
Saatler Durduğunda
Kadriye Doğan
Bir gün Hz. Süleymanın huzuruna bir adam geldi. Sert görünüşlü bu adam Hz Süleyman'la konuştuktan sonra gitti. Huzurda bulunan veziri bu adam kimdir diye sordu. Hazreti Süleyman Azrail di insan kılığına girip gelmişti diye cevap verdi. Vezir birden dehşete kapıldı. O bana çok dikkatli baktı. Sanki benim canımı alacak gibiydi. Ne olur beni kurtar diye yalvarmaya başladı. Sen rüzgarlara emredebiliyorsun, ne olur beni alıp çok uzaklara götürsün diyordu. Hz. Süleyman ecelin belirli bir zaman ve yerde olduğunu ve ecel saatinin bir an geriye de ileriye de alınamayacağını anlatsa da dinletemedi. Rüzgâra emretti ve veziri dünyanın en uzak dağındaki bir mağaraya gönderdi. Ertesi gün Azrail yine geldi Hz. Süleyman dün vezirime niçin öyle baktın diye sordu. Azrail Allah-u Teala o vezirin canını buraya çok uzak olan falanca dağdaki bir mağarada dün akşam için almamı emretmişti; gördüm ki öğlen o buradadır bu kadar kısa sürede oraya nasıl gidecek de ben orada canını alacağım diye şaşırdım da onun için baktım diye cevap verdi. Yani vezir Azrail’den kaçayım derken tam da onunla buluşacağı yere gitmişti.
Ecel vaktini ve yerini ne güzel anlatır bu hikâye.
Atalarımız insanı ölümden eceli korur demişler. Ne çok düşünülesi bir söz, yani kişinin eceli gelmemişse eğer dünya bir araya gelse onu öldüremez; eceli gelmişse de dünya bir araya gelse kurtaramaz.
Çanakkale'de Türk askerlerini korkusuzca bir önceki sipere gönderen bu inançtır.
Montaigne’nin dediği gibi: Ölüm size ne sağken kötülük eder, ne ölüyken. Sağken zaten etmez çünkü hayattasınızdır, ölüyken etmez çünkü ölüsünüzdür.
Necip Fazıl'la bitirelim yazımızı
Can saatini Rahman ezelde kuruvermiş
Bir gün göreceksin ki o saat duruvermiş ....
Kapı kapı yolun son kapısı ölümse
Her kapıda ağlayıp o kapıda gülümse
O demde ki perdeler kalkar, perdeler iner,
Azrail’e hoş geldin diyebilmekte hüner...
Hayatımız da ölümümüz de Allah için olsun değerli dostlar.