selametli bir yazı olmuş. ???? İnşaallah selamın çoğalmasına da vesile olur. Evet, bir işe başlarken besmele çekmek ne kadar önemli ise bir görüşmeye başlarken de önce selam vermek o kadar önemlidir. Gerçekten, bırakalım selam vermeyi, karşılaştıklarımıza hiç olmazsa gülümsemeyi bile beceremiyoruz. Oysa iletişim ve irtibatın bu kadar kolay olanını başaramayanlar, bedava olan "tebessüm sadakasını" dahi veremeyenler ve kendi tarafını tutmayanlardan basit bir tebessümü bile esirgeyenler, bu ümmeti ne ile ve ne şekilde bir araya getirecekler!? Pes! "Fare delikten geçememiş, kuyruğuna kabak bağlamış!?" Biz, gülerek verilecek basit bir selamı bile kardeşlerimize göstermeyi başaramadığımız müddetçe bu ümmet "sulh ve selametten" mahrum kalmaya, ve ihtilaflara mahkum olmaya, bu yüzden de ezilmeye maalesef devam edecek, feryatlar hiç dinmeyecektir. İşte Gazze! Bu yüzden ağlamıyor mu?

Yazarın Diğer Yazıları