Misafir

2040 Yılına/Geleceğe Mektup Köşesi Gelecek Geldiğinde Dünü Hatırlamak

Misafir

Yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,

Hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,

Ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,

Yaşamak, yani ağır bastığından.

Bu sözleri söyler, ünlü şair Nazım Hikmet Ran, “Yaşamaya Dair” isimli şiirinde. Bu sözlerle başlamak istedim çünkü, doğa geçmişten günümüze insanın anlamlandırmaya çalıştığı ve büyüklüğü karşısında etkilendiği bir bütün olmuştur. Antik Yunan amfi tiyatroları, seyircilerin denize veya büyük dağlara bakacağı şekilde konumlandırılmıştır. Bunun bir sebebi askeri ve stratejik bir hamle olmasının yanında diğer bir sebebi ise seyircilerin katarsis yaşayıp, sahnedeki karakterin acıları karşısında perişan olmalarına rağmen biraz yukarıya baktıklarında o koca tabiat içerisinde insan tekinin aslında ne kadar küçük olduğunun hatırlanmasıdır.

Doğa her zaman bizden büyüktü ve olmaya da devam edecek. Tersini söylemek ve onu kontrol altına almaya çalışmak ancak basit bir aldatmacaya inanmak olacaktır. Çünkü o binlerce yıllık deneyimle hareket etmiş, köklenmiş ve bir bellek oluşturmuştur. Bu bellekle savaşmak, nehirde terse kürek çekmekten farksızdır -ki bu kürek yarışında da doğa galip gelecektir-. Öyleyse, neden hala bir savaş içerisindeyiz? Öyleyse, neden hala kendi sonumuzu getirmek için bu kadar azimle yıkıyor, yakıyor ve yok ediyoruz? Öyleyse, neden hala bu doğa karşıtı yapıyı kültürel inşa ile beslemeye devam ediyor, dinlemiyor, duymuyor ve görmüyoruz? Öyleyse neden hala “büyük” yapılanmaların nefesimizi kesmesine izin veriyoruz? Bu dünyada bu kadar köklenme arzusuyla yanıp tutuşurken, yüzlerce yıllık ağaçları kesme isteğimiz, binlerce yıldır karnımızı doyuran toprağı zehirleme arzumuz, ciğerlerimize dolan havayı yok etme motivasyonumuz nerden geliyor? Bunların çözümü tabii ki her şeyi bırakıp antik yaşam biçimlerine geri dönmek değil. Bunun hepimiz farkındayız. Ama modern yaşamın zorunluluklarının doğayla birlikte ilerleyebiliyor olmasının gerekliliği de yadsınamaz derecede büyüktür. Zira, korkulan iklim krizinin tam da içinde bulunuyoruz. Dolayısıyla, harekete geçmek için sadece “şimdi” kaldı elimizde. Dünü önemsemedik yarını çoktan tükettik. Şimdi ise elimizde kalan şimdiyle baş başayız. Dilerim bu cümleler bu yazıyı okuyan sizler için kötü, eski bir hatıraya ait cümleler olacaktır. Eğer öyle değilse ve bu cümleler geçerliliğini o zamanda da korumaya devam ediyorsa, korkarım ki sözün bittiği noktada olacağız.

Umuyorum ki “şimdi”, yani siz bu yazıyı okurken yeni bir yarın inşa edebilmişizdir hep birlikte. Bu korkunç duman üzerimizden kalkmış ve ciğerlerimizi doldurarak sarılabiliyoruzdur birbirimize. Umuyorum ki siz bu yazıyı okuduğunuz zamanki bizler, bugünün yıkımını hala taşımıyoruzdur. Umuyorum, şimdi zeytin diken yüzbinlerizdir; doğanın belleğini genişleten, ona uyum sağlayan milyonlarızdır; betonlarla değil de ağaçlarla, doğayla birlikte köklenen ve “ölmekten korktuğu halde ölüme inanmayan” milyarlarızdır.

Geleceğe umut ve tutkuyla sıkı sıkı sarılmak ve o günden bugünü, rahatlamış bir tebessümle anmak dileğiyle…

Baturalp Ali YAVUZ

 

Yazarın Diğer Yazıları