
Derdi Dünya Olanın Öfkesi Pek Olur
Kadriye Doğan
İslam kelimesi huzur, barış ve selâmet anlamındadır.
Son zamanlarda toplumumuzda öfkenin, şiddetin, nefretin yaygınlaştığını görüyoruz. Kur’an ahlakı ile ahlaklanan bir Müslümanın, öfkesine hâkim olmayı, sabretmeyi ve teenni ile hareket etmeyi bilmesi gerekir.
Aile münakaşalarının, huzursuzlukların ve şiddetin çoğu öfkenin sonucudur. Öfke, öyle bir hastalıktır ki; ne eşler arasında, ne evlat ile ana-baba arasında, ne akrabalar, ne arkadaşlar ve ne de komşular arasında huzur bırakır. Hızla yayılan bir virüs gibi bütün organlara yayılarak sevgi bağlarını koparır; insanlar arasında gerginlik, soğukluk ve nefret oluşturur; telâfisi zor zararlar meydana getirir; yuvalar yıkılır, yavruları yetim, eşleri dul bırakır. Atalarımız ne güzel söylemişler: “Öfkeyle kalkan zararla oturur.”
Güçlü ve kendine güvenen insanlar daima sakin; zayıf ve aciz olanlar ise öfkeye meyillidir. Nitekim Peygamber Efendimiz (S.A.S.) de; “Güçlü kişi, öfkesini yenen kişidir.”[1] buyurmuşlardır. Hazret-i Mevlânâ, Mesnevî’sinde öfkenin zebûnu olan insanın zavallılığını şu temsilî hikâye ile anlatır:
Bir padişah söz arasında şeyhin birine;
“–Dile benden ne dilersen!” dedi.
Şeyh;
“–Ey padişah!” dedi. “Bana böyle bir lâf söylediğin için utanmıyor musun? Sen bana bağışta bulunacak güçte değilsin. Biraz daha yüksel, biraz daha güçlen, ondan sonra iyilik yapmaya kalk!”
Padişah bu cevaba şaşırınca, şeyh şöyle îzâh etti:
“Benim iki kölem vardır. Onların ikisi de hor, hakir kişilerdir. Ama onların her ikisi de sana emir vermektedirler. Sen padişahsın; fakat o iki kölenin kölesi olmuşsun, haberin yok!
Padişah;
“–Kölelerin bana emir vermeleri benim için rezâlettir!.. O iki köle kimlerdir?” diye sordu.
Şeyh de;
“–O iki köleden birinin adı öfke (hiddet), öbürünün adı şehvettir.” diye cevap verdi.
“Hiddetini, şehvetini yenerek dünya padişahlığından ferâgat eden, vazgeçen dervişi sen gerçek padişah bil ki; onun nûru ay ve güneş olmaksızın da parlar durur.”
Mevlâna, öfkeyi mide bulantısına, şiddeti ve sövmeyi de istifrağ etmeye benzetmiştir. İnsanlar arasında rezil olmamak için ayıplarının ortaya saçılmaması için öfkeyi yenmeyi tavsiye etmiştir.
Tasavvufa göre insan zorlayıcı yaşantılarla karşılaştığında; “Bu benim başıma niye geldi? Niye ben? Ben bunu hiç hak etmedim” gibi sorular ve söylemler yerine, durumu vakur bir şekilde kabullenmeli ve kendisine “Yaşadığım şeyin anlamı nedir? Nasıl bir mesaj içeriyor?” gibi sorular yöneltmelidir. Ancak böyle bir yaklaşımla insan olayı anlamlandırabilir, teselli bulabilir, kontrol duygusu kazanabilir, kendisini geliştirip olgunlaştırabilir, en önemlisi de yaratıcıyla yakınlık kurabilir.
O halde, sevgi bağlarımızı koparan, bize dünya ve ahirette pişman olabileceğimiz şeyleri yaptıran ve toplumda huzur bırakmayan bu hastalığa karşı ne yapmalıyız? Her şeyden evvel bir imtihanda olduğumuzu unutmadan öfkeyi, asabiyeti önleyecek ve kontrol edecek en büyük mekanizma olan sabrı harekete geçirmeliyiz. Dünyaya ait istekler, nefsimizin istekleri kuvvetlendiğinde öfkemiz de artar. Önce ben diyen insanlar daha öfkeli ve acımasız olur. Nitekim sabırlı ve olgun davranmak Yüce Kur’an’da övülmektedir:
Peygamber Efendimiz (S.A.S.) bir hadis-i şeriflerinde; “Haklı bile olsa kavgadan vazgeçene cennet vardır” buyurmuşlardır. Bir anlaşmazlık esnasında, muhatabına; “Vallahi elimle de, dilimle de sana karşılık verebilecek durumdayım. Ama ben Müslüman oldum, eskisi gibi her aklıma geleni söyleyemem, her aklıma geleni de yapamam. Ben Allah’a ve ahiret gününe inandım, hesap vereceğimi biliyorum. Böyle olmasa işler farklı olurdu’ diyen Hazreti Ömer (RA) nefsini yenmenin en güzel örneklerinden birini vermiştir. Hz Ali de: ‘Öfke, tutuşturulmuş bir ateş gibidir.
Her kim ki öfkesine hâkim olursa, onu söndürür ve
Her kim onu salıverirse de ilk yanan kendisi olur...’ buyuruyor.
Allahu tealla Âl-i İmrân suresinin 134. ayetinde şöyle buyuruyor. “(Mü’minler), bollukta ve darlıkta (Allah için) infak eden, öfkelerini yenen ve insanları affedenlerdir. Allah, (işte böyle) iyilik ve güzellikle hareket edenleri sever.”
Derdi Allah rızasına kavuşmak olan munis ve kendisi ile hoş geçinilen olur. Ama derdi dünya olanın öfkesi pek olur sevgili okuyucularım.